"Herkese gücenikti"

Güncelleme Tarihi:

Herkese gücenikti
OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 07, 2013 12:32

Tedavi gördüğü hastanede dün hayatını yitiren tiyatro sanatçısı Macide Tanır'ı en iyi anlatan yazılardan birini, bundan 13 yıl önce Emel Armutçu kaleme almıştı.

Haberin Devamı

Ä°ÅŸte 26 Kasım 2000'de Hürriyet'te yayınlanan o yazı:Â

Tiyatroda görmemiş olsalar da en azından Arkası Yarın'larda, Radyo Tiyatrosu'nda, olmadı televizyondaki dublajlarda "O'nun sesiyle" büyümemiş olanlar, pek şanslı kuşak sayılmazlar. Neyse ki ben onlardan biri değilim; tıpkı "Cihangir'e lütfen" diyen müşterisine dönüp, "Sizi taşımak büyük bir onur" diyen taksici gibi. Ya da "Sizden zor bir şey isteyeceğim" cümlesini duyduğunda "Siz söyleyin Macide Hanım, yaparım" diyen 118 memuresi gibi.

Macide Tanır, yeni kuşakların belki Şehnaz Tango dizisindeki Rana Hanım rolünden hatırlayabileceği, ama onlardan önceki tiyatro meraklılarının ayakta alkışladıkları gerçek bir tiyatro sanatçısı. Buradaki "gerçek" kelimesi illa ki gerekiyor, çünkü O, Murathan Mungan'a göre, şimdiki izleyicinin pek tanık olmadığı, "saklı ırmaklar gibi oynayan", "kuyumcular çarşısının kepengi kapanmamış birkaç dükkanından biri." İngiltere'de olsaydı, adına okullar açılmıştı. Amerika'da olsaydı, bütün dünya tanıyordu onu. Oysa Türkiye'de, şu aralar best-seller olmaya doğru giden kitabı 'Tiyatronun Cadısı'yla, biraz tanıyor gibi olabiliriz onu. Çok şey kaybetmiş olduğumuzu farkederek...

Haberin Devamı

MACÄ°DE TANIR'I KAYBETTÄ°K

OKUL TEMSÄ°LLERÄ°NÄ°N BAÅž YILDIZI

Babası İbrahim Birmaç, Yanya'dan göçmüş askeri bir veterinerdir. Yanya'daki gayrımenkullere karşılık Pendik'te bir ev verilmiştir onlara. Macide Tanır, söylenmesi gerekli olmayan bir tarihte mutfaktaki sarnıcın buzdolabı işlevi de gördüğü üç katlı evde doğar. Çamaşırların külle yıkanıp, çivitle beyazlatıldığı, halkevlerinde şiir, hikaye, roman okunup temsiller verildiği yıllarda, Pendik İlkokulu'na başlar. Bir süre sonra okul temsillerinin baş yıldızıdır. İlk rolü Hala Hanım'ı oynadığında o kadar küçüktür ki, hatırlayamaz sonraları. Ama ilk çiçeğini babasından aldığı hatırındadır.

ÜNLÜ SANATÇI HAYATINI KAYBETTİ


ATATÃœRK: KIZIM OLUR MUSUN?

Onun oyunculuk yeteneğinin farkına varan Pendikliler, Atatürk'ün her yılki ziyaretlerinden birinde okuyacağı bir metin verirler eline. Öyle ezberler ki rolünü, gece uyandırıp sorsalar söyleyecek durumdadır. Atatürk'ün karşısına, bir kolunda Pendik'in bahçelerinden toplanmış meyvelerle dolu sepet ve bir elinde çiçeklerle çıktığında da öyle. Ama göz göze geldiklerinde her şeyi unutur, külodu ıslanır. Atatürk onu kollarından kaldırdığında sıcak bir sıvı bacaklarından akmaktadır. Atatürk'ün "Kızım olur musun?" teklifini anında kabul edecek, akşam babasının "Bizi bırakacak mısın?" sorusuyla vazgeçecektir. Atatürk öldüğünde lise son sınıftadır ve kendisi onu uğurlamaya giden birkaç liseliden biri. 57 yıl sonra Kurtuluş dizisinde ve Cumhuriyet filminde O'nun annesi rolünü oynayacağından ve çok beğenileceğinden habersiz. 

Haberin Devamı

"TİYATRO SANATÇISI OLUNUZ"

Babası İbrahim Birmaç ilginç bir babadır o yıllarda; liseden sonra felsefe okumak ve kendisini isteyen zengin gençle evlenmek istediğini öğrendiğinde, kızına "Binlerce zevce, yüzlerce felsefeci var ama bu memleketin mektepli sanatçıya ihtiyacı var. Olabiliyor musunuz?" diyecektir. Kızının, "Emredersiniz efendim, nasıl olabilirim?" sorusuna ise "Radyoyu dinleyiniz, ilanları var" cevabını verecektir. MacideTanır, ertesi gün, konservatuar sınavlarının yapıldığı Galatasaray Lisesi önündedir. Akşam ise okula kabul edilmiş bir öğrenci. Şan bölümüne girer ama bir yıl sonra hem konservatuar tarihinde ilk kez olarak sınıf atlatılır, hem de "babası öyle istiyor" diye tiyatro bölümüne geçer. 1943'te ilk oyununa çıktığında (Kibarlık Budalası-Moliere), ilk sıra koridor başında bir koltuğun parasını öder, "buraya kimseyi oturtmayın" der. Oynarken arada bir baktığı boş koltuğa, sonunda selam verir; babası onu tiyatroya göndermiş ama hiçbir oyununu seyredememiştir!

Haberin Devamı

'DEMÄ°R LEBLEBÄ°' ROLLERÄ°

Bilet bulamayan seyircilerin tiyatro camlarını kırdığı ya da ertesi güne numara alıp, geceyi karşıki kahvede geçirdiği yıllarda tiyatro yapar. Sayısız oyunda başrol oynar. Ona çok gençken bile "yaşlılık" rolleri yakıştırılmıştır ama o bunu benimser. Bu rollerle yeni bakış açıları kazandığını düşünür. Mesela Juliet'i oynamayı hiç istemez; Juliet hoş kızdır ama içeriği yoktur, hafiftir! O "demir leblebi" rolleri oynayacak yetenekte olmaktan memnundur. Her rolünü, pek çok sanatçı gibi kuliste çıkaramaz, evine götürür. Ona göre tiyatro, okuma provasında anlamsız gibi duran cümlelerin, yetenekli, disiplinli, çalışkan bir sanatçının süzgecinde Brandenburg Konçertosu doruğuna yükseldiği yerdir. Cumhurbaşkanı'nın (Celal Bayar) evine çiçek gönderdiği sanatçılardandır. Gelen kişi, o sırada yerleri sildiği için onu evin hizmetçisi sanır ama olsun! Cumhurbaşkanı'nın Özel Kalem Müdürü Faruk Berkol'la çalışan Vedat Tanır'la, cumhurbaşkanının bir davetinde, Florya'da tanışacak ve o kış, yani 1955'te gizlice evlenecektir. Neden gizli derseniz, o tiyatro sanatçısıdır da ondan! Evi "memurum" diye kiraladığı, coğrafya hocasının arkasından, "O kamil bir hanımdı, hayret nasıl böyle yoldan çıktı" dediği yıllardır.

Haberin Devamı

"DÄ°ZÄ°DE MANKENLER OYNUYOR MU?"

"Köy enstitüleri kapatılmasaydı Türkiye bugün düze çıkmıştı" diye düşünen kuşaktandır. Onca yılını verdiği ve daha vermek istediği Devlet Tiyatrosu'nun kapısına 1984'te bir yazı ile bırakıldığında, kendisini aile ocağından atılmış, ağlayan bir gelin gibi hisseder. Ancak iki yıl da Tiyatro Kare'de çalışır, çok titizlenerek evet dediği kimi film ve dizilerde rol almaya devam eder. Titizlenir çünkü başında "ükela" bir sanatçı Macide, bir de içinde hiç büyümeyen çocuk vardır. Teklif geldiğinde ilk sorularından biri, "dizide mankenler oynuyor mu?"dur. Eğer öyleyse, "Beni hatırladığınız için teşekkür ederim"li bir telefon kapatması yaşanır her seferinde. "57 yıllık sanat yaşamında arkasında mücevherler bırakarak gelmiştir şimdi çakıl taşlarıyla beştaş oynayamaz!"

Haberin Devamı

HERKESE GÃœCENÄ°K

Çünkü O, onun için "mohikanların ölmediği" bir oyun yazmayı düşleyen Murathan Mungan'ın yazdığı gibi, alkışa yenilmeyen, kolaycılığa teslim olmayan, ödünsüz bir oyuncudur. Saklı ırmaklar gibi oynamıştır hep. Gelin görün ki bugünkü Türkiye'de herkese, her şeye "gücenik"tir. Ahmet Necdet Sezer, İsmail Cem ve Sadettin Tantan hariç! Bütün bu gücenikliğini de yazdığı kitabında, tiyatroyla ilgili ise hep güzel anıları yazar; çünkü dedikoduyu da katsa, bunun best-seller olacağını bilir ama "yüreğinin hoşluğu" buna izin vermez. Aslında bunu da yazmayacaktır ya, başına bir Mina Urgan çıkmıştır, böylece o da "Tiyatronun Dinozoru" olmuştur. İyi ki...

İNANDIĞI DOĞRULARI SÖYLERDİ

"Neden Tiyatro'nun Cadısı? Cadılık gördüğü her şeyi, inandığı doğruda söylemek. Bu huyumdan çok çektim, tiyatroya gittiğimde, bana nasıl buldunuz diye soracaklar diye çok korkarım, çünkü kaçamak hiç cevap veremem. Bugünkü devlet tiyatrosu oyunları? Söylenerek çıktığımdan hiç kuşkunuz olmasın. Ben oynadığım kadının nasıl bir sabun kullandığını bile düşünür, bulurdum. Benim dönemimdeki herkes böyle miydi, bu soruya cevap vermeyeyim. Bir kitap daha, sorusunu ise estağfurullah, rica ederim, sorulmamış kabul ediyorum."


 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!