İtirafçının yerini gizli tanıklar aldı

Güncelleme Tarihi:

İtirafçının yerini gizli tanıklar aldı
Oluşturulma Tarihi: Mart 11, 2010 00:00

28 Şubat’ın önemli mağdurlarından biri olan dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, “Bugün yaşananları görünce 28 Şubat daha naif kaldı bile diyebilirim. Bugünkü hoyratlık kişileri intihara sürüklüyor” dedi.

TBMM Başkanvekili ve MHP İstanbul Milletvekili Akşener, 28 Şubat’ı anlatırken, “O zaman itirafçılar vardı, şimdi gizli tanıklar. Gizli tanık ne derse doğru, sen git suçsuzluğunu ispatla” diyerek, şu değerlendirmeyi yaptı:

Komutanlar neden alındı belli değil

Bugün birçok üst düzey komutanlar gözaltına alınıyor. Neden alındılar, ne yaptılar değil; nerede yattılar, ne yediler, ne içtiler konuşuluyor. Hem iddialar çok ciddi, hem de yarın insanlar beraat etseler dahi kamuoyu vicdanında suçlu algılaması silinemeyecek şekilde, sızdırılan gizli belgelere dayandırıldığı iddia edilen yayınlar yapılıyor. Suçsuz oldukları anlaşılır veya beklentiden az ceza alırlarsa bu sefer de kamu vicdanı tatmin olmayacaktır.

Hiçbir darbe ABD desteksiz olamaz    

28 Şubat sürecini oluşturanlar sadece askerler değildi; büyük sermaye, büyük sivil toplum örgütleri de vardı. Söz konusu aktörlerin ABD tarafından desteklendiği görülüyordu. Bugün de darbe iddiaları var; planlamışlar, teşebbüs etmek istemişler; ama bunun ötesine geçememişler. Fark bunun anti-Amerikan ve yerli olması. Yapılan yayınlarda, ortam dinlemelerinde ve bazı belgelerin düzenlenmesinde ABD’nin teknolojik desteği var gibi görünüyor. Hiçbir darbenin; ister plan aşamasında kalsın, ister post moderni, ister e-muhtıralısı, ister gerçekleşmişi olsun ABD desteksiz fiiliyata geçmesi mümkün değil. Bugün darbe plancılarına karşı eyleme geçilebilmiş olması eylemin, yerli kalmış olmasından kaynaklanıyor.

Devşirmede önderliği muhafazakârlar yaptı

Türkiye’de, Milli Görüş’ü de içine alan muhafazakâr kesim, anti-Batıcı, anti-Siyonist, anti-Amerikancı idi. 28 Şubat’ı planlayanlar, isteyerek veya istemeyerek muhafazakar kesimlerin liderler ve kanaat önderlerini, AB’ci ve ABD’ciliğe devşirmişlerdir. 28 Şubat’ın en önemli sonucu budur. Bu devşirmede önderliği liberaller yaptı. ‘Din adına talepler, demokrasi adına olursa, Batı destekler’ denerek ikna edildiler.

Bugün, 28 Şubat’tan daha fazla hoyrat

28 Şubat aktörleri de siyaset ve siyasetçiyi itibarsızlaştırmayı bir yöntem olarak benimsemişlerdi. Onların yöntemi, bugünle kıyaslarsak daha naifti, bile diyebiliriz. O gün dolaylı mesajlar iletiliyordu. Elimdeki kağıtları MGK salonunda unutup çıktığım iddia ediliyordu. Bugün ise ciddi haksızlıklar var. Dün zulme uğradığını düşünenlerin rövanşist bir tavrı sözkonusu. 28 Şubat sürecinde en azından ailelerle ilgili hiçbir konu gündeme getirilmedi; ama bugün bakıyorum aileler olayların öznesi yapılıyor. Bu ciddi bir hoyratlık. Yani o günlere kıyaslandığında, bu gün hoyratlık daha fazla.

Gizli tanık ne derse doğru kabul ediliyor

Şimdi gizli tanıklar var, o zaman itirafçılar vardı.Daha çok Susurluk’la ilgiliydi. İtirafçıların çoğunun gerçeği söylemediğini gördük. Biri çıktı, bir siyasiye suikast iddiasında bulundu. Bütün gücümle çalıştım, üstüne yürüdüm; ama tek bir karine dahi bulamadık. Türkiye’de suçludan delile ulaşılıyordu; kanunları değiştirdik, delilden suçluya gidilmesini sağladık. Ama bakıyorum bir gizli tanık çıkıyor, ne derse her şey doğru kabul ediliyor. Siz de onun söylediklerinin tersini kanıtlama durumundasınız.

Şimdiki hoyratlık intihara sürüklüyor

28 Şubat sürecinde bildiğimiz kadarıyla intihar olayları yaşanmadı. Bugünkü hoyratlık kişileri intiharlara da sürüklüyor. Hukukun işleyeceğini düşünen insanlar bunu yapmaz. Onlarca kişi bu yola başvurmuşsa, güç sahipleri ne yapıyor? 28 Şubat döneminde de haksızlığa uğrayanların feryatları vardı; herkesin de yüreğine işlemişti. Hiç onlarla ilişkisi olmayan kesimler de bunu hissetmiş, dile getirmiş ve onlara sahip çıkmıştı. Şimdiki intiharlarda da bu feryadı duyuyoruz. İnsan olarak bu feryada kulak vermeliyiz. İntihar eden bir subayımızın daha sonra suçsuz olduğu anlaşıldı. Bugünkü güç sahiplerinde, o gün kendilerine gösterilen o insani tavrı görmüyorum ve üzülüyorum. O feryat yüreklerine ulaşmıyor. Acı değil mi?

TSK’yı itibarsızlaştırma yolundan çıkılmalı

TSK, bölgenin en büyük, en güçlü ordusu. Bunu sürdürebilmek için her yıl milyarlarca dolar para harcanıyor. Şimdi bu ordu, hem şahıslar üzerinden hem de kurumsal olarak itibarsızlaştırılıyor. En kısa zamanda, oy devşirme uğruna girilen bu yoldan çıkılmalı. Bu yol, yol değil. Elbette suçlular cezalandırılmalı. Ama bu gazete sütun ve köşelerinde değil bağımsız yargıda yapılmalı. Hele yargı kurumu da son zamanlardaki şekilde yıpratılırsa onun alacağı kararlarda kimseyi tatmin etmeyecektir. Türkiye hızla bir rejim krizine sürükleniyor, buna acilen ‘dur’ denmeli, seçime gidilmelidir.

‘Asena’ kod adlı ilk kadın İçişleri Bakanı

* MERAL Akşener, TBMM’ye 1995 seçimlerinde DYP milletvekili olarak girdi; ancak Türkiye Akşener’le asıl 3 Kasım 1996’da patlak veren Susurluk Skandalı’ndan sonra tanıştı. Susurluğun en önemli aktörü Abdullah Çatlı ile tanışıklığını saklamayan Akşener, Mehmet Ağar’ın istifasıyla boşalan İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturdu. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın İçişleri Bakanı olan Akşener, bu görevini Türkiye’nin en kritik dönemlerinden biri olan Refahyol Hükümeti döneminde, 28 Şubat sürecinde yürüttü.

* Dönemin Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel’in görevden alınmasına rağmen makam odasını boşaltmamasını sert bir şekilde karşıladı. Yeni Emniyet Genel Müdürü Kemal Çelik’le birlikte sabaha karşı Emniyet Genel Müdürlüğü’ne giderek, kilitleri değiştirip kapıyı açtırarak, yeni genel müdürünü makama oturttu. Ancak Akşener, kapının kırıldığına ilişkin basında çıkan iddiaları hep reddetti.

* ‘Sarmusak Skandalı’ olarak bilinen ve askerlerin darbe yapma ihtimalini göz önüne alarak, Deniz Kuvvetleri’ne köstebek yerleştirdiği iddia edilen dönemin İstihbarat Daire Başkan Vekili Bülent Orakoğlu da onun zamanında bu göreve atandı. Orakoğlu, yine aynı dönemde iki ay ABD’ye gitti.

* 28 Şubat sürecindeki tarihi MGK toplantılarına da katılan Akşener, DYP’nin muhalefet yıllarında bu partiyle yollarını ayırdı. 2001’de AK Parti kurulurken davet üzerine kurucular arasına girdi, ama çok geçmeden hareketten ayrıldı. Üniversite yıllarından bu yana yakın çevresinde ‘Asena’ olarak bilinen ve milliyetçi görüşleriyle bilinen Akşener, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin davetiyle MHP saflarına katıldı. TBMM Başkanvekili olan Akşener, Bahçeli’nin güvendiği önemli isimler arasında yer alıyor.

Şiirden mahkûm oluşu tam hukuk cinayetiydi

* Tamam adam darbe yapmak istemiş, hepimiz de buna karşıyız, hukuk yoluyla gereğini yap; ancak sulandırmadan, hukuk içinde yürü. ‘Devran döndü, sıra bizde’ diye düşündürtme. Tabii, kimse dokunulmaz değil; ama uygulamada ciddi dikkatsizlikler var. Sayın Başbakan, o zaman bir şiir için mahkûm edildiğinde karşı çıktım; ‘hukuk cinayeti’, ‘güçlünün hukuku’ dedim. İşte bu güçle şimdi de diyorum ki, bugün de hukuk cinayetleri işlenmesin. 1 yıldır, 2 yıldır mahkeme huzuruna çıkmadan tutuklu kalanlar var. Yarın suçsuz oldukları ortaya çıkarsa; bu da güçlünün hukuku olur. Darbe iddiası gibi bir davada hızlı hareket şart. AB kriterlerinin önceliği de hürriyetlerin kısıtlanmasından mümkün olduğunca kaçınmak, süratli yargılama değil mi?

Paşamıza hükümet şükran mı sundu

* 28 Şubat’ın siyaset mühendislerine şunu sormak isterdim’ FP kapatılmasaydı bugün nasıl bir siyasi tablo olurdu.’ İkinci sorum da bugüne yönelik. Darbe plancıları acaba ABD ile el sıkışmış olsaydı siyasi irade bugünkü tavrını koyabilir miydi? Bakın, 27 Nisan 2007’de e-muhtıra verildi, sonra Dolmabahçe buluşması oldu. Ne konuşuldu, çeşitli rivayetlerin dışında bilgimiz yok. Rivayetler de muhtelif. Sonra ‘Paşamız’ vakti gelince emekli olduğunda altına 1.2 milyon TL’lik araba verildi. Acaba hükümet ‘Paşamıza’ şükranlarını mı sundu?

Hitler Almanya’sı Stalin Rusya’sı gibi

* AK Parti milletvekili Avni Doğan şimdi de kendilerinin fişleme yaptığını söyledi. Eğer geçmişte bu zalimlik idiyse, ki böyledir; o zaman o gün zulme uğrayan bugün zalim olamaz. Amaç fişlemeyi ortadan kaldırmaksa bugün de amacın aynı olmalı. Fişleme her şart altında yanlış. Derhal gereğini yapacaksın. Batı Çalışma Grubu’nun fişleme ile ilgili yazısı önüme geldiğinde İçişleri Bakanı olarak bunun hukuku zemini olmadığını söyleyip gereğinin yapılması için ilgili makamlara ilettim. Onu yapmamış olsaydım görevimi savsaklamaktan yargılanmam gerekirdi. Şimdi bir de başka bir fotoğrafa bakıyorum. Hilmi Özkök, dönemin Genelkurmay Başkanı. Soruyorlar, ‘Darbe var mıydı, yok muydu’ diye; ‘Vardı da diyemem, yoktu da diyemem’ diyor. Var mı, yok mu? Onun da üstünde Başbakan var. O zaman soruyorum: Siz ne yaptınız?

Ya ihbarcı düşmanıysa

* Fişlemelerde o günlerde en azından kapıcılara, bakkala, karakola soruluyordu. Yanlıştı. Bugün de yanlış, çünkü fişleme korku demektir. Korku sinmeyi, saklanmayı getirir. Bugün daha korkuncu; ihbar mektupları, IP numarasız e-postalar var. Bunlarla soruşturmalar açılıyor ve ‘Git kendini temizle, suçsuzluğunu kanıtla gel’ deniyor. Ya onu yazan ihbar ettiğinin düşmanıysa, intikam almak istiyorsa? Bu arada basın yoluyla da kişinin herşeyi deşifre ediyor; karalanıyor, itibarsızlaştırılıyor. Bugün yaşananlar Hitler Almanya’sını, Stalin Rusya’sını andırıyor adeta.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!