Kanatlı yazı

Güncelleme Tarihi:

Kanatlı yazı
Oluşturulma Tarihi: Ocak 19, 2003 00:00

UÇMAK!Omuzlarına kanat resmedilmiş ilk Asuri minyatürlerden başlayın ve oradan Kadim Yunanın İkaros efsanesine uzanın; sonra da, Çelebi'nin Galata Kulesi'nden Haliç'e havalandığı rivayetinde soluklanıp, Mongolfiere'nin gaz doldurulmuş balonunda noktayı koyun, belki de varoluşunu hissettiği andan itibaren yukarıdaki uçmak fiili insanoğlunu muazzam biçimde cezbetti.Cezbetti ama, yerçekiminden aerodinamiğe ve termodinamikten anatomiye bir de fizik ve morfoloji kuralları var. Dolayısıyla, bu iş öyle ha deyiverince gerçekleşmiyor.Ve, bugün onsuz hayatı tahayyül dahi edemediğimiz uçak kaç yaşında, biliyor musunuz?Topu topu, daha tam yüz bile değil.*EVET öyle ve önümüzdeki 17 Aralık bir gelsin, Orville ve Wilbur Wright kardeşlerin kolalı bez ve düldül motorla inşa ettikleri ilk hava taşıtının yerden bir kaç metre kesilmesini kutlayacağız.Yani sizin anlayacağınız, uçağın henüz bir asrı bile dolmadı.Zaten, yaşasaydı henüz 85 yaşında olacak olan babam Kuka Dadısı'nın elini tutarak Üsküdar Meydanı'nda gezinirken, Sarayburnu taraflarından gelen ‘‘şeytan icadı’’nı ilk gördüğünde, korkudan cami avlusuna kaçtıklarını anlatırdı.Sonra o babam, kimbilir kaç defa, yüksek lumbozdan aynı Sarayburnu'nu seyretti.Muhtemelen 20. Yüzyılda hemen hiçbir şey uçak ölçeğinde hızlı biçimde gelişmedi.*HEYHAT, modern zamanların her teknolojik atılımında olduğu gibi bunu da savaşa borçluyuz.Eğer 1. Harp'te önce karşı tarafa yollanan güllenin menzilini tepeden saptamak, sonra da rakip siperleri yukarıdan bombalamak için uçak ‘‘biçilmiş kaftan’’ aparat olarak ortaya çıkmasaydı, bu kadar süre içinde Wright biraderlerin pırpırından, daha 1919 yılında Berlin-Dresden seferine başlayan ilk ticari vasıtaya geçilemezdi.2. Savaş ve ertesinde de aynı şey tekrarlandı. Jet motorunun icadından meteoroloji radarının yerleşiklik kazanmasına, bütün havacılık atılımları özünde birer ‘‘cengaverlik’’ atılımlarıdır.Zaten, yine 1. Harp'e dönersek, dönemin ilk pilotları da kendilerini böylesine ‘‘cengaver’’ler; ötesi, ‘‘şövalye’’ler olarak algılamışlardır.Ezici çoğunluğu asalet ünvanı taşıyan ve büyük bölümü de seçme süvari subaylardan oluşan bu pilotların yabana atılmayacak bir bölümü ise Fransa'nın Somme cephesi veya Çanakkale'nin Seddülbahir tabyası üzerindeki hava muharebelerinde, zaten yakın oldukları gök tarafına uçmuşlardır.Her neyse, tayyarenin ‘‘cihet-i askeriye’’ defterini kapatalım.*TAYYARE dedim de birden aklıma geldi, Haydarbey Eczanesi'nde odacı Fatma'nım beni ve kardeşimi Koca Ragıp Paşa İlkokulu'na götürmek için her sabah bizim eve uğrar, sonra da üçümüz birden, Tayyare Apartman-ları'nda ikamet eden Leyla'yı almaya giderdik.Laleli'de şimdi otel olarak işletilen ve modern Türk mimarisinde gerçek öncü Kemalettin Bey'in planşından çıkmış olan bu yapıya neden Tayyare Apartmanları dendiğini bilemiyorum.Oysa anneannem o güzelim binayı, büyük Fatih yangınlarından sonra inşa edildiği için gerçek ismiyle, yani ‘‘Harikzedegan Meskenleri’’ diye adlandırırdı.Her halükarda, ortadaki avlusuyla bayağı bayağı Prusyalı veya Viyanalı izlenimi veren Tayyare Apartmanları'nda Leyla'nın dış merdivenlerden inmesini beklerken, ismin büyüsüyle ben hayallere dalar ve tabanvayla Mesadet öğretmenin sınıfına değil, uçakla başka diyarla gittiğimi düşünürdüm.*SONRA, sonsuz defa bindim ve sonsuz uzaklara gittim ama, yine de uçaktan korkarım. Halbuki, ne korkuyorsun be adam? Ecel zaten gelecekse gelir ve de üstelik, velev ki bizim çelik kuşlar ‘‘cesur pilot’’ (!) sayesinde pata küte tosluyor olsunlar, istatistik bilgi ortada, nihayetinde en güvenli taşıta adım atıyorsun.Kaldı ki, eğer onlara adım atmasaydın dünyanın dört bucağına adım atabilir miydin?Kuzey Kore'deki komünist hanedan veliahtı Kim Cong İl yoldaş değilsin ki, uçaktan ödün koptuğu için altına özel tren çekip Sibirya'dan Sen Peterburg'a zırhlı vagonda gidesin.Mükellef koltuğa kurulduğunda, ‘‘aman sağ reaktörden tekleme sesi mi geliyor’’ , ‘‘eyvah lumbozun iç camında çatlama mı var’’ diye pirpiriklenmeyi bırak.Fıçıyla viski zıkkımlanacağına da hostese efendi efendi portakal suyu rica et.Sonra, Büyük Saint - Exupery'nin ‘‘Gece Uçuşu’’ mu olur, yoksa Ahmet Hamdi Tanpınar Ustanın ‘‘Bir Uçak Yolculuğundan Notlar’’ı mı olur, kitabını aç ve paşa paşa oku.Yok, yok, yok, işte bir türlü olmuyor.Dışarıya hiç renk vermesem de, yüzlerce ve yüzlerce defa bindiğim ve bineceğim aparat pist başında hız almaya başladığı andan itibaren, motorun pervanesi değil benim yürek pırpır ediyor.Hep böyle oldu ve anlaşılan sonuna dek de böyle olacak.*N'APİM? Korkumdan dolayı utanç falan duyduğum yok. Çünkü, işte özünde insanım.O insan ki, varoluşunu hissettiği andan itibaren uçmayı tahayyül etmiş olsa dahi, son tahlilde emeklemekten yürümeye geçebilmesi için binlerce ve binlerce yıl gerekti. Eh, şunun şurasında Wright biraderlerin kolalı bez ve düldül motorlu aparatı yerden kesileli beri, işte henüz bir asır bile bitmedi.Müsaade buyurun da, ben de tabanları toprak zemine uygun yaratılmış bir mahluk olarak omuzlarıma kanat takmaya yavaş yavaş, siga siga, özümseye özümseye alışayım. Hayırlı uçuşlar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!