Cinnah fısıltıları

Güncelleme Tarihi:

Cinnah fısıltıları
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 27, 2002 01:48

CASS'ı lağvetti

Bugünlerde herkes Başbakan Ecevit'in sağlığı ve kendisine verilen sağlık hizmetleriyle meşgul. Çankaya Köşkü'ndeki sağlık hizmetlerinin durumu ne alemde diye soran kimse yok. İki yıl önce by-pass ameliyatı geçiren 61 yaşındaki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in sağlığı nasıl korunuyor? İşte Çankaya Köşkü'nün sağlık profili:

6 DOKTORU GÖNDERDİ

Çankaya Köşkü'nde, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel döneminde oluşturulan ‘‘Cumhurbaşkanlığı Acil Sağlık Sistemi (CASS)’’, Sezer döneminde lağvedildi. Demirel'in özel doktoru, Numune Hastanesi eski Başhekimi Osman Müftüoğlu'nun koordinatörlüğündeki CASS'ta görev yapan ve tümü acil müdahale uzmanı olan altı hekim görev yerleri olan Numune Hastanesi'ne geri gönderildi. Köşk'te sadece Demirel'in özel doktoru Aylin Cesur'un kadrosu tutuldu.

ÖZAL'IN DOKTORU

Cumhurbaşkanı seçilmeden üç ay kadar önce, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı döneminde bir by-pass ameliyatı geçiren Sezer'in özel doktorluğunu, ameliyatını da gerçekleştiren Hacettepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. İlhan Paşaoğlu yapıyor. Özal'ın da doktorları arasında yer alan Paşaoğlu, Sezer'i daha çok, rutin kontrolleri için hastaneye gittiğinde görüyor.

NÖBETLEŞE BAKIYORLAR

CASS'ın lağvedilmesine karşın, Köşk, doktorsuz bırakılmıyor. Köşk'te, Paşaoğlu'nun gözetiminde Hacettepe Üniversitesi'nden görevlendirilen doktorlar nöbetleşe olarak görev yapıyor. Her gün, nöbetleşe Köşk'e çıkıp, Sezer'in mesai süresi boyunca burada kalan doktorlar, yine nöbetleşe olarak Sezer'in yurtiçi ve yurtdışı gezilerinde de hazır bulunduruluyor.

AMBULANSLAR GARAJDA

Köşk'te, biri Özal, diğeri de Demirel döneminde alınan iki ambulans ise kullanılmadığı için garaja çekildi. Sezer'in ‘‘ihtiyaç olmadığına’’ karar verdiği ambulanslardan biri ilk cerrahi operasyonların yapımına olanak tanıyacak şekilde tam donanımlı.

ÖZEL HASTANE ÖNLEMİ

Cumhurbaşkanlığı, ayrıca Köşk'e yakın özel Çankaya Hastanesi ile de acil durumlarda yararlanılmak üzere bir anlaşma yaptı. Ve en kritik bilgi:Köşk kaynakları, Cumhurbaşkanı'nın,by-pass ameliyatı nedeniyle zaman zaman rutin kontrollerini yaptırdığını, hiçbir sağlık sorunu bulunmadığını ve sağlığının çok iyi olduğunu belirtiyorlar.

Sezer'in sağlığı konusunda tek bir pürüz var. Hacettepe Üniversitesi'ne habersiz gidip vatandaşlarla birlikte kuyruğa girmesi.

Laf taşıyorlar

Rahşan Ecevit ile Hüsamettin Özkan arasındaki limoni durum geçen hafta Ecevit'in sağlığıyla ilgili tartışmalar sırasında bütün gazetelerin sayfalarını kaplamıştı. Özkan, ‘‘Rahşan Hanım'ı benimle ilgili olarak yanıltıyorlar. Yanlış bilgiler veriyorlar, laf taşıyorlar’’ diyor. Laf taşıyanlar kim? Özkan'ın yakın çevresine göre, bazı DSP milletvekilleri. Aynı yerde oturdukları için Özkan'ın evini devamlı gözaltında tutuyorlarmış. İşin ilginci, Özkan'ın bu milletvekillerinin kim olduklarını bilmesi.

Biraz da Devlet Bey çalışsın

KULİSLERE yansıyanlara bakılırsa, geçen çarşamba günü Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde gerçekleştirilen liderler zirvesi toplantısının içeriği, aslında hastane ortamına uygun bir tonda geçti. Hatta, ‘‘Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Mehmet Haberal, Dışişleri Bakanı Cem ve beraberindeki heyeti, zirveden çıkınca hemen acil servise almalıydı’’ diyenler de var. Bunun nedeni, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Kopenhag kriterlerinin karşılanması için adım atılmasını isteyen Dışişleri Bakanı Cem ve beraberindeki diplomatlara ağır bir dille yüklenmesiydi. Bahçeli'nin ‘‘Avrupa'yı Türkiye'ye anlatırken gösterdiğiniz çabayı, biraz da Türkiye'yi Avrupa'ya anlatmak için sarf etseniz...’’ şeklindeki sert çıkışı, kabine içinde bir hayli hasara yol açmış durumda. Peki MHP'nin boy hedefi haline gelen Dışişleri Bakanlığı kendini nasıl savunuyor? Dışişleri Bakanlığı koridorlarında şu görüşler seslendiriliyor:

TÜRK EVİ AÇMAKLA OLMUYOR

‘‘Sayın Bahçeli, bizim Türkiye için yeteri kadar çalışmadığımızı düşünebilir. Ama konu Türkiye'nin görüşlerinin anlatılmasıysa, bizim de Devlet Bey'den beklediklerimiz var. Devlet Bey, bugüne dek pek çok Avrupa ülkesine gitti. Örneğin Fransa'ya, Belçika'ya ve son olarak da Avusturya'ya gitti. Bu gezilerinde programını her seferinde o ülkedeki ülkücü kuruluşlarla, Türk dernekleriyle sınırlı tutuyor. Hazır oralara kadar gitmişken, neden o ülkenin hükümetleriyle temas edip Türkiye'nin haklı davalarını bir de o anlatmıyor. Kendisini dinleyen yabancı muhatapları hem etkilenirler, hem de bu konularda katı görüşleri olan MHP'yi anlayıp belki hükümetin üstüne gelmemek konusunda daha dikkatli ve gerçekçi davranırlar. Son olarak bir AB üyesi olan Avusturya'nın başkenti Viyana'ya gitti, ama tek bir Avusturyalı yetkiliyle temas etmedi. Bunun yerine buradaki Türk Federasyonu'nun kurultayına katıldı, bir de Türk evi açtı.’’

KİM KATILACAK?

Bu arada, gözler haziran ayı sonunda İspanya'nın Sevilla kentinde yapılacak olan ve Türkiye açısından büyük önem taşıyan AB zirvesine çevrilmiş durumda. Helsinki'den bu yana, AB zirvelerine her seferinde Başbakan Bülent Ecevit gidiyordu. Sağlık durumu bu kez gitmesine elvermezse, Türkiye'yi Sevilla'da kim temsil edecek? Koalisyon protokolü çok açık: Ecevit'e, gerektiği durumlarda Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin vekalet edeceğini belirtiyor.

Araları böyleymiş

BUGÜNKÜ koalisyon hükümetinin çatısı 1999 yılında çatılırken, Sadettin Tantan'ın İçişleri Bakanı olmasının perde arkasında Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın çok önemli rolü olmuştu. Özkan'la, Tantan gençlik yıllarından beri iki yakın arkadaş... Özkan, bakan olmasından önce de Tantan'a tüm siyasi yaşamı boyunca destek olmuş biri. Gelgelelim, bugünlerde Tantan ile Özkan arasına kara kedi girmiş durumda. Kara kedi, Devlet Tiyatroları Eski Genel Müdürü Rahmi Dilligil'in Bursa'da geçirdiği soruşturma sırasında ortaya çıktı. Dilligil, Emniyet'te çok ağır koşullar altında ifade verirken, kendisinden Hüsamettin Özkan ve Kültür Bakanı İstemihan Talay hakkında yolsuzluk suçlamaları içeren bir ifade yazması istendi. Dilligil'in Milliyet'e açıkladığına göre, dönemin Bursa Emniyet Müdürü Aydın Genç, 4 polis eşliğinde yanına gelmiş ve önüne hazır bir ifade metni koymuştu. Kendisinden istenen, bu ifadeyi imzalamasıydı. Bu metinde, Dilligil'in tanıklığında Özkan ve dönemin Halk Bankası Genel Müdürü Yenal Ansen'in birlikte yemeğe çıkıp kredi pazarlıkları yaptıkları, ayrıca Talay'ın da bazı ihalelerde yolsuzluk yaptığı yazılıydı. Dilligil, sonradan basına ‘‘Ben bu ifadeyi imzalamayı kabul etmeyince bana işkence yaptılar’’ açıklamasında bulundu. Şimdi gelelim kara kedi meselesine. Aydın Dinç, o dönemde İçişleri Bakanı olan Sadettin Tantan'a en yakın emniyet müdürlerinden biriydi. Kendisine doğrudan ulaşabiliyordu. Tantan, bütün yolsuzluk soruşturmalarından haberdardı. Tantan, Özkan'a çok yakınken, yine kendisine çok yakın olan Dinç'in Özkan aleyhinde bu tür bir davranışa girmesi nasıl izah edilebilir? Bakalım Özkan, Tantan'a, ‘‘Sadettin, bana bunu nasıl yaparsın? Sırtımdan hançeri çıkart’’ diyecek mi?

Madonna gülünç biri...

RADİKAL Gazetesi'nin dün yayınlanan sayısındaki, ‘‘Suyun öte yanından’’ köşesinde ‘‘Nihayet dize geldi’’ başlığıyla bir yazı yazan Yorgo Kırbaki Atina Başpiskoposu Hristodulos'un, 2 lise öğrencisinin okul gazetesi için yaptığı ilginç röportajı tüm detaylarıyla okurlarına anlattı.

Kırbaki, köşesinde, Atina Başpiskoposu Hristodulos'u da şu cümlelerle okurlarına tanıttı:

‘‘Atina Başpiskoposu Hristodulos malumunuz. Aşırı milliyetçi çıkışlarından tutun da, yeni kimlik kartlarında ‘Hıristiyan-Ortodoks' yazmıyor diye koskoca hükümetle boy ölçüşmekten çekinmeyen, on binlerce insanı meydanlarda toplayan ve imza kampanyaları düzenleyen Hristodulos'u ‘ehlileştirmek' doğrusu pek mümkün olmadı. Yunanistan'ın tarihiyle sıkı sıkıya bağlı olan kilisenin gücünden ve insanların dindarlığından en iyi şekilde faydalanan Hristodulos, kimlik kartları konusunda uğradığı yenilgiye yine pes etmiyor. Medyatik başpiskopos, hemen her şey için konuşuyor. Ancak geçenlerde gençlere hoş görünme hevesi kursağında kaldı. Atina'nın varoş sayılabilecek semtlerinden Peristeri'deki 2 lise son sınıf öğrencisi ona zor anlar yaşattı.’’

SOLUCAN'A AYKIRI RÖPORTAJ

Kirbaki,
yazısında iki öğrencinin başpiskoposluğa giderek Hıristodulos ile yaptığı ve okulun çıkardığı ‘Skulki' (Solucan) gazetesinde de yayınlanan söyleşiden şu alıntıları aktardı:

Cinsel arzularınızı nasıl bastırdınız?

Dinimizin yasağını yerine getirdim. Delikanlı iken ben de tüm gençler gibiydim. Sonra kendimle mücadeleye girdim. Aynı şeyi her genç yapmalı.

Cinsel tatmin sizce nedir?

Evlilik sonrası çoğalmayla birlikte gelmesi gereken bir duygu. Cinsel tatmin, çoğalmak olan görevimizin üstüne asla çıkmamalı.

Kız arkadaşımla öpüşüyoruz günah mı?

İlişkiye bağlı. Eğer seviyorsan günah değil. Şimdi herkes sevdiğini söylüyor o iş başka tabii.

Ben geneleve gittim günahkár mıyım?

Evet günah işledin. Tanrı'nın tasvip etmediği bir şeyi yaptın.

Ama gelenev kadını korkularımı gidermeme yardımcı oldu.

O kadın sana ne yaptı bilemem. Günah işledin.

Mastürbasyon yapıyorum. Bu da mı günah?

Evet. Bedeni ve ruhu kirleten her şeyden uzak kalmalıyız.

Kız arkadaşımla sevişmem için neden önce evlenmeliyim?

Zaten evleneceksin, kıza hangi parayla bakacaksın.’’

Madonna hakkında ne düşünüyorsunuz?

Gülünç biri. Hepsi o kadar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!