OKULLARININ bir haftalık ara tatilini geçirmek için kızımla birlikte İstanbul’a gelen bir yabancı arkadaşına, ülkemizin pek bilinmeyen köşelerini de gezdirelim diye kısa bir yolculuk yaptık.
Cumartesi günü
Bursa’daydık. Bursa’nın tarihi yerlerini gezdik, eski garajın oradaki
Cemal Usta’da kebap yedik. Yolumuz öğle namazından bir saat kadar önce
Ulu Cami’ye de düştü.
600 yıllık bu muhteşem eserin içindeki restorasyon çalışması sürüyordu. Matkap seslerinin bile bozamadığı ulvi bir atmosfer vardı camide.
Az önce
Koza Han’ı gezmiş ve cami ziyareti için gerekli ipek eşarpları tedarik etmiştik.
Giysilerimiz bir ibadet yerini gezmek için uygundu. İki genç kızın üzerinde dizlerinin altında etekler ve "mus" tabir edilen kalın siyah çoraplar vardı.Caminin içindeki levhaların güzelliği ve anlamları üzerine konuşurken yanımıza gri cüppesinin eteklerini savurarak, sarıklı, sakallı, gençten birisi geldi.
Kılık-kıyafetinden camide görevli olamayacağını düşündüm, belli ki orayı kendisine yuva yapmaya çalışan bir tarikat mensubuydu bu kişi.
MEHMET Y. YILMAZ'IN YAZISININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN...