Cinnah fısıltıları

Güncelleme Tarihi:

Cinnah fısıltıları
OluÅŸturulma Tarihi: Haziran 10, 2002 00:00

Özkan'la hemÅŸeri çıktı BAÅžBAKAN Ecevit'in hekimi Prof. Turgut Zileli ile BaÅŸbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan hemÅŸeri çıktılar. Tesadüfe bakın ki, Prof. Zileli de Özkan gibi Kayseri'nin Develi Ä°lçesi'nden. Zileli 1926'da Develi'de dünyaya gözlerini açmış. Bir baÅŸka deyiÅŸle, Ecevit'ten bir yaÅŸ küçük.Develi deyince, Develililer'in hasletlerini kısaca anmak gerekiyor. Develili olmak demek, uyanık, zeki ve kül yutmaz olmak demek; leb demeden leblebiyi anlamak, karşısındakinin bakışlarından niyetini okumak demek. Develililer de Kayserililer gibi ticaret alanındaki becerileriyle tanınıyorlar. Gelgelelim Zileli, farklı bir yöneliÅŸe girmiÅŸ ve tıp okumuÅŸ.Bunda çok küçükken Ä°stanbul'a göç etmesi ve bütün tahsilini burada Türk basını asparagası nasıl yerMEDYADA genel kabul gören yanlış nasıl doÄŸruya dönüşür?Bu sorunun yanıtını almak için BaÅŸbakan Ecevit'in BaÅŸkent Ãœniversitesi Hastanesi'nden ayrıldığı 27 Mayıs gününe dönelim. Ecevit'in hastaneden çıktığı dakikalarda bir TV kanalının flaÅŸ olarak geçtiÄŸi ‘BaÅŸkent Hastanesi Ecevit’e çalışabilir raporu verdi' haberi ortalığı karıştırdı.Neredeyse tüm TV’ler teyid aramadan haberin üstüne atladılar. Aynı tablo, akÅŸam haberlerinde de tekrarlandı.BaÅŸkent Ãœniversitesi yetkilileri hiçbir açıklama yapmayınca, haber doÄŸru kabul edilip, ertesi gün bütün gazetelerin birinci sayfalarını da iÅŸgal etti. Gerçek sonradan anlaşıldı. BaÅŸkent Rektörü Prof. Mehmet Haberal ve Prof. Turgut Zileli, Ecevit'e ‘1 ay evde istirahat’ raporu vermiÅŸlerdi. Bununla da yetinmemiÅŸler, Ecevit'in 24 saat hekimler heyetinin yakın gözetimi altında tutulmasını salık vermiÅŸlerdi. Ayrıca Prof. Haberal, raporun kopyasını BaÅŸbakanlık MüsteÅŸarı Ahmet ÅžaÄŸar'a göndermiÅŸti.GerçeÄŸin er geç ortaya çıkmak huyu, Türk medyasının bu toplu hatasını sonradan gün ışığına çıkardı.Bir zamanlar sakalı koyvermiÅŸtiBÄ°R zamanlar fırtınalar estirirdi Hüsamettin Özkan. AkÅŸam gazetesinin Açık Hava Tiyatrosu'nda düzenlediÄŸi dans yarışmasında çaça, twist ve çarlistonda birinci gelmiÅŸ, ancak akÅŸam elinde kupayla eve gelince babasından ‘‘Bu ne kepazelik, bizim ailede dansçı olmaz’’ diye ağır bir zılgıt yemiÅŸti. O yıllarda zamanın modasını takip ederdi. Gerçi hippi olmamıştı, ama saçı ve sakalı uzatıvermiÅŸti. FotoÄŸrafta evliliÄŸinin ilk yıllarında eÅŸi ÇiÄŸdem Hanım'la birlikte bir cemiyet faaliyetinde görülüyor. DSP kulislerinde Özkan'ın RahÅŸan Hanım'ın kendisine uyguladığı ambargoyu protesto etmek için, yeniden sakal bırakabileceÄŸi konuÅŸuluyor.DSP tüzüğü kayıpBAÅžBAKAN Ecevit'in liderler zirvesine gidememesi üzerine kimin ‘Vekil’ olacağı tartışmasına son noktayı CumhurbaÅŸkanı Ahmet Necdet Sezer koydu:‘‘DSP'nin tüzüğüne bakarız.’’İşte bu noktada DSP milletvekilleri, parti tüzüğünü unuttuklarını anımsadılar. Hemen hemen hiçbirinin elinde parti tüzüğü yoktu. Vekalet sistemi nasıl iÅŸler, genel baÅŸkan ayrılırsa ne olur, kurultaya nasıl gidilir gibi hassas sorulara yanıt bulmak isteyenler, tüzük için önce DSP'nin internet sitesine girdiler. DSP'nin sitesinde tüzük yoktu. Milletvekilleri daha sonra grup yönetimine baÅŸvurdular. Bu, grup yönetimi tarafından şüpheli faaliyet kategorisinde yorumlandı. Verilen yanıt ÅŸu oldu: Ne yapacaksınız ki tüzüğü?Olaydan haberdar olan gazeteciler de tüzüğün peÅŸine düştüler. Bir parti yöneticisi, tüzüğü soran gazetecilere çıkıştı:Tüzük bizim aile içi meselemiz. Gazetecilere neden verelim ki?Sonunda bir gazeteci, çekmecesinin derinlerinde kalmış, eski tarihli bir tüzüğün fotokopisini buldu. DSP'yi izleyen gazeteciler ve milletvekilleri ‘dayanışma’ halinde bu tek fotokopiyi kullanmaya baÅŸladılar. Ama tüzüğün neresi, ne kadar deÄŸiÅŸti bilinmiyor. Åžeytan ayrıntıda gizli olduÄŸu için tüzüğün son ÅŸeklini bulmak için TBMM'de seferberlik sürüyor. TBMM kulislerinde yapılan esprilerden biri, tüzüğü bulan gazeteciye ‘yılın gazetecisi’ ödülünün verilmesi.Gazeteciler, son çare polise baÅŸvurmayı düşünüyorlar. Çünkü, Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün siyasi partiler masasında bir tane tüzük bulunması gerekiyor. HAKLISIN AMCA! TÃœRKÄ°YE ile Kıbrıs arasındaki yakın iliÅŸkiler, iki hafta önce Kıbrıs'ta heyetlerarası resmi toplantıdaki ‘akraba’ bir diyalogla, katılanlara kahkahalı anlar yaÅŸattı. KKTC CumhurbaÅŸkanı Rauf DenktaÅŸ ile DışiÅŸleri Bakanı Ä°smail Cem'in baÅŸkanlık ettikleri heyetlerle yapılan toplantıya, DışiÅŸleri eski bakanlarından Prof. Mümtaz Soysal ile DışiÅŸleri Özel müşaviri Engin Soysal da katıldı.Prof. Mümtaz Soysal, DenktaÅŸ'ın Anayasa danışmanı olarak KKTC heyetinin içinde yer aldı. Engin Soysal ise DışiÅŸleri Bakanı Cem'in özel müşaviri olarak Türk heyetinin içinde. DenktaÅŸ'ın kısa konuÅŸmasının ardından Prof. Soysal, KKTC'nin tezlerini anlatarak, Ankara'nın desteÄŸinin daha da artmasını istedi. Cem'in konuÅŸmasını takiben, söz Engin Soysal'a geçti. Cem'in saÄŸ kolu Engin Soysal, Ankara'nın KKTC'ye tam desteÄŸini seslendirdikten sonra Mümtaz Soysal'a dönerek, ‘‘Amcamın görüşlerine katılıyorum. Haklısın amca’’ dedi. Engin Soysal'ın bu sözleri üzerine salon kahkaya boÄŸuldu. Prof. Mümtaz Soysal, Engin Soysal'ın öz amcasıydı. Amca Soysal, AB'ye muhalefeti ile tanınıyor. YeÄŸen Soysal ise sıkı bir AB'ci olan Cem'in en yakın çalışma arkadaşı olarak amcasına eleÅŸtirel bir çizgide duruyor. Rivayet olunur ki, amca, arada bir amcalık hakkını kullanarak yeÄŸenine AB konularında iÄŸneyi batırmaktan kendini alamıyor. Peki ‘‘Haklısın Amca’’ sözünü KKTC Lideri Rauf DenktaÅŸ nasıl karşıladı? DenktaÅŸ, gülerek şöyle dedi:, ‘‘Normal canım, olacak o kadar. Amca demeyip de, ne diyecekti?’’ Protokol kusuru DYP Lideri Tansu Çiller, CumhurbaÅŸkanı Sezer'in topladığı ‘Çankaya zirvesi’ne ‘‘BaÅŸbakan katılmazsa ben de katılmam’’ diyerek katılmadı. Ama asıl ‘sorun’ bu deÄŸil. Çiller katılmayacağını CumhurbaÅŸkanlığı'na bildirmemiÅŸ. Oysa devlet protokolünde, hele ki ‘doruk toplantısı’ söz konusuysa, bu durumun, hatta gerekçenin CumhurbaÅŸkanı katına sözlü ya da yazılı olarak bildirilmesi geleneÄŸi vardır. Ötesi, eskiden baÅŸbakanlık yapan bir liderin, devlet protokolünü iyi bilmesi gerekir.Sezer’in kiÅŸiliÄŸini bilenler, onun Çiller'in bu tavrını ‘kolay kolay unutmayacağını’ belirtiyorlar.Sezer'in cuma günü Ä°stanbul'da, ‘‘Çiller'in katılmamasını nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?’’ sorusuna verdiÄŸi yanıt ve yüz ifadesi de, konuyu belleÄŸinde kayda aldığını gösteriyor:‘‘Ona sorun, kendisi bilir...’’Bizim federaller geliyorABD polisiyelerinin en kritik sahnelerinde kapı, bir tekmeyle ve ‘‘Freeze, ef-biy-ay’’ (FBI) uyarısıyla açılır. ‘‘Dön, öylece kal, kıpırdama’’ anlamındaki bu uyarı, aynı zamanda FBI'ın (Federal Bureau of Investigation-Federal SoruÅŸturma Bürosu) ‘olay yerinde olduÄŸu ve olaya el koyduÄŸu’ anlamına gelir.FBI ajanı, silah namlusu gibi parlayan metal rozetli ‘Special agent’ kimliÄŸini gösterdiÄŸinde, akan sular durur. Hollywood filmlerinde Clint Eastwood'un defalarca canlandırdığı ‘eski tüfek’ polis memurları, ÅŸefleri ve kasaba ÅŸeriflerinin, kısaca ‘fed (federaller)’ olarak anılan FBI'cılara ‘diklendikleri’ sahneler eyalet polisleri ile federaller arasındaki kıskançlığı gösterir. Çünkü, federaller merkeze baÄŸlıdırlar ve eyalet makamlarının üstünde yetkiye sahiptirler. Federaller gelince, eyalet polisine çekilmek ya da fed'lere yardımcı olmak düşer. Ayrıca, federaller biraz havalıdırlar, diÄŸerlerine tepeden bakarlar. Emniyet Genel Müdürlüğü AsayiÅŸ Daire BaÅŸkanlığı'nın FBI modeline göre yeniden yapılandırılmasının ardından, bakalım bu tür kıskançlıklar Türk polisinin yaÅŸam ekranına da girecek mi? Çünkü, AsayiÅŸ Daire BaÅŸkanlığı (ADB), aynen FBI’daki gibi ülke genelinde operasyon yapma yetkisiyle donatılmış bir tür federal dedektif ekipleri oluÅŸturdu. Bizim federaller de öncelikle faili meçhul cinayet dosyalarını yeniden araÅŸtırmaya baÅŸladı. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!