Erdoğan'dan önemli açıklamalar

Güncelleme Tarihi:

Erdoğandan önemli açıklamalar
Oluşturulma Tarihi: Nisan 18, 2010 12:12

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ATV’de katıldığı Başbakan ile Gündem programında Başkanlık sisteminin Türkiye'nin gündemine gelebileceğini ve kendisinin de bu sisteme olumlu baktığını açıkladı. Konuşmasında TOBB'a çatan Erdoğan, 'istekleri hiç bitmiyor' dedi. Erdoğan, üniversite mezunu işsizlere yönelik olarak ise memur alımında yeni bir uygulama getirmeye çalıştıklarını belirtti. Erdoğan gazetecilerin bedelli askerlikle ilgili gelen e-postaları hatırlatmaları üzerine "Gönderilen talepleri klasörleyip Genelkurmay ile Milli Savunma Bakanlığı’na gönderseniz iyi olur" dedi.

Haberin Devamı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa  değişikliği konusuyla ilgili olarak, “Bundan sonra yapılacak olan iş  Parlamento'da hakikaten, dürüstçe, samimi bir yaklaşımla, bunun oylamasına  katılalım” dedi.

Erdoğan, ATV'nin canlı yayınında, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Başbakan Erdoğan, “Bülent Beyin (Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı  Bülent Arınç'ın) bir ifadesi oldu. 'CHP eğer Anayasa Mahkemesi'ne gitmeme  garantisi verilirse bir uzlaşma kapısı açılır' dedi. Tam böyle tartışmalar devam  ederken, sanki CHP ile uzlaşma gündemden kalkmış gibi görünürken, Bülent beyin bu  açıklaması ile gerçekten bir kapı açılabilir mi? Eğer CHP'nin tavrı böyle  olursa?” sorusu üzerine şunları söyledi:
“Konuya şöyle girersek isabetli olur, diye düşünüyorum. Bu işin bir  süreci var. Olaya başlarken hatırlarsanız, geçici 15. Madde'den başladık. Genel  başkan, 'geçici 15. madde sadece oylamaya gelsin, diğerlerini asla görüşemeyiz'  dedi. Süreç böyle başladı. Daha sonra 3 madde diye bir süreç gündeme geldi, daha  sonra da bize bir yazı geldi. Bu gelen yazıda ise 3 ana konu başlığı şeklinde  geldi. Bu 3 ana konu başlığı ise malumunuz 11 artı 3 geçici maddeyi kapsıyor. Ben  de bunu 'şark kurnazlığı' olarak ifade etmiştim. Çünkü ABD seyahatine çıkarken  eğer bu konuda...O zaman daha komisyonda da şeyleri tartışmaya başlamadığımız  süreç. Dedik ki 'bu konuda samimi iseler grup başkanvekillerini  görevlendirebiliriz'. 'Grup başkanvekilleri otursunlar konuyu değerlendirsinler.  Yasal alt zemini varsa bu işin gereğini yapalım' dedik. Tabi şimdi köprünün  altından çok sular aktı, gitti. Şu saate, bakıyorsunuz 2-3 gün önce böyle bir  teklifle yine karşımıza çıktılar. Bir taraftan 3 madde, bir taraftan ana konu  başlığı, yani kimin ne dediği belli değil. Grup başkanvekilleri farklı, kendileri  farklı konuşuyor.”

Haberin Devamı

“...DİĞER SÖZLERİ BEN PEK KALE ALMIYORUM”

“Ben yanımda getirdim işi sağlama alalım diye” diyen Erdoğan, yanında  getirdiği metne değinerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Şimdi biz bu yazılı metine mi inanacağız, yoksa Genel başkanın  söylediklerine mi inanacağız? Gelen arkadaşlar grup başkanvekilleri, genel başkan  yardımcıları, kendileri gelmişler ve burada aynen kullandıkları ifade şu  'teklifin kamuoyuna yansımasının öncesinde ve sonrasında CHP'nin çekince koyduğu  siyasi partilerin uyacakları esaslar ve bağlantılı maddeler ile HSYK ve anayasa  mahkemesinin yapısı, üyeliği, denetimi, görev ve yetkileri, çalışma ve yargılama  usulü ile bağlantılı maddeleriyle ilgili 3 ana konudaki maddelerin tekliften  ayrıştırılarak diğer maddelerinin anayasa değişikliği teklifi olarak  görüşülmesinde yarar bulmaktayız' Gerçek bu diğer sözleri ben pek kale almıyorum.  Buradan hareket ettiğimiz zaman 3 madde diye bir şey söz konusu değil. Bu olay 11  maddeyi kapsıyor, buna geçici maddeleri de ilave ettiğiniz zaman 14 maddeyi  kapsıyor. Şimdi biz burada hangisine inanacağız. Artık Anayasa komisyonundan da  geçmiş durumda. Şu anda zaten bundan sonra bir sulandırmadır, bir şark
kurnazlığıdır. Ve geri dönüş filan söz konusu  değil.

Bundan sonra yapılacak olan iş Parlamentoda hakikaten, dürüstçe, samimi  bir yaklaşımla, bunun oylamasına katılalım. Madem ki 'halka götürelim' diyorlar,  o maddeleri, halka götürme noktasında da tasarrufu Sayın Cumhurbaşkanımıza  bırakalım. Ki zaten başından itibaren genel başkanın yaklaşımı, direk  Cumhurbaşkanını bu işe içine bulaştırmak olmuştur. Halbuki bu işin muhatabı  yasama organının başkanı, Meclis Başkanıdır, Cumhurbaşkanı değil ki. Bunun  götürülmesi gereken yer Meclis Başkanlığıydı, Meclis Başkanlığına götürülmedi ve  Cumhurbaşkanı'na bir çağrı yaptı. Cumhurbaşkanı'nı burada taraflı hale getirme  gayreti içine girdi. Fakat daha sonra bizim de konuya girişlerimiz oldu. Dedik ki  'bu işin muhatabı cumhurbaşkanlığı muhatabı değil, meclis başkanlığıdır. CHP'nin  bir eğer böyle bir düşüncesi varsa lütfen müracaatlarını meclis başkanlığına  yapsın. Meclis başkanlığında yapılacak bir şey varsa yürütülebilir. Grup  başkanvekillerinin çalışmalarıyla yürütülebilir. Yasal zemini de varsa oraya  oturtulmak suretiyle orada çıkış yolunu buluruz ve biz burada olumlu yaklaşım  içerisindeyiz diye bizzat kendim ve arkadaşlarım açıkladık.”

Haberin Devamı

BAŞKANLIK SİSTEMİ GÜNDEME GELEBİLİR

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin  gündemine başkanlık sisteminin yeniden gelebileceğini belirterek, “Yepyeni bir  anayasayla, halkımız bize bu yetkiyi verirse bunlar gündeme gelebilir ve bunlar  tartışılabilir, konuşulabilir” dedi.
Erdoğan, 1982 Anayasa'nın askeri vesayet altında hazırlandığının ancak  aradan geçen süre içinde çeşitli hükümetler tarafından yüzde 65'inin  değiştirildiğinin belirtilmesi ve “Daha genişletme imkanı olabilseydi ya da  2012'den sonra bu süreci devam ettirmek söz konusu olursa öncelikle  değiştirilmesini istediğiniz, bugünkü mini paketin dışında kalan hususlar  nelerdir? Mesela cumhurbaşkanının yetkileri bakımından, YÖK bakımından...  Olanların ötesinde anayasanın ruhuyla ilgili, demokrasinin sınırlarını  genişletecek olan değişiklik açısından öncelikle öngördüğünüz bir nokta var mı?”  diye sorulması üzerine, 2011'de, seçim kampanyasında halkın karşısına yepyeni bir  anayasa değişikliğiyle çıkabileceklerini söyledi.
“Zaten özellikle de bu seçimlerde halkımız bizden bunu kendisi  isteyecek, bekleyecek” diyen Erdoğan, kendilerine ulaşan bir çok talep olduğunu  kaydetti. Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
“Bunların içerisinde cumhurbaşkanı ile yetki meselesinde, yetkilerin  azaltılması konusu var. Sembolik bir cumhurbaşkanı mı olacak, yoksa şu andaki  gibi bir yarı başkanlık sistemini andıran bir cumhurbaşkanlığı yapısıyla mı devam  edeceğiz? Başbakanlığımın ilk yıllarında, 5-6 yıl içerisinde, biz çok ciddi  sıkıntılar çektik. Bizim bütün yetkilerimiz adeta kesiliyordu. Bir çok şey  Meclis'ten geçiyor ondan sonra devamlı engelleniyordu. Süreç çok ağır  işletiliyordu. Bunları yaşadık. Mesela yerindelik yetkisi bizimdir ama bu  yerindelik yetkimize sürekli olarak müdahale edilmiştir. Bundan dolayı da biz bir  çok adımları atamadık, hep engellemelerle karşılaştık.

Haberin Devamı

Yüksek yargıda biz bugün eğer bazı adımları atmak istiyorsak bu hem  yüksek yargının bu noktada güçlenmesini ama bir taraftan da atanmış-seçilmiş  ilişkisindeki dengesizliği ortadan kaldıralım istiyoruz. Çünkü şu anda yüksek  yargının kimseye hesap verme diye bir sorumluluğu yok. Dünyanın hiçbir gelişmiş  ülkesinde böyle bir anlayış, yaklaşım yok. Biz istiyoruz ki buraya yavaş yavaş  bir geçiş sağlayalım ki bununla geçiş sağlanmıyor. Ama 2011'den sonraki atılacak  adımlarda bu geçişin de sağlanması lazım. Belki Türkiye'nin gündemine yeniden  başkanlık sistemi gelecek. Bu da olabilir. Yıllarca rahmetli Özal zamanında bu  çok konuşuldu. Yepyeni bir anayasayla, halkımız bize bu yetkiyi verirse bunlar  gündeme gelebilir ve bunlar tartışılabilir, konuşulabilir. “

Başbakan Erdoğan, “Bir siyasi lider olarak böyle bir yapıya yaklaşımınız  nedir?” sorusuna “Olumludur” yanıtını verdi.
Sistemin rahat çalışması açısından bu olaya sıcak baktığını anlatan  Başbakan Erdoğan, sistemin rahat çalışması, daha verimli neticeler alma  noktasında ABD'deki uygulamaya bakılabileceğini söyledi.

Başkanlık sistemine karşı çıkanların en çok dile getirdiği noktanın  “demokratik hak ve özgürlüklerin daha baskıcı bir şekle gitme ihtimali yönünde”  olduğunun hatırlatılması, ABD örneğinden yola çıkılarak Türkiye'de böyle bir  geleneğin oturtulmasının zaman alacağının belirtilmesi üzerine, Erdoğan şöyle  konuştu:
“Başkanlık sisteminin en önemli özelliği, orada kongre, parlamento çok  daha etkili hale gelecektir. Ama şu anda durum pek böyle değil. Bakın görüyoruz,  411 çıkıyor ama 411'in aldığı karar atanmışlar tarafından oluşmuş bir kurumda önü  kesiliyor. Ondan sonra biz Türkiye'de 'Usulden mi esastan mı inceler?' onun  tartışmasını yapıyoruz. Türkiye'yi bizim bir defa bu paradigmalardan kurtarmamız  lazım. İşi, şöyle tam manasıyla bir sağlam zemine oturtmamız lazım. Orada başkan  tamamen layüsel (sorumsuz) durumda değil.”

ABD'de başkanın teklifler yaptığını ancak kongre onayı olmadan hiçbir  kararın alınamadığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, “Bizde ise bunun tam tersi.  Biz bunu getirip parlamentoya sunmuyoruz. Kararı yürütme olarak biz veriyoruz.  Biz nereye devrediyoruz? Bunun kararını parlamento versin. Eğer biz gerçek  anlamda hakikaten kuvvetler ayrılığını savunuyorsak, gerçek anlamda kuvvetler  ayrılığı orada var. Bunu başarmak suretiyle çok daha isabetli ve çok daha süratli  bir kalkınmayı Türkiye yakalayacaktır. Hak ve özgürlükler noktasında şu anda  herhalde ABD bizden daha ileri bir ülke. Bunu da görmemiz lazım ve bunu da  yakalamakta fayda var” diye konuştu.

Haberin Devamı

“BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇİŞİN ALIŞTIRMASI”

Başbakan Erdoğan, cumhurbaşkanını halkın seçmesinin bugünkü anayasal ve  parlamenter yapıyla yakın dönemde gerilim, çatışma ve uyuşmazlık doğurabileceğine
dair bir düşünceniz var mı?”  sorusunu ise şöyle yanıtladı:
“Aslında mevcut yapıda o yarı başkanlık var, orada bir değişiklik  olmadı. Sadece parlamento seçerken, biz burada aslında, başkanlık sistemine  geçişin bu bir alıştırmasıdır. Başkanlık sisteminde başkanı halk seçiyor, burada  da diyoruz ki 'Cumhurbaşkanını halk seçsin'. Bu yıllar yılı zaten halkımızın bir  talebiydi. 7 yıl olmasın 5 artı icabında ikinci bir kez de seçilebilme şansı  olsun. Bunu getirmiş olduk biz onunla. Bunu da başardık. Halkımızın da katkısının  yüzde 70'lere ulaştığını gördük. Halkın büyük bir talebi var. Böyle bir süreç  cumhurbaşkanlığı makamını güçlendiriyor. Ama biz eğer başkanlık sistemine  geçilecekse bu böyle olmalı. O zaman hakikaten o makam sembolik değil güçlü bir  makam olur. Bunun altında kongre ve hatta Bakanlar Kurulu, 25-26 tane bakan  olmasına da gerek yok, onların da yeniden dizayn edilmesinde faydalar olacaktır.  Belki o zaman sayı 14-15'e inecektir ama bakanın altında bakan yardımcıları  olacaktır. Belki 1,2,3 tane bakan yardımcısı olacaktır. Dolayısıyla sistem çok  daha farklı, daha güçlü bir şekilde çalışma imkanını yakalayacaktır. Bunu  yakalamamız lazım.”

Erdoğan, “Sizin kafanızda bir proje olduğu çok belli” sözleri üzerine,  “Model var tabii” dedi. Anayasanın bu yönde değiştirilmesinde bir zorunluluk  görüp görmediğinin sorulması üzerine Erdoğan, 2011'den sonraki süreçte bunu halka  götürebileceklerini, halkın kabul etmesi halinde bu adımın atılacağını söyledi.
“Bu sözleriniz üzerine 'Başkanlık sistemini kendisi için düşünüyor' gibi  değerlendirmeler gelecek. Bu yorum veya eleştirilere ne yanıt vereceksiniz?”  sorusunu da yanıtlayan Başbakan Erdoğan, son cumhurbaşkanlığı seçimi için de  'Kendisi için burayı hazırlıyor' şeklinde değerlendirmeler yapıldığını  hatırlatarak, şöyle konuştu:
“Biz hiç kimsenin tahayyül, tasavvur edemeyeceği şekilde, tuttuk,  Abdullah Bey'i biz adayımız olarak açıkladık. Ciddi manada AK Parti grubu olarak  da ciddi bir duruş sergiledik. Halkımızın huzuruna da gittiğimiz zaman  meydanlarda bunu anlattık, önerdik. Bu önerimize meydanların da olumlu  yaklaşımını gördük. Halkımızdan çok ciddi bir ilgi ve alaka gördük ve bu noktaya  geldik. Önümüzdeki süreçte, kime ola, kim kala? Burada 'Yarın şöyle olacak' deme  hakkını kimse kendinde bulmamalı. Şahsımla alakalı ben bu alanda şu anda bir şey  söylemem, söyleyemem. Ama böyle bir şeyi halkım kabul eder, başkanlık sistemi  olarak konuşuyorum şahıs olarak değil, ondan sonrası ayrı.”
Sadece başbakan olarak 7,5 yıllık tecrübesi bulunduğunu, 18 yaşından bu  yana siyasetin içinde olduğunu, ülke için ideal olanının nasıl bulunacağına dair  endişe taşıdıklarını anlatan Başbakan Erdoğan, “Hele hele şu 7,5 yıl içinde bazı  gerçekleri yaşadık. Nerelerde önümüz nasıl tıkandı? Bu ülkenin önüne nasıl  bariyerler oluşturuldu? Çünkü bizim burada olmamamız gerekir. Çok daha ileri bir  noktada olmamız gerekirdi. Ama çok basit nedenlerle bizim önümüz tıkandı. Bizim  bunları aşmamız gerekiyor. Aşalım ki Türkiye, Atatürk'ün ifade ettiği muasır  medeniyetler seviyesinin üstüne çıksın” diye konuştu.
Erdoğan, 2023'te Türkiye'nin dünyanın ilk 10 ekonomi arasına girmesini  hedeflediklerini vurguladı.

Haberin Devamı

DOKUNULMAZLIKLAR

Başbakan Erdoğan, dokunulmazlıkların kaldırılması için büyük bir talep  olduğunun belirtilmesi ve bu konuda ne yapacaklarının sorulması üzerine de,  şunları söyledi:
“Şu anda bu teklifi getiren ana muhalefet lideri ağırlıklı olarak acaba  AK Parti iktidarından önce niçin bu teklifi hiç ülke gündemine getirmedi? Çünkü  Türkiye'de şu anda parlamento içerisindeki hemen hemen en eski, kıdemli  siyasetçilerden bir tanesi kendileridir. Niçin acaba bugüne kadar getirmediler de  AK Parti iktidara geldikten sonra bunun üzerinde ısrarla duruyor? Biz bir defa,  kendi programımıza bunu koyduk. Dedik ki 'Herkes bu dokunulmazlık zırhından  çıksın'. Sadece bunu siyasiye değil, yargı, yürütme, yasama. Herkese istinasız bu  olsun. Ama bunu sen sadece yasama ve yürütme organının mensuplarına böyle bir  uygulamayı getirirsen ülkenin geleceği tehlikeye girer. Şu anda bu ne demektir?  Eğer böyle yaklaşırsak yasama, yürütme organının mensuplarını siz bürokrasinin,  ki yargı da bunun içinde, onun tamamen iki dudağı arasına mahkum ediyorsun  demektir. Bu öyle bir şey getirir ki, siyaset kurumunu bitirir. Bir başbakan  hakkında kalkıp birisi bir ihbarda bulunsa bir savcının bir dava açmasıyla hemen  başbakan, dokunulmazlığı kaldırılarak mahkum edilir. Peki o ülkede istikrar olur  mu? Sıkıntı burada. Burada yatan ciddi bir popülizm var. Burada da bir kültürün  oluşması gerekiyor. Bu kültür bizde yok. Yasama ve yürütme organının mensupları  zaten buralardan ayrıldığı anda, geciktirilmiş olarak yargı süreci tekrar onlar  için başlıyor.”

Bir milletvekilinin milletvekilliği bittiği anda kendisi hakkında açılan  bir dava varsa bunun başlayacağını, zaman aşımının söz konusu olmadığını belirten  Başbakan Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde kendisi  hakkında açılmış bir dava olduğunu, herkesin davadan beraat ettiğini, kendisinin  ise milletvekili dokunulmazlığı olduğu için dosyasının rafta olduğunu anımsattı.  Kendisi için bu sürecin daha sonra devam edeceğini söyleyen Erdoğan, bundan da  çekinmediğini vurguladı.

Erdoğan, şöyle devam etti:
“Biz bundan da çekinmiyoruz. Niye? Böyle bir şeyi işlemiş değiliz,  rahatız. Ama iki de bir muhalefet hala bizim dosyaları karıştırıyor. Bu kişi  acaba orada hangi sıfatla var? Ne imzası var, ne yönetim kurulu üyesi... Bütün  arkadaşların hepsi de beraat etti. Burada işte o kültür yok. Sıkıntı orada.  İstikrar noktasında da bazı şeyleri iyi planlamamız lazım. Yasama, yürütme, yargı  hiçbir ayırım yapmaksızın, istinasız herkes için böyle bir yasayı çıkarma halinde  biz zaten buna var olduğumuzu hep söyledik. Ama şu anda bunun sık sık  işlenmesinin altında yatan tek gerçek siyasi popülizmdir.”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, daha önce  TOBB'a, “(Her biriniz bir işçi alsa 1 milyon 300 işçi eder) önerisinde  bulunduklarını ve olumlu yanıt aldıklarını, ancak bunun yerine getirilmediğini  belirterek, “Bunların talepleri hiç bitmiyor. Hep vereceksin. 'Başbakan ile  isteriz ki aramızda bulunsun konuşalım' diyorlar. İnanın ki Türkiye'de en çok  toplantılarına katıldığım sivil toplum örgütü TOBB'dur” dedi.

SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI

“1915 olayları konusundaki Ermeni iddiaları ile ABD Başkanı Obama'nın,  bu yıl ki mesajında, 'soykırım' sözcüğünü telaffuz edip etmeyeceğinin” sorulması  üzerine Erdoğan, “Bu bir yıl içerisinde Sayın Obama ve arkadaşları bizi çok daha  yakından tanıma imkanını buldular ve Ermenistan-Türkiye ilişkileri noktasındaki  tavrımızı, yaklaşımımızı çok daha iyi biliyorlar” diye konuştu.

ABD'ye yaptığı son ziyarette de bu konuların görüşüldüğünü, Ermenistan  Cumhurbaşkanı Sarkisyan ile de konuyu görüşme imkanı bulduklarını anlatan  Erdoğan, Türkiye'nin uluslararası hukuk çerçevesinde ahde vefa ilkesine sadık ve  Zürih'te atılan imzaların arkasında olduğunu aktardıklarını bildirdi.

Türkiye'nin, bölgesel barışa yönelik Azerbaycan-Ermenistan arasındaki  sıkıntıların hep birlikte giderilmesi gerektiğini de söylediğini aktaran Erdoğan,  “Bizim kapıların kapanmasının nedeni Azerbaycan topraklarının işgalidir. Bu  işgal kalkmalı ki Türkiye'de burada kapılarını rahatlıkla açabilsin. Ama bu işgal  kalkmadıktan sonra böyle bir adım atamayız” dedi.

1915 olayları konusunda Türkiye'nin hassasiyetlerinin belli olduğunu  vurgulayan Erdoğan, “Bizim böyle bir soykırımı kabul etmemiz asla mümkün değil.  'Bundan önceki liderler burada hassasiyetlerini korudular. Biz aynı hassasiyeti  sizden de bekliyoruz' dedik” diye konuştu.

Demokratik açılım çalışmaları kapsamında dün yazarlarla yaptığı  toplantının hatırlatılarak, “Gelinen noktada bundan sonrasına dönük olarak  atılmasını öngördüğünüz temel adımlar nelerdir?” sorusuna Erdoğan, dünkü  toplantıda yazarlardan çok yararlandığını belirtti. Erdoğan, “Sanıyorum farklı  kanaatler de ortaya konulduğu için arkadaşlarımız da birbirlerinden istifade  ettiler, çünkü bu kadar geniş anlamda bir araya geldiklerini zannetmiyorum. Bazı  duygusallıkların olduğunu gördüm, görüyorum. Ama ülke genelinde de bu konuya  yaklaşım da çok ciddi bir duygusallık var” şeklinde konuştu.

Kürt kökenli vatandaşların, şu andaki çalışmaların sadece kendilerine,  diğer etnik unsurların da bu çalışmanın sadece Kürt kökenli vatandaşlara yönelik  olmadığını kesinlikle bilmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, yola çıkarken  etnik, bölgesel ve dinsel milliyetçiliğe karşı olduklarını söylediklerini  anımsattı. Bu siyasi mücadelede, bunu da aynen, kararlıklıkla sürdürdüklerini  söyleyen Erdoğan, açılım süreciyle ilgili sorun alanlarını tespit ederek,  bunların üzerine gitmeye kararlı olduklarını anlattı. Sorun alanlarının başında  terörün geldiğini ifade eden Erdoğan, “Terör sorununun üzerine farklı şekilde  gitmekte kararlıyız. Belki daha yeni yeni metotlar geliştirmenin de gayreti  içinde olacağız” dedi.
Etnik unsurlar, azınlıklar, ekonomik noktadaki sorunların da üzerine  gidilmesi gerektiğini belirten Erdoğan, tüm bu alanlara yönelik sorun alanlarını  minimize edecek bir proje olarak çalışma yaptıklarını kaydetti.

“CİDDİ SAYIDA MEMUR ALIMI”

“Türkiye'deki işsizlik meselesi konusunda memur alımı dışında başka ne  yapacaksınız, çünkü seçim gelecek?” sorusu üzerine Erdoğan, memur alımlarını  popülizm olsun diye yapmayacaklarını, şu anda emekli olacak devlet memurları  yerine alım yapılması gerektiğini belirtti.

Belli eğitimi almış gençlerin artık ciddi sayılara yükselmeye  başladığını, lise mezunu işsiz sayısının da çok fazla olduğunu söyleyen Erdoğan,  nerede eksik varsa buralarda istihdam olanağı sağlanacağını ifade etti. Erdoğan,  “Tüm bunları yaparken de ciddi sayıda bir alımı başaracağız” diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, daha önce TOBB'a, “(1 milyon 300 bin üyem var)  diyorsunuz. Her biriniz bir işçi alsa 1 milyon 300 işçi eder. Bu işsizliği bizde  ortalama 3-4 puan götürür) önerisinde bulundukları ve “Tamam” yanıtını  aldıklarını anlattı.

TOBB'un isteği üzerine, tekstilde KDV'yi düşürdüklerini, işverenin SSK  prim yükünün yüzde 5'ini üstlediklerini belirten Erdoğan, sonradan TOBB'un bu  konuda adım atmadığını söyledi.

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Bunların (TOBB) talepleri hiç bitmiyor. Hep vereceksin. Güceniyorlar,  'Başbakan ile bu konuları isteriz ki aramızda bulunsun konuşalım' diyorlar.  İnanın ki Türkiye'de en çok toplantılarına katıldığım sivil toplum örgütü  TOBB'dur. En çok görüşme yaptığım kurum kendileridir. Bunu biz burada yakarış  olarak söylemiyoruz. Mesela son üç açıklamasında, 'Başbakanı da aramızda görmek  istiyoruz” diyorlar. Sanki konuşmadıkları mesele. Benimle konuşuyorlar, ilgili  bakanlarımla sürekli bir aradalar. Hiç bir bakanımın onlara koyduğu bir yasak  yok. Bayram değil, seyran değil, şimdi bu nereden çıktı? Bunlar bizi üzüyor.

Bunu milli konu olarak görüyorum, bu insanlar senin insanların başkasının  değil. Siz o alandaki rekabeti farklı alanda yapın. Bu alanda işçi çıkarmakla  rekabet olmaz. Ne kadar fazla üretirsen o kadar başarılı olursun. Biraz olaya  buradan bakacaksın. Bunlar olaya buradan bakmıyorlar.”

Bir başka soru üzerine de Erdoğan, TOBB ile aralarında bir kopukluk  olmadığını, TOBB içerisinde kendi partisinin de üyeleri bulunduğunu söyledi.

BEDELLİ ASKERLİK

Bedelli askerlikle ilgili çok sayıda mail geldiğinin belirtilmesi üzerine  Erdoğan, “Bu mailleri bence bir klasöre koysanız da bunu Silahlı Kuvvetlere  gönderseniz çok isabetli olur veya Milli Savunma Bakanlığımıza. Milli Savunma  Bakanımız ve Genelkurmay Başkanımızla bu konuyu tekrar, bir daha müzakere  ederiz” dedi.
Konuyla ilgili kişisel görüşünün sorulmasına karşılık da Erdoğan,  “Detaylarını bir görüşmem lazım. Detayları noktasında gerekli bilgi ve  değerlendirmeyi yapmadan böyle bir açıklama yaparsam bu yanlış olur” diye  konuştu.
Devlet Bakanı ve Başmüzekareci Ali Babacan'ın Atina ziyaretinin  sorulmasına karşılık Başbakan Erdoğan, 15-20 Mayıs tarihleri arasında Atina'yı  ziyaret edeceğini, bu ziyaret öncesi Babacan'ın ön hazırlık için, hem de mevcut  ekonomik durumu onlarla müzakere etmek üzere ziyarette bulunacağını belirtti.

TAKSİM'DE 1 MAYIS

“1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanması için sinyal geldi. Bunun nedeni,  demokratikleşme çalışmaları mı yoksa provokasyon olasılığının azalması mı?”  sorusuna Erdoğan, “Biz bir süreç başlattık. Fakat ülkemizde bazı sivil toplum  örgütlerinde bir beklenti var. Akşamdan sabaha her şeyin olmasını bekliyorlar. Bu  süreçtir. Tarihte hiç bir şey akşamdan sabaha olmamıştır, ihtilaller dışında. Ama  demokraside böyle bir şey söz konusu değil. Toplum olgunlaştırılır, yasalar  şunlar, bunlar olgunlaşır” cevabını verdi.

1 Mayıs'ın “Emek ve Dayanışma Günü” ilan edilmesinin de belli bir  hassasiyetle yapıldığını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
“Nasıl bir emek ve dayanışma günü? Bütün dükkanların, mağazaların cam,  çerçevesinin indirildiği bir gün mü yapacağız, yoksa bir bayram havasında mı  yapacağız? Eğer cam çerçeve, her yer al aşağı edilerek yapılacaksa bu işçinin  bayramı olmaz. 'Kutlama yapıyoruz' diyenler, aralarına giren aşırı uçları tasfiye  etme yeteneğine sahip değil. Bu aşırı uçları kendileri tasfiye etmede gelsinler  güvenlik güçlerine yardımcı olsunlar ki huzur içinde bu işi yapalım. İlla Taksim  diye direnme, bu bile aslında samimi bir yaklaşım değil. 'Sembolik olan bölgede  yapın bu işi, çelenklerinizi koyun, 300-500 kişilik ekip gelsin' dedik. Onu da  kabul etmediler. Biz de Valiliğe bu işi bıraktık. Valilik burada bütün  görüşmeleri yapsın ve Taksim meydanında bu yıl bir test edelim. Göreceğiz, nasıl  bir şey yapılacak. Temennimiz odur ki gerçekten samimi, bir bayram havası içinde  böyle bir şey yapılır ve bu da ülkemizde demokratik sürece güç katacak adım olur.  İşçilerimiz de bu konuda, solu, sağı, merkeziyle hep beraber kutlama imkanı  yakalamış olurlar.”

Başbakan Erdoğan, KKTC'deki Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin sorular  üzerine, seçimin, “KKTC'de barışın çok daha güçlenmesini, Cumhurbaşkanı Mehmet  Ali Talat ile devam eden Kuzey-Güney arasındaki görüşmelerin kararlı şekilde  devam etmesini” sağlayacağına inandığını söyledi.

REFERANDUM

Referandum ile ilgili bir soruyu yanıtlarken, gizli oylama yapıldığını  anımsatan ve “Burada yönetimlerin iradesi belirlemiyor, orada bulunan bütün  parlamentonun iradesi belirliyor bu işi ve ben her partinin mensubunun, bağımsız  üyelerin bu noktadaki iradesine güveniyorum ve inanıyorum ki aklı selim burada  galip gelecektir. Hepsine bu noktada saygım var” diye konuşan Erdoğan,  hazırlanarak TBMM'ye getirilen teklifin milletin sesine kulak verilerek  hazırlandığını söyledi.

“Milletin vekilleri de inanıyorum ki kendilerine vekalet veren asıl  milletin sesine kulak vereceklerdir ve milletin sesine kulak vermek suretiyle de  367'yi bu inşallah aşacaktır” görüşünü dile getiren Erdoğan, “Gizli oylama  dolayısıyla kimsenin iradesi üzerinde bizim baskı kurma yetkimiz yok, böyle bir  dayatmayı yapma yetkimiz yok. Dolayısıyla istiyoruz ki bir an önce parlamentoda  kanunlaşarak çıksın” dedi.

Başbakan Erdoğan, “Referandumun bir güvenoyu olarak algılanarak erken  seçime gidilir mi” yönündeki bir soruyu yanıtlarken, “Bir referandum yaparsınız  yüzde 70-80 alırsınız, arkasından bir seçim olur seçimde gelirsiniz yüzde 40-50  alırsınız. Referandum farklı bir olay, seçim çok çok farklı bir olay” şeklinde  konuştu.

Referandumda milletin partisinden bağımsız olarak karar verdiğini ve  referandum paketinin sorunlarını çözdüğünü düşündüğünde “Evet” oyunu  kullandığını anlatan Erdoğan, “(Bu güven oyudur) falan bunlar hep politik  yaklaşımlardır. Elma ile armudu birbirine karıştırmamak lazım” dedi.

MİLLETİMİZE GÜVENİMİZ ÇOK ÇOK FAZLA

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa  değişikliği paketine ilişkin olarak, “Gizli bir oylama olduğu için bu oylama,  bunu kanunlaştırıp, Meclis'ten çıkaracağız diye düşünüyorum, belki referanduma  hiç fırsat vermeyecek şekilde bu iş Cumhurbaşkanımızın önüne gider diye  düşünüyorum” dedi.

Erdoğan, “Ama milletimize gittiği zaman da zaten milletimize olan  güvenimiz çok çok fazla, milletimizden bu konuda olur alacağımıza inanıyoruz”  diye konuştu.

Erdoğan, “Siz, Anayasa değişiklik paketinin, açılımın kanallarını da  genişleteceğine ilişkin bir değerlendirmeler de bulunmuştunuz. BDP'lilerin bu  konudaki tereddütlerinin giderilebilmesi açısından bu konuya açıklık getirebilir  misiniz?” sorusuna, Meclis müzakerelerine girmeden önce, bütün siyasi partilerin  dolaşıldığını, önerilerinin görüldüğünü ve bu önerilerin ciddi sayılabilecek bir  kısmının da zaten şu andaki maddelerin içerisinde mevcut olduğu yanıtını verdi.
Bazı, önerilerin arasında kanunlarla düzenlenebilecek olanların da  bulunduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, “Bunlar dedik, anayasa görüşmelerinden  sonra yapılabilir. Bağımsızların bazı yaklaşımları oldu, DSP'nin bazı talepleri  oldu. Barajlarla ilgili partilere yardım konusu vesaire...Bunların hepsini  aramızda müzakere ettik, görüştük. Olabilecek olanı bu tasarının içerisine aldık.  Tabi her talebe evet dediğiniz zaman, o zaman bizim varlık sebebimiz de ortadan  kalkar. Çünkü bizim de bir parti olarak bir irademiz var, biz de bu irademizi  ortaya koyuyoruz. Ama en geniş anlamda bir konsensüs burada gerçekleşsin  istedik.

“YÜKSEK YARGI KURUMLARININ DA ÖNERİLERİNİ ALDIK”

Örneğin, yüksek yargı kurumlarının da biz önerilerini aldık, bu  önerilerin hepsi yanımda. Hani 'yok' diyorlar ya. 'Bize bir şey sormadılar'  diyorlar ya. Hepsini, Adalet Bakanım ziyaretinde de daha öncesinde de
kendileriyle görüştü. Ve bu talepleri aldı.  Bu taleplerin hepsi dosyalar halinde yanımda var. Biz bunların hepsini, üç ayrı kurumlarındır, Yargıtay'ın,  Danıştay'ın, HSYK'nın bu çalışmalarımıza kattık. Bunlarla ilgili bu çalışmaların  en az yüzde 70'i şu andaki kanun tasarımızın içerisinde yüksek yargının önerileri  var en az. Fakat tabi 'yok' diyorlar. Aynen siyasi partilerin de, bu tür  tekliflerini geçmişten bu yana, CHP'nin yaptığı anayasa çalışmaları var, diğer  partilerin yaptığı çalışmalar var, STK'ların yaptığı çalışmalar var. Bütün bu  çalışmaların masaya yatırılarak bir adeta bir ortalamasıdır. Şu andan itibaren  çok daha farklı bir değişikliğe gidilmesi fevkalade bir hal olmadıktan sonra  artık mümkün değil, bununla süreci devam ettireceğiz.”

“Cumhurbaşkanın da bir açıklaması oldu, 'çoğulcu  demokrasilerde anayasa  değişiklikleri her zaman büyük konsensüslerle olmaz' TÜSİAD daha önce anayasa  önerileri hazırlamış olmasına rağmen mevcut önerilere karşı çıktı. Yüksek yargı  kurumlarından öneriler olmasına rağmen onların itirazları var. Bütün bunları bir  arada düşündüğünüz zaman durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir YÖK maddesi  eklemek gibi bir takım değişikliklere gitmek açısından görüşünüz ne düzeyde?”   sorularına Erdoğan, 2007 yılında anayasa değişikliğini büyük çapta yapacak bir  çalışmayı hazırladıklarını ancak, 2008 yılında parti kapatma olayı gündeme  gelmesi dolayısıyla çalışmanın ertelendiğini söyledi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
“Mecliste öyle şeyler, öyle bariyerler önümüze konuluyor ki bunlar  bakıyorsunuz 'bir haftada, iki günde bitiririz' dediğimiz kanun görüşmeleri 3  hafta, bir ay sürüyor. Şimdi ise Anayasa ile ilgili böyle bir görüşmeler  yapacağız kim bilir bu ne kadar sürecek? Bizim tasarımız kafamızda yol haritası  olarak farklı ama Mecliste tartışmalar başladığı zaman nerelere varacak belli  değil. Biz de kararlıyız, dedik ki 'her güne ortalama 4 madde gündeme koyalım ve
bitene kadar bu işe devam edelim'.  Bakalım ne kadar zamanda bunu bitireceğiz.

Sıkıntı buradan biraz kaynaklanıyor. Ama YÖK'le ilgili olumlu olumsuz bir çok  yaklaşımlar var bunu biliyoruz. Bunlar da gündeme getirilebilir, daha sonra  bunları yine görüşebiliriz bunlara kapalı değiliz. Şu anda bu kanun teklifimizle,  inşallah Meclis'te inanıyorum ki gizli bir oylama olduğu için bu oylama bunu  kanunlaştırıp, Meclisten çıkaracağız diye düşünüyorum. Belki referanduma hiç  fırsat vermeyecek şekilde bu iş Cumhurbaşkanımızın önüne gider diye düşünüyorum,  iyi niyetimiz, temennimiz bu, ama milletimize gittiği zaman da zaten milletimize  olan güvenimiz çok çok fazla, milletimizden bu konuda olur alacağımıza  inanıyoruz.”

PARTİ KAPATMA

“Parti kapatmalara ilişkin olarak 'Venedik Kriterlerini niye  koymadınız?” sorusu üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
“Burada biz önce dedik bu süreci iyice zorlaştırmamız lazım. Diğerinde  takdir yetkisi var. Çünkü şiddet de kime göre... Çünkü orada bu takdiri  kullanacak olan kişilere göre şiddetin sınırı değişebilir. Vicdan meselesi, bakış  meselesi değişiyor. Bu işi dedik ki, madem biz siyasetçiyiz... Mesela bir yargı  üyesi suç işlediği zaman yargılanması kimin müsaadesinde? Tabi, yargıtay  başkanlar kurulunun müsaadesine tabi. Aynı şekilde bakıyorsunuz Silahlı  Kuvvetlerde birisinin suç işlemesi halinde yine orada onların müsaadesine tabi,müsaade olmadan yargılanmıyorsun. Madem ki siyasi partiler de demokratik  hayatınvazgeçilmez unsurlularıdır ve onun mensuplarından bu parlamento oluşuyor öyle ise  burada da parlamento müsaade ettiği takdirde yargılama süreci başlasın, eğer  müsaade etmiyorsa bu konuda bu süreç başlamasın. Ve bununla ilgili de öyle bir  adil yaklaşım tarzı ortaya getirdi ki şu anda parlamentonun yüzde 65'ni biz  temsil ediyoruz fakat yüzde 65 ile uyumlu bir yasa çıkarmıyoruz. 4 tane siyasi  parti var 20 kişiden oluşacak bir heyet ve bu heyet üçte iki çoğunlukla kararı  verdiği taktirde o parti yargılanabilecek.”

Benzer uygulamaların bazı Avrupa Birliği ülkelerinde ve Japonyada   bulunduğunu belirten Erdoğan, “Siyasetçi bir defa kendi ayağına kurşun sıkmıyor,  diyor ki 'ben madem ki siyaset kurumuyum, anayasada da da demokratik hayatın  vazgeçilmez unsuruyuz. Buranın müsaadesi olmadan bir yargılama süreci  başlamamalı, kendi kendini inkar olmamalı, bunun örnekleri Yargıtay'da var,  Silahlı Kuvvetler de var'. Bu bunu kendi programımıza içerisine de daha önce  koyduk. bu tür yargılamalarda... Dokunulmazlık hep konuşulmuştur. 'Gelin A'den  Z'ye herkesin dokunulmazlıkları kaldırılsın' dedik ona yanaşmadılar,  yanaşamadılar.”

LAİKLİK TANIMI

“Bu mini diyebileceğimiz Anayasa Değişiklik Paketi, Türkiye'nin  gerilimlerini bir ölçüde olsun azaltılabilecek mi? Siz yeterli konsensüs olursa  2012 den itibaren daha kapsamlı bir anayasa değişikliği yapacağınızı ifade  etmiştiniz. Sami Selçuk 'Cumhuriyet, çağcıl demokrasi ve Türkiye'nin dönüşümü'   isimli çalışmasına şöyle diyor; Atatürk'ün 1930'ların başındaki bir öngörüsünü veya hayalini şey yapıyor 'Öyle bir demokrasi istiyorum ki Türkiye'de  hilafeti
savunanlar dahi seçime girebilmeli' diye. Böyle bir demokrasiyi, biz hayatta iken  görebilecek miyiz?” şeklindeki soru üzerine şunları söyledi:
“Bu Sami beyin (Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk) düşüncesidir, biz  ona da saygı duyarız, ayrı bir konu. Burada biz ülke genelinde azami ölçüde bir  konsensüs ararız. Yani azami ölçüde bir konsensüs neyi getiriyorsa biz ona farklı  bir şekilde inanır ve o istikamette hareket etmeyi kendimiz için yolu olarak  seçeriz. Eğer, biz ülkemizde 'egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' diyorsak. O zaman milletin azami kanaati hangi  istikamete ise biz o istikamette hareket edelim. bakın şu anda sayın Selçuk, buradan böyle bir yaklaşım yapıyor ama biz  şimdi laikliği Türkiye'de belli bir standarda oturtabildik mi? Anglosakson  yaklaşımla bir laiklik tanımı var, batılı anlamada bir laiklik tanımı var.  Türkiye'de farklı bir laiklik yakalaşımı, tanımı var. Örneğin biz 82  Anayasası'ndaki laiklik tanımını aldık programımıza koyduk ve bu laiklik tanımına  göre de partimiz çalışmalarını bu güne kadar titizlikle sürdürüyor, yürütüyor.  Ama az önce ifade ettiğim 2008 Martındaki olayda biz bununla buna rağmen  suçlandık. Böyle bir şeyi kabul etmemiz zaten asla mümkün değil. Her yerde bu  konuyu biz 82 anayasasının gerekçesindeki laiklik tanımı ile yürüttüğümüzü ifade  ettik. Buna göre örgütlerimizi devamlı eğitiyoruz ama buna rağmen yine suçlanma  durumunda kaldık. O bakımdan gerek demokrasi gerek cumhuriyet bu yaklaşımları  bizim bir yere oturtmamız lazım bu henüz ülkemizde bir yere oturmuş değil. Sayın  Selçuk'un bu bireysel kanaatidir ama bunun bulduğu zemin acaba ülkemizde  nerededir, ne kadardır. buna bakmamız lazım, bunun üzeride çalışmamız lazım ve bu  çalışmadan sonra bu hususta da bir şeyler yapılabilir, bazı adımlara atılabilir.  Ama milletin rotası ne ise biz o rotaya girelim diyoruz, aydınlarımızın bu  konulardaki kanaatlerini değerlendirelim, STK'ların kanaatlerini değerlendirelim,  ona göre bir adım atarsak çok daha isabetli olur.”

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!