Erkekleri ağlatmak hoşuma gidiyor

Güncelleme Tarihi:

Erkekleri ağlatmak hoşuma gidiyor
Oluşturulma Tarihi: Şubat 08, 1998 00:00

Haberin Devamı

Yasemin Bozkurt, subay bir baba ile ev kadını bir annenin ilk çocuğu olarak Ankara'da doğar. Aralarında birer yaş olan üç kardeşi daha olur. Küçük yaşta ailesiyle birlikte İstanbul'a gelir. Çok konuştuğu için, okul arkadaşları ona avukatlık mesleğini yakıştırırlar, ama kendisi oyunculukla gazetecilik arasında gidip gelir: ‘‘TRT'de çocuk saatine gidiyordum, dublaj yapıyordum. Tiyatrocu olmak gibi bir düşüm vardı, ama esas olan gazetecilikti. İlkokulu bitirdikten sonra ben gazeteci olacağım, dediğimi hatırlıyorum.’’

Dersleri ikinci plana atıp sosyal faaliyetlere ağırlık verdiği Beşiktaş Kız Lisesi'ni bitirince soluğu o dönemin en yüksek tirajlı dergisi Hey'de alır. Derginin yöneticileri saçlarını iki örgü yapmış kara gözlü kıza hayır diyemezler ve stajyer olarak işe başlar. İlk röportajını Semiha Yankı ile yapar, haberi kapaktan girer. İlk yazının kapaktan girmesinin önemli olduğunu daha sonraları anlayacaktır.

Yasemin Bozkurt'un hayatının bundan sonraki kısmı acayip hızlı. 18 yaşında üniversiteye başlar, evlenir ve çocuk doğurur. Eşi, o zamanlar Günaydın Gazetesi'nde çalışan eski gazeteci Ünsal Bozkurt'tur: ‘‘Hiç evlenmeyi düşünmüyordum, öyle bir anda oldu. Evlilik ve hamilelik kadının önünü tıkar ya, şu koca ve çocuk işini hemen halledeyim diye düşündüm herhalde.’’ Bu arada bir yandan gazetecilik yaparken öte yandan İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin İşletme Bölümü'nü bitirir. Şimdi bütün bunları aynı ayda nasıl yaptığına o da inanamıyor. Zaten oğlu Dağhan üç yaşına kadar annesine ‘‘abla’’, anneannesine de ‘‘anne’’ demiş. Anneliğin farkına ve tadına 25 yaşından sonra doğurduğu Yiğit'le varmış. Yine de iyi ki yapmışım diyor, şimdi ana oğulu sokakta görenler sevgili zannediyor.

Demirel heyecanlıydı

1989'a kadar Güneş ve Hürriyet gazetelerinde çalıştıktan sonra, ortalıkta özel televizyonlar filan da yokken, ben televizyoncu olacağım der ve TRT'nin kapısını çalar. Kariyerinde en önemsediği işlerden birisini işte bu acemilik yıllarında yapar: ‘‘Demirel'i talk show'a ilk çıkaran insan benim. O zaman siyasi yasaklar yeni kalkmıştı. Uğur Yücel'le Demirel birlikte çıktılar. Program başlamadan beni bir titreme aldı, dizlerim birbirine çarpıyor. Bir ara Demirel'e baktım ve onda da bir heyecan sezdim. İşte o zaman rahatladım. Anladım ki, onun durumu benden daha zor, çünkü soruları ben soracağım. Keyifli bir program oldu, Uğur Yücel, Demirel taklidi yaptı. Çıkışta Demirel, ‘daha önce kimse beni böyle sorgulamamıştı dedi.’’

Kadının Penceresi, Politika Penceresi derken Yasemin Bozkurt bugüne, Yasemin’in Penceresi'ne geldi. Daha önce Mete Akyol'un ve Uğur Dündar'ın da yaptığı programın bir benzerini yapıyor. BBC televizyonunda 13 yıldır aynı insan tarafından yapılan programın Türkiye'de daha kısa ömürlü olduğunu söylüyor: ‘‘Orada malzeme tükenmiyor, çünkü çok farklı yelpazede insanları getiriyorlar; sanatçı, sporcu, bilimadamı... Biz biraz da raiting kaygısıyla, acaba çıkarmasak mı diye telaşa kapılıyoruz. Aslında çok isterim sanatçılar dışındaki insanları da çıkarmayı.’’

Tatlıses rüşvet önerdi!

Programın kamera arkası da en az kendisi kadar heyecanlı. 20 kişilik bir ekip çalışıyor, her konuk için en az bir ay araştırma yapılıyor. ‘‘Sanki televizyon programı değil, casus filmi çekiyoruz’’ diyor Bozkurt. Programın katı kuralları var. Konuk stüdyoya girdiği andan itibaren cep telefonu kapattırılıyor, sürprizler bozulmasın diye odadan çıkartılmıyor. Tuvalete gitmek isterse yanına bir refakatçi veriliyor. Sezen Aksu bunu bildiği için seyyar tuvaletiyle gelmiş çekime. Çekim başlamadan önce konukların yaşadığı ruh hali ilginç: ‘‘Rahat geliyorlar, ama son on dakikada herkesi al basıyor. Makyajlar tazeleniyor filan. Seda Sayan'ın boynu kıpkırmızı olmuştu. İbrahim Tatlıses rüşvet teklif etmişti sürprizleri öğrenmek için. Erdal Özyağcılar bir tıkandı, ödüm koptu bir şey olacak diye. Yılmaz Erdoğan ve Demet Akbağ, ağlamama kararıyla gelmişlerdi. Nitekim yalnızca gözleri doldu. Ama hiç ağlamayan, taş gibi duran iki kişi oldu; Kenan Evren ve Ali Şen.’’

Programın en çok eleştiri aldığı nokta, insanları hüngür hüngür ağlatması: ‘‘Ağlatmıyoruz aslında insanlar ağlıyorlar. Ben de diyorum ki, bugüne kadar kadınlar ağlıyordu, erkekler de ağlasınlar. Ben bu tabunun yıkılmasına seviniyorum. Bu anlamda erkekleri ağlatmak hoşuma gidiyor.’’ Ona gelince, programı hazırlarken o kadar çok ağlıyor ki, çekime girerken gözünde yaş kalmıyor.

Pazartesi geceleri ‘‘Yasemin'in Penceresi’’nde birilerinin hayatı gözler önüne seriliyor. Peki o, birilerinin hayatını didik didik edenin hayatı? Yasemin Bozkurt'a, albüm için konuşalım mı dediğimde ondan beklediğim tepki şuydu: ‘‘Ay nasıl olur, bilmem ki! Ben kendim zaten bu işi yapıyorum. Şimdi masanın öbür tarafında olacağım vs. vs.’’ Aman nasıl da yanılmışım. Yasemin Hanım, daha telefonda başladı hayatını anlatmaya. Ertesi gün Korukent'teki ofisinde buluştuk, ‘‘acı tatlı anları, en duygusal yanlarıyla’’ bu kez onun hayatını konuştuk. Röportaj bittiğinde anladım ki, Yasemin Bozkurt, soru sorulan insan olmaktan hiç tedirgin değil, bilakis memnun. Zaten gazetecilik, televizyon programı filan derken, şimdi de reklam yıldızı olmak üzere. Ürün ve marka

konusunda birşey söylememeyi tercih ediyor, ama ben ne reklamına çıkacağını hemen anladım. Siz de anladınız mı?

Yasemin iki yaşında, annesi Habibe Hanım'ın kucağında . İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun olduğu sene, okul arkadaşlarıyla birlikte çekilen bir kantin hatırası.

1977'de Ünsal Bozkurt'la evlendiğinde yalnızca 18 yaşındaydı. Yasemin'in ailesi, kardeşi Tülin, eşi Ünsal, erkek kardeşleri Tufan ve Tevfik, anne Habibe ve baba Turhan.

1988'de Dublin'de yapılan Eurovision şarkı yarışmasına Güneş Gazetesi muhabiri olarak gider. Yasemin Bozkurt, besteci Atilla Şereftuğ ve Şereftuğ'un bestesiyle İsviçre adına yarışmaya katılan Celine Dion bir arada. Bugün, albümleri en çok satan kadın şarkıcılardan biri olan Celine Dion, o gün Yasemin Bozkurt'un küpelerini çok beğenir ve ister. Ama Bozkurt küpelerine kıyamaz. Şimdi, keşke verseydim, sonradan pişman oldum diyor.

Ünsal Bozkurt eski bir gazeteci. 15 yıldır turizm işiyle uğraşıyor. Bozkurt çifti eski İstanbul'un canlandırıldığı bir Rotary organizasyonunda.

Demirel'in, Yasemin Bozkurt kariyerinde önemli bir yeri var. 1989'da ilk televizyon röportajlarından birini onunla yapmış. Demirel'e ‘‘kızınca alnınız kızarıyormuş efendim, doğru mu?’’ deyince Demirel kaşlarını kaldırıp yukarı bakarak cevap vermiş: ‘‘Ben nereden göreyim kızım!’’. Demirel köşke çıkınca bu kez de orada bir röportaj yapmışlar.

Yasemin Bozkurt'un iki oğlu var; Dağhan ve Yiğit. Bozkurt, genç yaşta çocuk sahibi olmaktan memnun, oğullarıyla gurur duyuyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!