Moulin Rouge artık turistlere ilk günlerdeki atmosferinin soluk bir rüyasını satıyor. Düşünün, bir zamanlar bohem sanatçıların ya da bir gecelik çılgınlık yapmak isteyenlerin gittiği, özgürlüğün sembolü olan bu müzikhole girmek için bugün ‘‘uygun bir kılık’’ şart koşuluyor. 1893'te Sokaklardaki Ahlaksızlığa Karşı Protesto Derneği'nin bir şovunu ‘‘tahammül edilmez bir rezalet’’ olarak tanımladığı Moulin Rouge'a bugün blue-jean'le girmek bile yasak! Ve bir zamanlar Toulouse Lautrec'in müesseseye borç yazdırarak ucuz şarap içtiği müzikholde bir gece
yemek yeyip şov seyretmek, en ucuz tarifeyle 899 Frank'a yani 190 milyon liraya patlıyor!Bugün Moulin Rouge Müzikholü'nde bir gece geçirmek isteyenler, üç mönüden birini seçmek zorunda. French Cancan (820 Frank), Toulouse Lautrec (920 Frank) ya da Belle Epoque (1020 Frank). Mönülere takılan bu isimler, Moulin Rouge'un eğlence tarihine geçmesini sağlayan ipuçlarını veriyor bize.En pahalı mönüden başlayalım: Belle Epoque, yani Güzel Devir. Gerçekten güzel bir devirdi. 19'uncu yüzyıldan 20'inci yüzyıla geçerken, yaşama sevinci, kaygısızlık, uçarılık, Paris'in havasına sinmişti. Paris de o zamanlar şimdiki New York gibi dünya başkentiydi. Sanayideki patlama, ilerlemeye duyulan katkısız iman, insanlığı çok güzel günlerin beklediği inancı, sınıflar arasındaki duvarların incelmesi, en önemlisi de popüler kültürün itibar kazanması, bu devrin en önemli özellikleriydi. Sanatta da katı kuralları dinamitleyen özgür bir fantezi dünyası doğuyordu. Gustave Eiffel'in demir kulesini yaptığı, Lumiere Kardeşlerin ilk sinematografi seansını düzenlediği yıllardı bunlar. İşte o devirde, 6 Ekim 1889'da bir pazar günü kapılarını açtı Moulin Rouge. Müzikholün sembolü olan kırmızı değirmenin, Montmartre tepesinin tarihiyle ilişkisi vardı. 17. yüzyılda bu tepe, değirmenlerle doluydu. O çağda bir İtalyan şairi Montmartre değirmenlerini ‘‘Parislilerin kafası kadar hızla dönüyor’’ diye tarif etmişti. Bu tarif, yıllar sonra bohem sanatçıların ve Moulin Rouge'un semti haline gelen Montmartre'daki havaya da uygun düşüyordu. Herşey havai ve başdöndürücüydü.FİLİN KARNINDA NE VAR?İnsanlar koşarak bu çarpıcı mekanı görmeye geldiler: Aynalarla dolu dev bir dans pisti, bir galeri, bir de park. Müzikholün önünde yer alan ve bugün yerinde yeller esen bu parkta büyük bir fil heykeli vardı. Bir Frank ödeyen her erkek, filin bacaklarının birinin içindeki döner merdivenden yukarı, hayvanın karnına tırmanıyor ve orada özel bir dans gösterisi seyrediyordu. Kadınların filin içine girmesi yasaktı. Onlar parkta kiralık eşeklere binip eğleniyorlardı...Mekanın sahipleri Joseph Oller ve Charles Zidler, çok iddialıydılar. Moulin Rouge, müzikhollerin kraliçesi, müzik ve dansın tapınağı olacaktı. Radyo, televizyon ve sinemanın olmadığı bir dünyada iki zeki girişimcinin sunduğu formül, bu iddiaları boşa çıkarmadı. En zengin burjuvalardan, en asil beyzadelerden kasketli serserilere, biraz para biriktirmiş işçilere kadar her sınıftan insan Moulin Rouge'a koştu.MİNNACIK RESSAMŞimdi gelelim ikinci mönüye, yani Toulouse Lautrec'e. İlk günlerinde Moulin Rouge'un bir müdavimi vardı. Henri de Toulouse Lautrec adında miniminnacık bir beyefendi (bir bohem, ama yine de bir asilzade) her akşam en yakın iki dostuyla, yani bir şişe şarap ve bir defterle Moulin Rouge'da hazır ve nazırdı. Dansçıların hareketlerini, mimiklerini, alkışlayan güruhun içkiden kızarmış yüzlerini, o çılgın anların neşesini kağıdın üzerinde hızla oynayan kalemiyle ölümsüzleştirdi. Sıra üçüncü mönüde: French Cancan, yani Fransız Kankanı, Moulin Rouge açıldıktan bir süre sonra Paris'i kasıp kavurdu. Kankan, dedikodu demekti. Fransız dedikodusu ise, erkeklerin başını döndüren, bacakların art arda havaya fırlatıldığı müthiş bir dans gösterisiydi. Paris Eğlenceleri Rehberi'nin 1898 baskısında kankan kızları şöyle tanıtılıyordu: ‘‘İlahi Paris gürültüsüyle danseden bir genç kız ordusu... Bacaklarını havaya atarken ortaya koydukları bedensel esneklik, en az aynı derecede bir ahlaki esneklikten söz etmemizi sağlıyor...’’Moulin Rouge'un ‘‘kızları’’ daha ilk günlerde starlar yetiştirmeye başladılar. La Goulue adındaki kankancı kız bunların en meşhuruydu. Toulouse Lautrec resimlerinde şöhrete kavuşturdu.PIAFF MONTAND'A KÖPÜRÜYORMoulin Rouge, bir süre sonra operetin, özellikle de Offenbach'ın müziğinin tapınağı haline geldi. Halk katında bu müzik ve ona eşlik eden danslara duyulan ilgiyi, bugünün pop müziği ve kliplerinin yarattığı fırtınayla kıyaslayabiliriz. Felekten bir gece çalmak isteyenler, Moulin Rouge'a koşuyor, ‘‘Mısır Rüyası’’, ‘‘Asmaların Kızı’’, ‘‘Sus Beni Çıldırtıyorsun’’ gibi isimler taşıyan baştan çıkarıcı şovları izliyordu. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Fransız tiyatro ve sinemasının gelecekteki yıldızlarından çoğu, Moulin Rouge'da bir tür staj yaparak sahne dünyasına adım atmaktaydı. İki savaş arasında bunların en ünlüsü Jean Gabin'di.II. Dünya Savaşı'ndan hemen sonra, ünlü şarkıcı Edith Piaff, Moulin Rouge'da unutulmaz bir şova çıktı. Ama çok sinirliydi. Çünkü şovun ilk bölümünde kovboy kılığında, bozuk şiveli genç bir delikanlının da onunla birlikte sahneye çıkmasını şart koşmuşlardı. ‘‘Bu Yves Montand denilen çocuk’’ diye köpürdü kuliste, ‘‘Marsilyalı bir taşra şarkıcısından başka bir şey değil! Bayağılığın daniskası!’’ Ellili yıllarda aralarında Charles Aznavour'un da bulunduğu bir çok şöhretin ilk yıllarına damgasını vurdu Moulin Rouge. 1988'de yüzüncü yıldönümünü, dünyanın her yerinden ünlü konuklarla kutladı.Nicole Kidman şarkı söylüyorMoulin Rouge en az 9 filme konu oldu. İkisi büyük başarı kazandı. Birincisi, 1953'te John Huston'ın ‘‘Moulin Rouge’’ adlı filmiydi. Bu filmde Jose Ferrer Toulouse Lautrec rolündeydi. 1960'da Shirley MacLaine, Frank Sinatra, Maurice Chevalier ve Louis Jourdan'ın oynadığı ‘‘Can-Can’’ adlı
film ise sinema tarihinin unutulmazları arasında yer alıyor. Dün gösterime giren Baz Luhrmann yönetimindeki ‘‘Moulin Rouge’’ filmi, müzikholün en gözde olduÄŸu yıllarda geçiyor. Ä°dealist yazar Christian (Ewan McGregor), aşık olduÄŸu rövü yıldızı Satine'i (Nicole Kidman) bataklıktan kurtarabileceÄŸine inanıyor. Oysa zgin ve güçlü Monroth Dükü, prodüksiyona para yatırarak müzikholün sahibi Zindler'den Satine'i satın almış... Filmin asıl önemli yönü, müzikleri. Müzik direktörlüğünü Marius DeVries üstlenmiÅŸ. Björk'ün ve Massive Attack'ın bazı albümlerinin yapımcılığını da üstlenen Marius DeVries, yönetmen Baz Luhrman'la daha önce ‘‘Romeo Juliet’’ filminde de çalışmış. Türkiye'de piyasaya çıkan Moulin Rouge albümünde Christina Aguilera, Pink, David Bowie, Massive Attack'ın yeni ÅŸarkıları var. Albümden çıkan ilk single ‘‘Lady Marmalade’’, 2001 MTV Yılın En Ä°yi Video ödülünü aldı. Ãœnlü Avustralyalı oyuncu Nicole Kidman'ı ÅŸarkı söylerken ve dans ederken seyretmek de ayrı bir keyif. Kidman'ın söylediÄŸi ÅŸarkılardan ‘‘Come What May’’, üçüncü single olarak piyasaya çıktı. Kidman bu ÅŸarkıyı oyun arkadaşı Ewan McGregor ile birlikte seslendiriyor.Â
button