Hepimiz ayaklanmalıyız

Güncelleme Tarihi:

Hepimiz ayaklanmalıyız
Oluşturulma Tarihi: Kasım 22, 2003 00:00

Senin, benim teröristim yok. Nereden gelirse gelsin, terörü kınamalı ve harekete geçmeliyiz. Bu, klişe bir söz olarak kalmamalı. Geleceğimize birlikte sahip çıkmalıyız.Sonunda, kapımız çalındı.Olayların heyecanı yatıştıkça, ne denli bir tehdit ile karşı karşıya kaldığımız daha iyi anlaşılıyor. Uluslararası terörün yeni hedefinin Türkiye olduğu açıkça ortaya çıkıyor.Adına ister İslamcı, ister Kürt milliyetçisi desinler, her türlü terör girişimini reddetmemiz gerekiyor.Hatırlayacaksınız, 15 yıl süresince Kürt terörü yaşanırken özellikle Uluslararası medyada hep aynı yaklaşımlarla karşılaşırdık: “Biz her türlü teröre karşıyız. Devlet terörünü de reddediyoruz” denirdi.Kürt terörüyle mücadele adına bir aralar Hizbullah’a göz kırpılmış ve teröristlerin birbirlerini kırmaları politikası izlenmişti. İslamcı grupların girişimleri, bazı çevreler tarafından adeta “anlayışlı” bir yaklaşımla karşılanmıştı.Çeçen’lerin girişimleri daha da büyük bir anlayış görmüş, hatta hapishanelerden kaçmalarına göz yumulmuştu.Şimdi kendi kendimize sormalıyız.Böyle mi devam edeceğiz?Gerekçeler, inançlar veya etnik ayırımlarına göre mi hareket edeceğiz?Hayır.Bu yaklaşımlar mutlaka değişmeli.Kimden, nereden gelirse gelsin terör uygulayan her eğilime, her partiye, her örgüte karşı tutum takınmamız, bu kişileri reddetmemiz gerekiyor.Eğer farklı bir tutum sergilemez ve yeni bir yaklaşımla ortaya çıkmazsak, hepimiz kaybederiz. Şimdi, ayaklanma zamanıdır.Şimdi, HAYIR deme zamanıdır.Bugün karşı karşıya kaldığımız olay, bundan öncekilere oranla çok daha büyük. Ancak küçüğü olsun, büyüğü olsun, tümüne birden baş kaldırmamız gerekiyor.Türkiye’nin Güvenlik güçleri terörle başa çıkabilecek güçtedir. İşki bizler de destek verelim. Toplum olarak bu direnişi göstermediğimiz taktirde, önümüzdeki yıllarda daha da büyükleriyle karşılaşabiliriz.Artık uyanalım.Polis kimsenin gözüne bakmamalı.İstihbarat servisleri, bir süredir ihmal etmeye başladıkları tüm grupların üstüne yığılmalılar.Eğer bu bilince varabilirsek, hiç değilse yaşadığımız katliamlar yanımızda kalmaz.* * *SİNAGOG VE İNGİLİZLER OLMASAYDI...Bütün bu olayların Uluslararası yansımalarına bakıyorum ve insanoğlu’nun ne kadar bencil olduğunu görmezden gelemiyorum.Bütün dünya televizyonları ve basını, kanlı Perşembenin resimleriyle doluydu. Gün boyunca herkes bundan söz etti. Röportajlar yapıldı, özel ve canlı yayınlarla gelişmeler izlendi.Nedenlerini araştırdığınız zaman farklı bir manzara ile karşılaşıyorsunuz.Eğer ölenlerin tümü Türk kökenli olsaydı...Eğer bu olaylar Sinagog’larda ve İngiltere’nin temsilcisi olarak tanınan binaların önünde gerçekleşmemiş, Yahudi ve İngilizler hayatlarını kaybetmemiş olsalardı, acaba aynı yankıyı görür müydük?Hayır, görmezdik...Semboller farklı olunca, yankılanmaları da farklı oluyor.Ancak kızmamamız gerekiyor.Bizde böyle davranmıyor muyuz?Hindistan veya Pakistanda binlerce insan ölür, tek sütunluk haber olur. İçlerinde bir tek Türk bulunursa hepimiz ayağa fırlarız.Buna, toplumların egoistliği demek gerekir...BU OLAY MİLLİLERİ KURTARDI (!)Eğer “bombalı katliamlar dolaylı şekilde kimleri ve neleri etkiledi” diye soracak olursak herhalde hiç tereddüt etmeden, “milli takım yönetici ve futbolcularını” diyebiliriz.Çarşamba akşamki Letonya mağlubiyeti kamuoyunu öylesine rahatsız etti ki, Perşembe sabahı herkes kılıçlarını çekmiş, tüm sorumlulardan hesap sormaya hazırlanıyorduk.Bu olay kızgınlığın ötesinde. Hepimizde bir aldatılmışlık hissi var. Hani biz dünya 3 üncüsü idik (!). Demek ki aldatılmışız.Hani bu takım kuradan çıkınca “Portekiz garanti” demiştik. Yalanmış.Hani, bizden büyük yoktu. Daha büyük yalanmış.Türkiye’nin yenilgisi tamamen ciddiyetsizlikten kaynaklandı. Riga’daki maçta, başta Rüştü olmak üzere kart görüp İstanbul’da oynayamayanlara ne demeli?Ciddiyetsizlik değildir de, nedir?Tabii en ağırı, Milliler bizim kalbimizi kırdılar. Onları sevmiştik. Onları paraya boğmuştuk. Meğer layık değillermiş.Yazık...BAYRAM ERTESİ GÖRÜŞMEK ÜZERE...Önümüzdeki hafta herşeye rağmen tatil.Olaylarda yaşamlarını kaybedenlere Allah rahmet eylesin.Bayramınızı da tüm tatsızlıklara rağmen bütün içtenliğimle kutlarım.Eskisi kadar olmasa dahi, Bayramlar hala ailelerin bir araya geldikleri, dargınlıkların bittiği, insanların birbirlerini aradıkları nadir vesilelerden biridir. Geleneksel terbiye, küçüklerin büyüklerin gönlünü almalarını, ellerini öpmelerini gerektirir. Büyüklerin de hediye verip küçüklerin kalplerini almaları için güzel bir fırsattır.Bayramda bizde ailemizle kucaklaşacağız ve yollara düşeceğiz. Bayram ertesi yine bu köşede buluşabilmek ümidiyle, tüm okurlarımı kucaklarım. Yazılarımda hata ettimse de beni affetmelerini rica ederim.ER SHORT İSTANBULLU OLMAK İSTERDİ...Kanlı perşembede hayatını kaybeden İngiliz Başkonsolosu Roger Short’u tanıyanlar bilir. Kopdiplomatik arasında Türkiye’yi en çok sevenler arasındaydı. Kısa bir süre sonra emekliye ayrılacaktı. İstanbul’daki Üniversitelerden birinde eğitimci olarak çalışmak ve Bebek civarında yerleşmek istiyordu. Son derece sevecen, Türkiye’ye ve Türklere yakın bir insandı.Terörün kör dişlileri sayısız masum vatandaşımızın hayatını yok ettiği gibi, Roger Short’u da yok etti. Eğer o kapıdan 3-5 dakika önce veya geç girmiş olsaydı, bugün aramızda yaşıyor olacaktı.İnsanı isyan ettiren de bu... Masum insanları, adeta konu mankeni gibi tanımlayıp hayatlarını bir anda yok ediveriyorlar.Buna hakları yok.Buna hakları olmamalı.(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!