Camide kimlik kontrolü olmaz

Güncelleme Tarihi:

Camide kimlik kontrolü olmaz
Oluşturulma Tarihi: Aralık 28, 1998 00:00

Haberin Devamı

Diyanet İşleri Başkanlığı içinde müftülüğün yeri ve görevleri nelerdir? Bize biraz müftülük kurumuyla ilgili bilgi verir misiniz?

Bu konuda bazen ilginç sorularla karşılaşıyorum. Bazı insanlar müftü lafını sanki ilk defa duymuşlar gibi bana 'Hangi camide görev yapıyorsunuz?' diye soruyorlar. Bazıları arabadan indiğimi görünce 'Bütün cami imamlarının arabası var mı?' diye soruyorlar. Halk imam kim, müftü kim bilmiyor. Kendi din adamını yeteri kadar tanımıyor halkımız. Bazen bu insanlara, Hıristiyan papazını, Yahudi hahamını tanıyor da siz neden kendi din adamlarınızı tanımıyorsunuz?, diye çıkıştığım da oluyor. Ben bunu eğitim noksanlığına bağlıyorum. İl İdaresi Kanunu çerçevisinde Valiye bağlı dairelerden biridir müftülük. İlçelerde kaymakamlıklara, illerde de valiliklere bağlıdır.

Müftüler ne iş yapar?

Müftüler halkın sadece manevi değil, maddi problemleriyle de ilgilenen kişilerdir. Çünkü dinimiz sadece insanın manevi dünyasını düzenleyen bir din değildir. İslam dini insanın dünyevi ve uhrevi saadetini temin eden bir dindir. Öyleyse bu dini insanlara anlatan din görevlileri halkın hem manevi hem de maddi proplemleriyle ilgilenmek durumundadır.

Zor bir görev üstlenmişsiniz...

Peygamberin varisleri olan din görevlileri, insanımızın tüm proplemlerini bilen, gören ve çare üreten insanlardır. Din adamının sosyal dinamikleri gelişmiş olmalı, halkın dertleriyle hemdert olmasını bilmeli. Onun yaşadığı bölgeden hiçbir sıkıntı olmasın ki din görevlisini ilgilendirmemiş olsun. Müftünün, vaizin, imamın, müezzinin görevi budur. Aslında insan olarak hepimizin görevi budur. Din görevlileri örnek insanlar, model insanlar olmalıdır. Hiçbir ayırım gözetmeden inanan, inanmayan tüm insanların sorunlarıyla yakından ilgilenen din adamı örnek din adamıdır.

Türkiye'de din adamları çoğu kez karikatürize edilerek espiri konusu yapılıyor ya da topluma soğuk bakan, neşesiz, öfkeli tipler olarak sunuluyor. Siz halkın kendi din adamını tanımamasını bilgi eksikliği olarak tanımladınız, Peki, din adamlarımız sizin çizdiğiniz din adamı profiline ne derece uyuyor?

Bir söz vardır. Marifet iltifata tabidir. Azil oylaması yapılmadan önce manevi alemi daralan Başkan Clinton papazlardan birini Beyaz Saray'a davet ediyor. Daralan gönül dünyasını açmak için papazdan, İncil'den kendisine bazı pasajlar okumasını istiyor. Niye? Çünkü papaz umuttur, ümittir. Papaz, insanların, manen, fikren, zihnen daraldığı, kaosa girdiği anda kişinin dünya ile zayıflayan irtibatını kuvvetlendiren gönül meleğidir. Burada hassas bir nokta var. Gerçekten papazlar tüm sorunlara neşter vuracakları için mi bugün Avrupa insanı bunlara çok iltifat ediyor? Yoksa Avrupalı insanın din ve papaz anlayışı su gibi ekmek gibi bir ihtiyaçtan mı kaynaklanıyor? Avrupa'da bunun ikisi de kemale ermiş. Bizde tam tersi. İki konu da henüz olgunluğa ulaşamamış. Biz kainatın efendisi olan Peygamberimizin anlattığı dini anlatıyoruz. Olaki biz bunu Peygamber efendimiz kadar güzel yapamıyor olabiliriz. Zaten O'nun gibi anlatmamız da mümkün değil. O seçilmiş bir insandır. Ancak burada din adamlarına bir mesaj vardır. Allah'ın dinini anlatmaya talip olan insanlar peygamberin sıfatlarıyla donanmış olmak zorundalar. Doğru, dürüst, zeki, günahsız, sabırlı olmalılar.

Saydığınız vasıflardan fire veren din adamları yok mu?

Diyanet teşkilatında 80 bin kişilik bir din görevlileri ordusu var. 80 bin kişinin hepsi kendini ilim, bilim ve hizmet aşkıyla teçhiz etmemiş olabilir. Diyanet camiasının durumu diğer mesleki camiaların içinde bulunduğu durumla yakından ilgilidir. Bizler bir bütünün parçalarıyız. Diyanet İşleri Başkanlığı ordusu bu genel ahvalin içinde bir kısımdır. Din adamlarının yetişme kalitesi nedir diye sorarsanız; bu arz-talep meselesidir. Talep ne kadar güçlü olursa arz da o kadar iyi olur. Vatandaş dinini, diyanetini okuyarak öğrenirse, camileri dolduran cemaat her anlatılanı yutmayan bir cemaat olursa, vatandaş anadan, babadan mirasyedi gibi davranmazsa bugünün din görevlisi elini kolunu sallayarak ona hutbe okuyamaz, vaaz edemez. Müftü fetva veremez. Şunu iftiharla söyleyebilirim: Bugün ilahiyat fakültelerinde akademik kariyer yapmış çok saygın bilim adamlarımız yetişmektedir. Bu hocalarımız bugün ekranlarda, gazetelerde dinimizi anlatmaktadırlar. Kırk-elli yıl öncesiyle kıyasladığımızda mukayesenin bile çatlayacağı bir noktada olduğumuz görülür.

Halk müftülükten neler talep ediyor?

Din adamının halkı aydınlatırken ağzından çıkan herşey dini ve ilmi olmalıdır. Zamanın şartlarına göre dinin hükümlerini en iyi şekilde hazmederek, özümseyerek, günün atmosferi çerçevesinde halka doğrudan sunan kişidir din adamı. Bugünün din adamı anlattığı tüm hakikatları kendi hayatında da yaşayan kişidir. Çoğu zaman arkadaşlarıma 'Birşey anlatmaya çalışırken kaş yapacağım derken göz çıkartırsınız. Gelin, şu anlatacaklarınızı anlatmadan önce bir yaşayın. Kendi hayatınızda uygulayın. Sükutunuzla da çok hizmet etmiş olursunuz.' diyorum. Çünkü bizim milletimiz yeri gelince bakışlarıyla konuşur.

Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma anlayışı halk arasında çok yaygın.

Ben buna katılmıyorum. Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma bir maskaralıktır. Nasıl bir hocadır ki o hoca, dediği yapılır, yaptığı yapılmaz. Öyle bir hoca nasıl böyle bir makamı işgal eder. Anında infaz edip, aşağı indirmek lazım o hocayı.

Halkın talepleri...

Halkın taleplerini şöyle sıralayabilirim. Camiler temiz olsun. Görevliler dakik olsunlar. Hocalar vermiş oldukları hizmet karşısında dinin izzetine yakışmayacak bir istekte bulunmasınlar. Din adamları hutbelerinde ve vaazlarında şahsiyet yapmasınlar. Hele hele siyasetin kendisi değil, kokusu bile camilere girmesin. Vatandaş bu konuda çok hassas. Aslında bu konuda dinin kendisi çok hassas. Camiye her türlü vatandaş gelecek. Şu partili gelecek, bu partili gelecek. Şu mezhepten gelecek, bu mezhepten gelecek. Cami Allah'ın evidir. Orada kimlik kontrolü yoktur. Sınıf, statü farkı yok. Cami eşitliğin harman olduğu, her türlü rütbenin ve yetkinin kaldırıldığı dünyadaki tek yerdir. Halk, bu espirinin camilere sürekli hakim olmasını istiyor. Bunu istiyor. Bir de vatandaş imamın, müftünün acı günlerinde yanında olmasını ister.

Bunlar halkın genel talepleri. Özel talepler neler? Vatandaşlar manevi dünyalarıyla ilgili ne gibi talep ya da şikayetlerde bulunuyorlar?

Vatandaşlar müftülüğe daha çok dini açıdan tereddüt ettiği konuları sorarlar. Şöyle yapıyorum doğru mu, böyle yapıyorum doğru mu, diye. Türkiye'de vatandaşla dinimiz arasında karanlık bir kaos var. Dini ilimlerle uğraşan insanlarımızı kastetmiyorum. Herkesin çok rahatlıkla konuştuğu tek mesele vardır. O da dindir. Herkes tıp, biyoloji, sanat hakkında konuşmaz, ben bu işlerden anlamam, benim yetki alanıma girmez der, ama din hakkında konuşabilir. Din konusunda aynı duyarlılığı göstermez. Adam, ilahiyat okumuştur, konuşur. Hocadır konuşur. Hocayı görmüştür yine konuşur. Gazeteden din öğrenmiştir konuşur. Dedesi, ebesi hocadır, o da konuşur. Herkes dini konuşunca ne olur? Bir sürü din çıkar. Memleketimiz böylesi bir talihsizliğin girdabında. Dini bilenlere bıraksalar ne güzel olur.

Ramazan ayında halkın dini hassasiyeti biraz daha artıyor. Ramazanla ilgili neler yaptınız?

Bütün camilerde hatm-i şerif okunuyor. Belli camilerde teravih ve öğlen namazlarından önce vaaz veriliyor. Ramazan ayı boyunca dini sorulara cevap vermek üzere danışma servisini hizmete koyduk. İstanbul'un yoğun trafiği nedeniyle halk teravih namazına yetişemediği için yatsı ezanının vaktini normal vakitten yarım saat daha ileriye aldık. Bazı camilerimiz mahyalarla süslendi. Ramazanda camilerimiz yoğun şekilde ziyaret ediliyor. Özellikle büyük camilerimizin temiz tutulması için bazı önlemler aldık. Eminönü Belediyesi'nin katkılarıyla Yenicami, Sultanahmet ve Süleymaniye camilerine poşet uygulaması getirdik. Ramazanda iftar yemeği veren kurumların iftar yemeklerine İstanbul'da misafir olarak eğitim gören soydaş gençlerimizin katkılarını sağladık.

Ramazanın ilk günü halk Oruçbaba gibi bazı ziyaret mekanlarına akın etti. Buralarda yaşanan görüntülerin dinle bir ilgisi var mı?

Yahya Kemal'e sormuşlar. 'Üstad! İstanbul'un nüfusu ne kadar?'. 'Seksen milyon' cevabını vermiş. 'Nasıl olur?' demişler. 'Biz ölülerimizi, Karacaahmet'tekileri de sayarız. Biz hep beraber yaşarız' demiş. İstanbul, manevi yıldızların, alimlerin, hocaların, şeyhülislamların, şehidlerin, gazilerin, kumandanların mefdun bulunduğu bir yer. Bizim insanımız her zaman, özellikle de Ramazan'da bu ziyaret yerlerine gidip, dua ederler. Bunlara tapmazlar. Onlara yalvarmazlar. Ölülerden medet ummazlar. Ölülerden birşey istemezler. Dinin emri budur. Kabir ziyareti sünnettir. Ama bazen bu yerlerde ne dinimizin tasvip ettiği ne de ahlakımızda olan bazı görüntüler oluşuyor. Bunları gördükçe ben de üzülüyorum. Şeker, helva dağıtmalar, taş yapıştırmalar, çul, çaput bağlamalar, ölüden medet ummalar. Bunlar çok saçma ve yanlış. Din bunlara izin vermiyor.

Müftülük olarak bu yanlış uygulamaların önüne geçmek için ne yapıyorsunuz?

Bu konuda bizi ilgisizlikle itham edenlere şunu söylemek istiyorum. Bizim bu konuda dilimiz şişmiş durumda. Vatandaş biraz dinini bilse bunları yapmayacak. Dini bilmek yerine anadan babadan mirasyedi gibi yanlışları sürdürüyor. Camilerde sürekli ikaz yapıyoruz. El ilanları dağıtıyoruz. Ziyaret yerlerine yazılar asıyoruz.

İşi o kadar ilerletmişler ki okunmuş Yasin, okunmuş hatim bile satıyorlar. Ziyaret mekanları dinsel rant alanlarına dönüşmüş.

Siz, bir imamın, bir müftünün, bir din görevlisinin ya da aklıbaşında bir din bilgininin buralara gidin şöyle yapın dediğini duydunuz mu? İslam kaynaklarında böyle şeyler var mı? Bakın, gidin diyen de yok kitapta da yok. Fakat vatandaşın vazgeçemediği hurafeleri var. Tevfik Fikret'in dediği gibi: 'Putunu kendi yapar, kendi tapar.' Halkımızı dini açıdan uyarıyorum: Bunlar yanlış, günah, haram, hatta şirk (Allah'a eş koşmak). Yasin satın alınmaz, hatim parayla okutulmaz. Bu mekanlarda kendiliğinden bir mafya oluşmuş. Neden oluşuyor? Tek bir nedeni var: Cehalet. Buralara gidin ama İslam'ın yanlış gördüğü şeyleri yapmayın. Bu hurafeler oluyor diye buralara gitmeyi yasaklamak yanlış olur.

Ramazanla birlikte müthiş bir israf yaşanıyor. Ramazanla israf kavramlarının yanyana gelmesi üzücü değil mi?

İsraf haramdır. Ramazan ayında israf anlaşılacak gibi değil. Normal zamanda da yanlış, ancak dini duyguların arttığı bir ayda Müslüman halkın israfa düşmesi izah edilecek gibi değil. Haram olan israfın rahmet ayı Ramazanda ayyuka çıkması, cinnetten başka birşey değil bence.

KISA ÖZGEÇMİŞ

1948 Erzincan doğumlu. 31 yıldır Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev yapıyor. Erzurum Yüksek İslam Enstitüsü mezunu. 31 yıllık hizmet hayatı süresince birçok il ve ilçede müftülük ve vaizlik yaptı. En uzun görev yaptığı iller ise Bolu ve Ankara. Necati Tayyar Taş, Diyarbakır Müftülüğü de yaptı. Ekim ayında Ankara Müftüsü'yken İstanbul'a tayin olan Tayyar Taş, evli ve üç çocuk babası.

RAKAMLARLA İSTANBUL MÜFTÜLÜĞÜ

İstanbul'un tüm ilçelerinde teşkilatlı olan İstanbul Müftülüğü'nün personel sayısı 3684. İstanbul'da bulunan cami sayısı ise 1939. 1039 camide ise kadro boşluğu bulunuyor. İstanbul'da 113'ü erkek, 240'ı bayan, 46'sı da hafızlığa çalışılan Kuran kursu olmak üzere toplam 399 kurs bulunuyor. Bu kursalarda 1549 eğitimci görev yapıyor. Kuran Kurslarının 111'i yatılı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!