Gibi yapmak üstüne, yeniden

Güncelleme Tarihi:

Gibi yapmak üstüne, yeniden
Oluşturulma Tarihi: Ekim 24, 2005 17:32

- Bence insan ‘zihinsel’ olmadan önce ‘duygusal’ bir canlıdır. İlkel insan önce dünyayı algılamış ondan sonra Evren ve kendi hakkında sualler sormaya başlamış olmalı. Yani sanat, felsefeden önce doğmuştur. Şiir, mantıklı düşünceden öncedir. Bu yüzden (...) insanoğlunun ilt sanat etkinlikleri dans ve şiir olmalı. Bu iki vasıtayla korkularını, umutlarını ifade etmiş, Tanrı’ya yakarmış ve iletişim kurmaya çalışmıştır.

Borges ise,bir yerde, şöyle bir şey söylüyor:

- Politikacıların en büyük keşfi (icadı ?) budur: tutarlı olmak zorunda değillerdir!

Örnek veriyor.

- Haksız yere hayran olduğum (Abraham) Lincoln’ün bir biyografisini okudum geçenlerde. Korkunç bir tutarsızlık var ortada. Chicago’da söylediklerine bakılırsa (Amerika’da doğan herkes eşit haklara sahiptir, diyor) Lincoln ‘kölelik karşıtı’ bir politikacı sanılır. Halbuki New Orleans’ta bütün insanların eşit haklara sahip olduğunu söylüyor ama, eğer iki ırk bir arada yaşayacaksa, zayıf ırkın üstün ırka tâbi olması gerektiğini ekliyor.

Sabato adını koyuyor bu bakışın:

- Bütün insanlar aynı haklara sahip oldukları zaman aynı haklara sahiptirler, demek istiyor yani. Muhteşem bir geveleme!

Ve Borges, benim bütün kalbimle inandığım bir gerçeğin altını çiziyor:

- Bence bir politikacı tam anlamıyla ‘içten’ olamaz asla. Politikacı her zaman ‘seçmen peşinde’ koşar ve ‘kendisinden söylenmesi beklenen şeyi’ söyler. Politikacı bir nutuk attığında, ifade ettiği görüş kendininkinden ziyade dinleyenlerin görüşüdür. (Siyasî) Hatip, diğerlerinin düşündüklerinin aynası ya da yansımasıdır. Aksi halde, başarısız olmaya mahkûmdur. (Jose Luis Borges- Ernesto Sabato, Conversations à Buenos Aires)

*

Politikacıları çok kolay eleştiriyoruz. Başta ben.

Mesela Abdullah Gül’ün dört beş sene önce, Refah Partisi milletvekili sıfatıyla TBMM kürsüsünde AB aleyhinde söyledikleriyle, bugünkü söylemini karşılaştıran bir metin geziyor internette. Tabii insanın bu kadar, hadi dönmesi demeyelim ama, ‘fikir değiştirmesi’ kolay değil elbette ama... Yine de bir politikacıyı yargılarken, sizin gibi, benim gibi bir insan olarak değil de - şimdi empati mi ne diyorlar, kendimizi politikacının yerine koyarak yani - politikacı olarak bakmamız lazım.

Politika, Eflatun’dan beri çok değişti tabii ki (Sokrates’in hayatını okursanız, aslında Eski Yunan’da da durumun bugünden çok farklı olmadığını anlıyor ya insan) ve bugün, kimse kusura bakmasın, ‘iğrenç’ bir iş benim gözümde.

Mesela siyasetin ‘ilk günahı’ : siyasal bilimci R.-G.Schwartzenberg, baskı gruplarıyla siyasi partiler arasındaki farkı anlatmak için der ki, ‘bir sivil örgütün siyasal parti olarak adlandırılması için, ülke yönetimini sadece etkilemek / yönlendirmek değil ELE GEÇİRMEYi HEDEFLEMESİ’ gerekir...” (Sociologie Politique)

Yani, kamuoyu anketlerinde partinizin oyu % 0,001 çıksa bile, kürsüye çıktınız mı, gerinizi mangallara denk getireceksiniz:

- Yarın, tek başımıza iktidar olduğumuzda, Anayasa’yı değiştirecek, NATO’dan çıkacak veeee...

Sallayacaksınız!

Asla kendi kendinize, hele (varsa) teşkilatınıza ve militanlarınıza, hele hele - zinhar - sizi dinleyen seçme(ye)nlerinize:

- Biz küçük bir partiyiz. Değil iktidara gelmek, seçimlere katılacak kadar bile halk desteği bulamayız, ama yine de... gibi gerçekçi, tutarlı ve seçmeni aptal değil adam yerine koyan bir nutuk atmayasınız!

Seçmen aptal yerine koyulmak ister. Kandırılmak, hayal kurmak ister. Kendisine doğruları söyleyen, gerçekti ve tutarlı insandan hiç hoşlanmaz.

Hoşlansaydı eğer, insanlık, yalancı, dönek, siyaseten ahlâksızlar politikacılara mahkûm olmazdı.

Yani bu, politikacıyla seçmen arasında bir danışıklı dövüştür.

Amin Maalouf’un (Piramitler’in koni şeklinde olduğunu yazan) gezgin İbni Batuta hakkında söylediği gibi ‘ÖYLE YALANLAR VARDIR Kİ, DİNLEYEN KULAK, SÖYLEYEN DUDAKTAN DAHA KABAHATLİDİR...’

Haa, yalancı seçmenle yalancı politikacı arasındaki bu ‘ensest’ ilişkide gazetecilerin rolü ne, diyeceksiniz?

Gazeteci de sanki politikacıdan ahlâklı, onurlu, dürüst bir hareket beklenebilirmiş gibi, havanda su döverek ekmeğini kazanır...

Her üçü de GİBİ yaparlar yani...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!