James Bond'a özeniyorlar

Güncelleme Tarihi:

James Bonda özeniyorlar
Oluşturulma Tarihi: Şubat 12, 1998 00:00

Haberin Devamı

Polis Akademisi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Halil İbrahim Kavgacı, ‘‘Demokratik Polislik/Temel Yaklaşımlar’’ adında bir kitap yazdı. Kitap, Emniyet mensubu akademisyenlerin, demokratik toplumlardaki polisliği irdeleyip Türk Emniyeti'nin ufkunu açma çabalarının son örneklerinden biri. Kavgacı kitabında, öğretmeni olduğu Akademi öğrencilerinin bir bölümünün James Bond tipi polislik rolünü kabullendiklerini anlatıyor. Hareketli, aktif... Bunun yanlış olduğunu düşünüyor. ‘‘Polisin önce kendi rolünü tanımlaması gerekiyor. Vatandaşın ve kendisinin kabul ettiği bu rol yeterli mi fazla mı?’’ Kavgacı kitabında Türk polisini sorguluyor, demokratik ülke polisliğine ilişkin araştırmalarından örnekler veriyor.

Yrd. Doç. Dr. Halil İbrahim Kavgacı, Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Hudut ve İltica Daire Başkanlığı'nda görev yaparken, 1989'da Polis Akademisi Araştırma Görevlisi sınavını kazandı. İngiltere'de Leicester Üniversitesi Kamu Düzeni ve Güvenlik Merkezi'ne ilk giden 11 Emniyet görevlisinde biri oldu. Altı yıl süren master ve doktora çalışması yaptı. Sosyal kontrol, meşruluk, çocuk suçluluğu, toplu gösteriler ve endrüstriyel gösterilerde polisin tutumu, medya-polis ilişkileri, ırkçılık ve şiddet, güç-siyasal gündem ve terorizm konularında dersler aldı. ‘‘Birey-toplum, güç kullanımı, meşruluk-devlet kavramlarını sorgulamayı öğrendim.’’

Master tezinde çocuk suçlarını, polisin suçlu çocuğa yaklaşımını ele aldı. Doktora tezinde ise İngiltere'deki polis-halk ilişkileri programlarını inceleyerek Türk polislik politikasının İngiliz örneğinden ne ölçüde yararlanabileceğini tartıştı. ‘‘En büyük kazancım, polisi tek başına bir kurum olarak değil de devlet-vatandaş-siyaset açılarından bakmayı öğrenmem oldu.’’ Kavgacı, Demokratik Polislik/Temel Yaklaşımlar kitabını, master ve doktora çalışmasının yansıması olarak değerlendiriyor. ‘‘Klasik polislik, suçları kontrol ve önlemekte yetersiz kalıyor ve yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyuluyor’’ diyor. ‘‘Sıfır suçlu’’ bir toplumun imkansız olduğunu düşünüyor. ‘‘Durkheim, suçun kriminal tanımı olan sapmayı, olağan niteliyor. Yanlış hareketler, toplumların gelişimi için kaçınılmazdır.’’

‘‘Polisin verimliliğiyle ilgili araştırmalar, suç oranlarının polis sayısının arttırılmasıyla azaltılamayacağını vurgulamaktadır. Suç oranlarının düşürülebilmesi için toplumdaki sosyal ve ekonomik problemlerin çözülmesi gerektiği öne sürülmektedir.’’

Çocuğa nasıl davranılır

Kitap, araştırmacı ve uygulamacıları hedeflese de öncelik, Polis Akademisi öğrencilerinde. Çünkü Kavgacı Akademi'de Polis Taktikleri dersi veriyor. Arama, yakalama, operasyon, ifade alma ve toplumsal gösterilerde polis yöntemlerini öğretiyor. Ancak Kavgacı, öğrencilerinde James Bond tipi polislik rolü yani hareketli, aktif olma anlayışının yaygın olduğunu söylüyor. ‘‘Tabii hatalı. Önce polis kendi rolünü tanımlamalı. Vatandaşın ve kendisinin kabul ettiği bu rol yeterli mi ya da fazla mı?’’ Kavgacı, öğrencilerinin polis olduklarındaki tutumlarına ilişkin sorular yöneltip yerinde tavırların cevaplarını bulmalarına çalışıyor. ‘‘Mağdur, sanık ve tanığa yaklaşımı aynı mı olacak? Görev yaptığı bölgenin sosyo ekonomik etkileri neler? Kurum içi faktörler, hayata bakış açısının etkileri neler?’’ Bütün bunların birbiriyle ilişkisinin yeniden incelenerek polisin kendisini yeniden tanımlaması gerektiğine inanıyor, örnek veriyor: Karakolda görevli bir polis, hırsızlıkla suçlanan bir çocuğa nasıl davranacak? Bir hırsız mı yoksa sokağa itilmiş bir çocuk mu? Olumlu yaklaşımın, polisin suç problemini olumlu ele almasını sağlayacağına inanıyor.

Yrd. Doç. Dr. Halil İbrahim Kavgacı, kitaptaki konuları ikibuçuk ayda öğrencilerine aktarmış ve tartışmışlar. ‘‘Önyargı’’nın ‘‘Takdir yetkisi’’nde çok önemli yer tuttuğuna karar vermişler. ‘‘Öğrenciler, yaptıkları müdahalelerin sebeplerini artık anlayabiliyor, kendilerini sorgulayabiliyorlar.’’ James Bond tavrını benimseyen öğrencilerin direnciyle de karşılaşıyormuş. ‘‘Bunları bırakın, bize polislik anlatın!’’ Kavgacı, aynı eğitimi alsalar da geldikleri çevrenin farklı tipleri ortaya çıkardığını anlatıyor.

Üniformalı sosyologlar!

Kavgacı, Polis Akademisi öğrencilerinden pek çoğunun mesleki açıdan olumlu gelişmeyi gösterdiğini söylüyor. ‘‘Önce insanım, sonra polisim’’ diyorlarmış. Bu öğrenciler üniformayı, mesleklerinin tanıtım aracı olarak görüyorlarmış. Doktor ya da hemşire önlüğü gibi... Tartışma sırasında ortaya atılan bir soru, öğrencilerin önyargılarını sorgulama fırsatı yaratıyormuş. Örneğin, ‘‘Bir sanık, karakola elleri cebinde geliyor. Karakol amirisiniz, yaklaşımınız ne olacak?’’ sorusu iki farklı yaklaşıma neden olmuş. Öğrencilerin çoğu cepteki ellerin önemi olmadığını, rutin işlemleri yapıp savcılığa göndereceğini söylemiş. Ancak bir kısım öğrenci ‘‘Bana nasıl saygısızlık yapar, ben devletim!’’ demiş. Kavgacı, bu anlayışın yolaçtığı, huzur içinde geçen toplu gösterilerde polise yan gözle bakmak ya da küfür nedeniyle patlak veren olayları anlatıyor. Yine de pek çok öğrencisinin, değişik meslek gruplarının benzer davranışlara maruz kaldığı halde ‘‘Sineye çekmek’’ zorunda kaldıklarını, pekâlâ kendilerinin de böyle davranabileceklerine inandıklarını söylüyor.

Demokratik Polislik/Temel Yaklaşımlar kitabında, polisin aslında ‘‘Üniformalı sosyolog’’ olduğu görüşü de yer alıyor. Kavgacı, üniformalı sosyoloğun iki yönü olduğunu söylüyor. Kurum içinde meslektaşlarıyla, ast ve üstleriyle olan alt kültür davranışları ve topluma sosyolog gözüyle bakan, olayları, sosyal kurumları, grupları, değişimleri inceleyen... ‘‘Polisin mesleği suçun kontrol ve önlenmesi olduğuna göre sadece suç ve suçlu olarak ele alması, olayın çözümünü değil bastırılmasını getirecektir. Sosyoloji, daha kapsamlı yaklaşımlar getiriyor. Olayların analizi, sebep sonuç ilişkilerinin araştırılması daha sağlıklı.’’ Tabii bu üniformalı sosyolog olmaya karşı çıkan öğrenciler de olmuş. Kavgacı bu öğrencileri ‘‘Bekçi polis’’ olarak niteliyor. Yani polisliği, suçluyu kovalayıp yakalamaktan ibaret sayanlar. Ancak, 350 öğrencisinin 10 kadarının böyle düşündüğünü söylüyor. Geri kalan üniformalı sosyolog adayları, meslek içinde bu çağdaş görüşü ifade edememekten, uygulayamamaktan korkuyor. ‘‘Usta çırak ilişkisi içinde kitaptaki gerçekle kadrodaki gerçeğin farklı olduğunu düşünüyorlar. İlden ile, ilin şubeleri içinde farklılıklar olsa da genel olarak yaşanan bir problem.’’

Otoritere öncelik veriliyor

(...) Toplumsal olaylarda vatandaşların demokratik haklarını en iyi şekilde kullanabilmeleri için polisin eğitilmiş olması gerekir. Eğitimsiz ve gerekli araç gereçten yoksun polisin aşırı ve gereksiz güç kullanması muhtemel durumdur. (...) Polis adaylarının seçiminde otoriter tiplere öncelik vermenin tabii sonucu olarak otoriterliğin gelişmesi. Özellikle polis adaylarının sözlü ve beden eğitimi sınavında otoriter kişiliğe sahip olanlar ön plana çıkarılır. (...) Bundan dolayı polislik mesleğini seçenlerin büyük bir bölümü otoriter, maceracı ve hareketli yapıya sahiptirler. Polislik, kişilerde var olan otoriterliği artırır. Polisin kişiliği, şüphecilik, eleştiricilik, zor kullanma, tehlike ve geleneksellik kavramlarının etkisi altındadır.

Ütopyadan gerçeğe

Türk polisinin üniformalı sosyolog olduğu, yeni ve hayli ütopik bir kavram. Özellikle toplu gösterilerdeki polis/halk, polis/gazeteci ilişkilerinin görüntüleri belleklerde hep yenilendiği sürece, bu kavramın Türk polisine bol geldiği düşünülüyor. Yrd. Doç. Dr. Halil İbrahim Kavgacı, ‘‘Türk polisi üniformalı sosyolog kavramına oturuyor mu?’’ sorusunu şöyle cevaplıyor: ‘‘Kurumlar arasında belli bir çalışma yok. Polisin üniformalı sosyolog olması mümkün değil. Polis suçlu bir çocuğa sosyolog olarak yaklaşsa bile, o çocuk yetiştirme yurdunda başka sorunlarla karşılaşmakta.’’ Kavgacı'ya göre kamu ve sivil kuruluşların hepsinde topyekun reforma ihtiyaç var. Sosyal kontrol mekanizması çalışmıyor. Sorumluluk üstten aşağıya doğru yayılmalı ve suçla mücadeleyi sadece polis yapmamalı. Üniformalı sosyologluğun lüks bulunmasının yanlış olduğunu düşünüyor.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!