Erdoğan'dan başörtülü kadınlara 'provokasyon' uyarısı

Güncelleme Tarihi:

Erdoğandan başörtülü kadınlara provokasyon uyarısı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 08, 2013 11:56

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan partisinin grup toplantısında konuşuyor.

Haberin Devamı

İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları:

14 Ağustos 2001’den AK Parti’yi kurduğumuz günden bu yana milletimize hizmet veriyoruz. Canla başla bir çaba sarf ediyoruz. Özellikle 3 Kasım 2002 seçimleriyle oluşan parlamento yapısıyla birlikte on bir yıl boyunca çok önemli yasama faaliyetlerini gerçekleştirdik. Bu çatı altında hiç sarsılmayan istikamet doğrultusunda Türkiye’yi çözümlerle buluşturduk.

Bugün yeni bir gündür. Yeni bir başlangıçtır. Hazreti Mevlana’nın ifade ettiği gibi “Dün dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım” elbette dünü hatırlayacak, dersler çıkaracağız.
Ancak dünün verdiği tecrübeyi kendimize azık edecek, gözümüzü istikbale dikecek, gelecek için çalışmaya devam edeceğiz.

Hayalleri hedef haline getirdik. Hedeflerimizi tek tek tutturduk. Biz yaptıklarını yeterli görenlerden, mevcuda razı gelenlerden asla olmayacağız.
Önceki hafta Kırşehir’de son derece anlamlı bir anma merasimini de gerçekleştirdik. 21. Yüzyılın bir Yunus Emre’si olan Neşet Ertaş’ı Kırşehir’de hem kabri başında, hem de anma andık.

Haberin Devamı

“BİZ ÖLÜNCE YORULURUZ”

Merhum Ertaş, babasının bir tavsiyesini aktarmıştı. Gerçekten çok manidar: “Aşkınan çalışan yorulmaz” Neşet Ertaş bunu hatırlatıyor. Diyor ve ekliyor “Ne zaman öldüysem işte ben o zaman yoruldum” Aşkınan yani aşk ile çalışan yorulmaz. Biz ölünce yoruluruz.
On yıllardır siyaset sahnesindeyiz. Hala bizi çözümlemekte zorlananlar var. Biz önce milletin sonra vicdanının sesine kulak veren bir kadroyuz. Bizi bir araya getiren çıkar ortak çıkarlar değildir. Biz tesadüfen bir araya gelmiş bir toplum da değiliz. Biz ülke ve millet için aynı ortak sızıyı hisseden, feleğin çemberinden geçerek aynı acıları yaşayarak bugünlere ulaşmış, kader ortaklığı yapmış bir kadroyuz.

BU KADRODA ‘BEN’ OLAMAZ, ‘BİZ’ VAR

Hep ne diyoruz? Bu kadronun içinde ‘ben’ olamaz. Bu kadronun içinde ‘biz’ var. Bize bakacağız. Bugüne kadar kendi gündemimizi kendimiz belirledik. Gündem dayatılmasına izin vermeyeceğiz. Unu açık açık ifade ediyorum. Ne yaptığımızdan daha ziyade önemli olan ne yapacağımızdır. Şunu unutmayın ki bugünlere ne yaptığımızı anlatarak değil ne yapacağımızı anlatarak geldik. Sözümüzde durduğumuz için söz verip yerine getirdiğimiz için biz buradayız. Yaptıklarımızı yeterli görmeyip daha büyük hedefler belirlediğimiz için buradayız. Aşk ile çalışmaya devam edeceğiz. Bizi millete ve ülkeye aşkımızdan uzaklaştıracak her girişimden dikkatle uzak duracağız.

Haberin Devamı

“DAVA TAŞINI GEDİĞİNE KOYANA KADAR MÜCADELE EDECEĞİZ”

Bizi yılgınlığa, umutsuzluğa sevk edecek, aşkımızı sevdamızı törpüleyecek girişim karşısında uyanık olacağız. Biz öyle bir davanın mensuplarıyız ki bu dava adeta iğneyle kuyu kazılarak bugüne ulaşılmıştır. Herkesin sustuğu susturulduğu sindirildiği dönemlerde bulabildiği en küçük harekat alanını değerlendiren başını öne eğmeden davasının mücadelesini veren insanlar bu davayı bugünlere taşıdı. Hesabını sadece ve sadece Allah’a verecek olanlar hiçbir şeyden korkmazlar. Taşıdığı canın Allah’tan bir emanet olduğunu düşünenler, ölümden, ölüm tehdidinden, baskıdan asla çekinmezler.

“ONLARIN BİR TUZAĞI VARSA, ALLAH’IN DA BİR TUZAĞI VAR”

Siz iyi olduğunu sürece mutlaka kötüler olacak. Diklenmeyecek ama dik duracağız. Başımızı asla öne eğmeyecek, dava taşını gediğine koyana kadar mücadele edeceğiz. Onların bir tuzağı varsa, Allah’ın da milletinde bir tuzağı vardır. Siz iyi olursanız o tuzaklar, tezgahlar yer ile yeksan olup gidecektir.

Haberin Devamı

Muhalefet küçük meselelere takılıp kalmayı tercih etti. Statüko kalesine sımsıkı sarılmayı tercih etti. Türkiye 11 yıllık süreçte koalisyonlar sorununu aşarken, ne yazık ki muhalefet sorununu aşamadı. Defalarca yenilmelerine rağmen, ithamları iftiraları yüzlerine vurulmasına rağmen, muhalefet kendisini yenileme gereğini hiçbir zaman hissetmedi.

“MUHALEFET GENEL BAŞKANLARININ ADLARINI AĞZIMA ALMAYACAĞIM”

Dedim ya bir televizyon programında, ‘bundan sonra muhalefet genel başkanlarının adlarını ağzıma almayacağım’ ve almayacağım. Bunu arkadaşlarıma havale ediyorum. Bizim meselelerimiz zihniyetlerdir. 11 yıl boyunca AK Partiye hangi çamuru atmak istedilerse ellerine yüzlerine bulaştı. O iftiralar döndü onları buldu, onları vurdu. Muhalefet yaşadıklarından özellikle de hatalarından ders çıkarmak yerine yanlışta ısrar etti.

Haberin Devamı

Türkiye vesayetten kurtulurken muhalefet kendisini bağımlı hale getiren üzerinde gölge gibi duran vesayetten kurtulamamış zincirlerini koparıp atamamıştır.

Korkuların ve ürkeklerin egemen olduğu partilerde siyaset üretilemez. Çetelerin terör örgütlerinin sokak eylemcilerinin vesayetinde onların emir ve talimatlarıyla sağlıklı bir siyaset yapılamaz. Değişime direnen, vesayet altında bir muhalefet her ne kadar Türkiye’nin talihsizliği olsa da biz bunu da aşarak Türkiye’yi hızla büyütmeye devam edeceğiz.

“BU KOZU VERMEYECEĞİZ”

Seçimler öncesinde başta TBMM olmak üzere her ortamda gerilim siyasetine başvuracak muhalefet karşısında sağduyulu davranacağız. Tahriklere gelmeyeceğiz. Gerilim siyaset tuzağına biz düşmeyeceğiz. Muhalefete, muhalefetin kendi dil ve üslubuyla cevap vermeyeceğiz. 2014 Mart seçimlerine kadar gerilimi artırmak isteyen muhalefete bu kozu vermeyeceğiz.

Haberin Devamı

Bugüne kadar her ne yaptıysak Türkiye için yaptık. Hangi adımı attıysak Türkiye’nin normalleşmesi için attık. Hukuk karşısında bugüne kadar yaptıklarıyla biz bunların elde ettiklerini asla hukuk karşısında imtiyaz kabul etmiyoruz. Devletin vatandaşına bakışında imtiyazı kabul etmiyoruz. Hukuk önünde devlet nazarında her vatandaş birdir, eşittir, bütünüyle aynı haklara sahiptir.

Devlet vatandaşına yaşam tarzı dayatamaz. İnanç, mezhep dayatamaz. Çocukluktan başlayarak format atamaz. Tek tip vatandaş için, zulmedemez.

“O FOTOĞRAF MİLLETİMİZDİR”

23 Nisan 1920’de Ankara Ulus’ta TBMM’nin önündeki fotoğraf bizim milletimizdir. Meclis önünde Gazi Mustafa Kemal’in yanında ellerini semaya açmış dua edenlerin olduğu fotoğraf bir Türkiye fotoğrafıdır. O Meclis’te Türk var, Kürt var, Arap var, Çerkez var, Roman var, Boşnak var. Sünni var, Alevi var. Farklı elbiseler içinde birbirinin kıyafetine yaşam tarzına saygı gösteren bir topluluk var. Farklılıkları zenginlik olarak gören, farklılıkları birleştiren bir ruh, böyle bir felsefe üzerine inşa edilmiştir.

Bugün attığımız her adımı, reformu cumhuriyete karşı gibi göstermeye çalışan cahiller ve istismarcılar var. Birkaç örnek vereceğim.
Türkiye’de yer isimlerinin değiştirilmesi 1949 tarihli yasaya dayandırılmıştır. Milletimin şunu duymasını istiyorum. 27 Mayıs 1960 darbesinden hemen sonra dört ay içinde Türkiye’de on bin civarında yerleşim yerinin ismi değişmiştir. 1960-65’e kadar 16 binden fazla yer adı değiştirilmiştir. 12 Eylül 1980’in ardından binlerce yer adı da değiştirilmiştir.

“ENİŞTESİ OLDUĞUM İÇİN…”

Örneğin Tillo ismi, Siirt Tillo. Bundan sadece 23 yıl önce 1990 yılında Aydınlar olarak değiştirilmiştir. Eniştesi olduğum için orayı örnek vereyim dedim. Allah aşkına bunun cumhuriyetle nasıl bir alakası olabilir?

“BU CUMHURİYET 27 MAYIS’TA 12 EYLÜL’DE KURULAN BİR CUMHURİYET DEĞİLDİR”

Aynı şekilde her sabah okutulan and, 1933 yılında başlayan bugüne kadar da defalarca değiştirilen, kaldırıldığı halde 12 Mart’ta 12 Eylül’de yeniden diriltilen bir uygulamadır. Başörtüsü yasağını cumhuriyetle ilişkilendirmek nasıl bir cahilliktir?
Bu cumhuriyet 27 Mayıs’ta 12 Eylül’de kurulan bir cumhuriyet değildir. Bu cumhuriyet 23 Nisan 1920’de temeli atılan, 29 Ekim 1923’te kurulan bir cumhuriyettir.

“BİZİM İÇİN TARİH 27 MAYIS VE 12 EYLÜL’DE BAŞLAMADI”

Onlar Türkiye’yi temel kuruluş felsefesinden uzaklaştırıldılar, biz ise cumhur ile millet ile cumhuriyeti yeniden kucaklaştırıyoruz. Olayın aslı budur.

Bizim yaptığımız Türkiye’yi normalleştirmektir. Derin yaraları tedavi etmektir. Bizim için tarih birileri gibi 27 Mayıs 1960’da 12 Eylül 1980’de başlamadı. Biz bin yıllar boyunca tek bir millet olarak bugünlere ulaştık.

23 Nisan’da Meclis’i birlikte açtık, istiklal savaşını birlikte verdik. Bu cumhuriyeti birlikte kurduk. Hiç kimse 76 milyonun fertlerine tepeden kibirle bakamaz. Başı açık olan bu cumhuriyetin ne kadar sahibiyse başı örtülü olan da bu cumhuriyetin o kadar sahibidir.

İstanbul’daki ne kadar bu cumhuriyetin sahibiyse, Edirne’deki, Trabzon’daki Van’daki Hatay’daki de işte bu kadar bu cumhuriyetin sahibidir.

“ONLAR UZAYDAN GELMEDİ”

Bu ülkede farklı olanlar uzaydan gelmediler. Ana dili Kürtçe Arapça Lazca Arapça olanlar sonradan girmediler. Namaz kılanlar başını örtenler, bir yere gelince ‘selamın aleyküm’ diyenler bu ülkeye başka bir yerden gelmediler.

“HİÇBİR YERE GİTMİYORUZ, BURADA DA ÖLECEĞİZ”

Birileri çıkıyor, gitsinler Arabistan’da okusunlar diyor. Çölde yaşasınlar diyor. Ya seveceksin ya terk edeceksin diyor. Yahu siz kimi kimin toprağından kovuyorsunuz? Burası bizim toprağımız. Vatanımız. Hiçbir yere gitmiyoruz, gitmeyeceğiz. Biz burada yaşıyoruz, burada da öleceğiz.

Kimse kimseye yaşam tarzı dayatmayacak. Hiç kimse kimsenin özgürlük alanına müdahale etmeyecek. Birbirimize saygı duyarak hoşgörüyle davranarak anlamaya çalışarak geleceğe yürüyeceğiz. Silahla değil, demir bilyeyle sapanla değil. Birbirimizi dinleyerek konuşarak anlamaya ve anlaşmaya çalışacağız.

“BU NEREDEN ÇIKTI YAHU?”

Öfkelenmeden şiddete başvurmadan siyaset zemininde sorunlarımızı çözeceğiz. Bizim bayrak sorunumuz yok diyenler bakıyorsunuz farklı bayraklarla kendilerine özel mezar ihtisas ediyorlar. Bu nereden çıktı yahu? Bir taraftan bunu söyleyeceksen, diğer taraftan bu adımları atacaksın. 30 Eylül’de geçtiğimiz pazartesi günü paketimizi biz birlik ve beraberliğin nişanesi, halkası olarak kamuoyuna açıkladık.
Reformlarla demokrasiyi daha da güçlendiriyor, cumhuriyetimizi daha fazla cumhurla buluşturuyoruz. Siyasetin alanını genişletiyor, siyasetin kendisini de yasaktan kurtarıyoruz. Bir arada yaşama kültürümüzü, daha da güçlendirmek için nefret suçlarına karşı daha etkin cezalar getiriyoruz.
AK Parti kurulduğu günden itibaren Türkiye’nin sorunlarını çok net şekilde programına koymuştur. İktidar görevini devraldığımız andan itibaren, seçim beyannamelerimizde dile getirdiğimiz reformları kararlı şekilde uygulamaya başladık.

“BU PAKET NE BİR İLKTİR, NE BİR SONDUR”

Bir takvim çerçevesinde uygulama safhasına geçtik. Pazartesi günü açıkladığımız paket ne bir ilktir, ne bir sondur. Bu paket reformlarımızın devamıdır. Bundan sonra da birçok güncellemeler ilaveler olacaktır. Bu paket içinde çözüm noktasında sürprizler olsa da ele alınan sorunlar noktasında hiçbir sürpriz yoktur. Seçim barajından tutunuz, partilere yapılan yardımlara, başörtüsü özgürlüğüne kadar açıkladığımız her madde on yıllardır Türkiye’de konuşulan maddelerdir.

“NİHAİ KARARIMIZI AK PARTİ OLARAK KENDİMİZ VERECEĞİZ”

Ne diyordu muhalefet? Barajı indirelim. Var mı bir gerekçeleri, nasıl olacağına dair bir şeyleri var mı? Üç tane seçenek sunuyoruz. Ya mevcut durum, iki bir şey daha söylüyoruz, yüzde 5’e indirelim beşli bölge barajları yapalım. Bu ne demek? Sonuncusu barajın tamamını kaldıralım. Türkiye’yi 550 bölgeye ayıralım her bölge milletvekili çıkarsın. Ha siz uygun görmüyorsunuz. Biz oturacağız nihai kararımızı AK Parti olarak kendimiz vereceğiz.

Partilere yardım konusu. Üzerinde çok kafa yorduk. Yüzde 3 barajını aşan her parti hazine yardımından istifade edecek dedik. Yüzde 7’den yüzde 3’e indirdik. Çalış senin de olsun. kendini sevdir halka al yardım. Bu sorunları ilk kez bu pakette ele almadık.
Gönül verdiğiniz BDP’nin yöneticileri bu partinin kapatılmasını istiyor. BDP’liler parti kapatmayı zorlaştıran düzenlemeye destek vermedi. Kapatılmayı engelleyecek böyle bir yasaya evet demediler. TBMM’den kaçıp gittiler. Bizim içimizden de üç dört arkadaş ihanet etti. Onlar da bırakıp gitti. Ona bütün mensuplarının uyması gerekir. Ha kendine çok güveniyorsan bağımsız olursun. Ama bu partinin bayrağı altına giriyorsan, partinin MYK’sı varsa, grubu varsa buradan çıkacak karara da her birimiz uyduğu gün bu parti güçlüdür. Her isteyen istediğini söyleme hürriyetine siyasi parti içinde sahip olamaz. O partiden aday olurken ona müracaatını yaparken, ben sizin ilkelerini benimsedim demektir bu. Temenni ederim ki bu yanlışlar olmaz.

Bugün burada bir şey daha söyleyeceğim. Bazıları çıkıyor. Bu ruhban okulu meselesi de halledilmeliydi. Kim ne derse desin, bizim için ruhban okulu meselesi anlık meselesidir. Biz bir şeyin iadesini yaparken, biz de bir şeylerin iadesini bekliyoruz. Dedik ki Atina’daki camimiz var bize iade edin, biz restorasyonunu yapalım. Bize kaç kez söz verdiler. Gelen bütün başbakanlarıyla bunu konuşmuşumdur. Maalesef hala oyalanıyoruz. Mesela onların bir yetimhanesi vardı. Büyükada’da, muhteşem bir yer. Biz hemen teslim ettik. Hiç tereddüdümüz yok. Üçüncü bir sorun, ST Sinod meclisi üyeleri. Sen dışardan buraya papaz getir, biz bunları TC vatandaşı yapalım dedim. Sen Sinod Meclisi de Lozan’a göre olsun. biz bunu da yaptık. Gel gör ki Batı Trakya’da benim 150 bin soydaşım var. Ama onların baş müftüsünü yunan hükümeti kendi memuru gibi atıyor. Yahu Bartholomeos’u kendi memurum gibi atıyor muyum? Bu hak nasıl ki Rum Ortodokslarına aitse, sen de benim müftümü atayamazsın.

Biz Sümela Manastırı’nı açtık, Tarsus’u açtık, Van’ı kendimiz yaptık. İnsaf edin yahu. Bütün bunları yap yap yap. Sadece ruhban okulunda tıkan. Gelsinler eş zamanlı adım atalım desinler tamam. Bunları eş zamanlı yapalım, biz ruhban okulunu açarız.
Diğer sorun ilkokullarda okutulan andın durdurulmasını ön gören genelde bugün yürürlüğe girdi. Artık okullarda söz konusu değil. ama meraklı olan siyasi partiler, zannediyorum onlar partilerinin genel merkezi önünde bu andı yapmaya devam edecekler.

“BAŞÖRTÜLÜ KARDEŞLERİME SESLENİYORUM”

Ben tüm başörtülü kardeşlerime sesleniyorum. Süreci provoke etmeye çalışanlar olabilir lütfen bunları sizler uyarın. Bu oyuna asla gelinmesin. Onun için valilerimizle gerekli görüşmeler yapılıyor. Bir karanlık dönem sona eriyor.

Devlet vatandaşına bakarken muteber ve muteber olmayan, öz-üvey evlat muamelesi yapıyordu. Devlet vatandaşına yaşam tarzı, kılık kıyafet, resmi ideoloji dayatıyordu. Biz buna son veriyor, 76 milyonun devlet nazarında bir ve beraber olması için tarihi bir adım atıyoruz. Elbette gurbette geçen yılların vatan sıla aile hasretinin telafisi mümkün olmayacak. İkna odalarında onurlarına dokunulan kızlarımızın yaraları elbette kapanmayacak. Mahkemelerde hapishanelerde tüketilen hayatlar elbette geri verilemeyecek, gözlerindeki damlalarla başlarındaki örtüyü çıkartmak zorunda kalan kız çocuklarının eğitim şevkleri elbette tamir edilemeyecek. Ancak inanıyorum ki bugün başlayan normalleşme, bugün başlayan yeni özgür süreç hepimiz için milletimiz için bir teselli, bir güvence olacak. Bizlere 76 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının her birine bugünleri gösteren Rabbime hamdolsun.

Bugün kaldırılan and uygulamasıyla ilgili olarak bir şeyler hatırlatmak istiyorum. Bunun kaynağı nedir?

İlk ve orta okullarda and uygulaması 1933 yılında başladı. Andımız metninin yazarı tartışmalı bir isim olan doktor Reşit Galip’ti. Andımızın yazarı, Türkçe ezan zulmünün mimarlarından, Türkçe ezan metninin yazarlarındandı. Aynı Reşit Galip, insanları kafataslarına göre sınıflandıran anlayışı destekleyen sözüm ona bir bilim insanıydı. And uygulamasının cumhuriyetimizle, temelleriyle uzaktan yakından ilgisi yoktu. CHP ve MHP bu uygulamanın tarihini bilmedikleri, tarihi gelişimini okuma zahmetine girişmedikleri için istismar kampanyası başlatıp milleti yanıltma yoluna gidiyorlar.

And uygulaması şekil olarak bugüne bugünün Türkiye’sine, dünyasına denk düşmeyen bir uygulamaydı. 1930’larda ve 40’lardaki Hitler ve Stalin gibi toplumu formatlamak için bu tür şeyler yapılıyordu. Dünyanın hiçbir yerinde böyle uygulama kalmamıştır.
Bal bal demekle ağız tatlanmaz. Her sabah Türk’üm demekle Türk olunmaz. Doğruyum, çalışkanım demekle çalışkan olunmaz. İnsan sabah okul bahçesinde slogan tekrarlayarak değil, ailesinden öğretmenlerinden aldığı eğitimle bir takım değerlere sahip olur.
Türkiye’nin itibarını yerlerde sürüklediler. Doğruluğu kenara bırakıp yolsuzluğa mahkum ettiler. Çalışkanlığı bırakıp Türkiye’yi işsizliğe mahkum ettiler.

Gideceksin IMF’nin kapısında nöbet tutacaksın, sonra doğruyum dürüstüm çalışkanım diyeceksin. 23,5 milyar dolar borçla AK Parti iktidarına devredeceksin.
Kim çalışıyor, biz çalışıyor. Kim doğru? Biz doğru. Hortumları kim kesti? Biz kestik. Siz ne yaptınız? Hortum uzattınız.

BU DA SUÇA DÖNÜŞTÜ

Milletimden gençlerimizden çocuklarımızdan rica ediyorum. gitsinler okusunlar daha da detayını görecekler. Bu uygulamanın tarihini görecekler. Okurlarsa, bu uygulamanın cumhuriyetimizle hiçbir bağının olmadığını görecek, o zaman istismar siyasetçilerini daha iyi anlayacaklardır. Bizim yaptıklarımızı hiçbir iktidar yapamadı. Eğitim ilk kez bütçeden en yüksek kalemi almıştır.
Biz slogan atanlarda, slogan milliyetçisi olanlardan değil, milliyetçiliğin gereğini yerine getirenlerden olmaya devam edeceğiz.
Çok değerli misafirlerimiz TBMM’nin tatil yaptığı dönemde, sizler seçim bölgelerinizde çalışırken bizler de çalışmalarımızı sürdürdük. Son bir ay içinde Adıyaman Denizli Adana illerimize giderek toplu açılışlar yaptık.
Biliyorsunuz bir Müslümanın inancının gereği olarak kurban kesmek, üzerine bir farizadır ve bunu yerine getirir. Fakat buna bile devlet ne yaptı? El attı. Dedi ki, bunun derisini bana vereceksin. Yada ben sana nereyi gösteriyorsam oraya vereceksin. E bu kurban benim. Bunun her şeyi benim. Derisi de benim, bağırsakları da benim. Niçin buna müdahale ediyorsun? Bu da suça dönüştü.
Şimdi bu da ortadan kalktı. Kurbanı kesen hak sahibidir. Bunu istediği gibi tasarruf eder. Artık bu tür engellerle de milletim karşılaşmayacak.
Türkiye’den gidip orada Esed’le röportaj yapan bazı sözde medya, burada gelip kendi ülkesinin başbakanını, onun malum sözleriyle değerlendirmek istiyorlar. Siz burada ne yapıyorsanız, hakaretinin daniskasını yapıyorsunuz. Oradan aldığınız destek size güç mü katacak? Mısır’da askeri cuntanın kendi halkına doğrulttuğu silahlar can almaya devam ediyor.

BAKMADAN GEÇME!