Bu köşeler babamızın malı mıdır

Güncelleme Tarihi:

Bu köşeler babamızın malı mıdır
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 26, 2001 00:00

Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği görevimde 11'inci yılımı doldurdum. Uzun süreden beri kafamda şöyle bir soruyu tartışmaya açma fikri vardı:‘‘Gazetelerde köşe yazarlarına ayrılan bölümler, onların kendi malı mıdır?’’Yoksa ‘‘gazetenin doğal bir parçası mı?’’KOMPLOCULARA FIRSATBöyle bir soruyu yüksek sesle telaffuz etmenin bile ne kadar riskli bir şey olduğunu biliyorum.Müptezel komplocuların, ‘‘Muhtemel bir sansüre teorik temel hazırlanıyor’’ yorumlarını daha şimdiden işitiyorum.Ama 11 yılını bu mevkide geçiren bir insanın artık bunu sorması gerektiği inancını taşıyorum.O nedenle bu riski göze alarak bu konuyu açıyorum.Önceki gün Gazeteciler Cemiyeti'nin Dolmabahçe Sarayı bahçesinde düzenlediği 24 Temmuz gecesindeydim.Cemiyet, gazetemizin sahibi Aydın Doğan'a meslekte 20 yılını doldurması dolayısıyla bir plaket verecekti.Plaketi onun adına ben aldım.Bu arada genç gazeteciler yanıma gelip, ‘‘Türk basınında sansür var mı’’ diye sordular.Onlarla sohbet ederken, uzun süreden beri kafamı kurcalayan bu konuyu da ilk defa açtım.Genç gazetecilere şu soruyu sordum:‘‘Bir köşe yazarı düşünün. Birini kafaya takmış. Durmadan hakaret ediyor, o kişi hakkında durmadan temelsiz yazılar yazıyor, iftiralar atıyor. Şimdi bir genel yayın yönetmeni bu yazara müdahale ederse, sansür mü uygulamış olur?’’Bu soru basınımızın geleceği açısından çok büyük önem taşıyor.Çünkü dünyanın başka hiçbir ülkesinde, bizimki kadar çok köşe yazarı yok.ŞİKÁYETÇİ DEĞİLİMSakın ola ki, bundan şikáyetçi olduğumu sanmayın.Çünkü ben birçok köşe yazarının, Türk basınına müthiş bir renklilik ve canlılık getirdiğine inanıyorum.Ayrıca son yıllarda, köşe yazısının siyasetin dar kulvarlarından kurtarılmasında da bunun büyük etkisi olduğunu düşünüyorum.Ama bu özelliğinin, Türk basınına aynı zamanda müthiş bir keyfi uygulama ve haksızlık iklimi getirdiğini de görüyorum. Özellikle de siyasi yazarların bir bölümünde bunu gözlüyor ve rahatsız oluyorum.MALIMIZ DEĞİLİtiraf edeyim ki, ortada, artık kendimizin de dokunmakta zorluk çektiği inanılmaz bir tabu var.Bu gazetecilik türü, dev bir ‘‘köşe Buda'sı’’ haline geldi.Şimdi o köşelerde yapılan haksızlıklara, atılan iftiralara, edilen hakaretlere dokunulmaya kalkılsa, anında ‘‘sansürcü’’ suçlaması başlıyor.Oysa haberlerde hukuka ne kadar saygılı olmak zorundaysak, köşe yazılarında da aynı duyarlığı göstermek zorundayız.O nedenle hepimiz şu soruya samimi bir cevap aramak zorundayız:‘‘Köşe yazarının yalan yazma, iftira atma, hakaret etme hakkı var mıdır?’’İkinci bir soru:Bunu alışkanlık haline getirmiş bir köşe yazarına müdahale sansür sayılır mı?Ben bir gazete yöneticisi ve köşe yazarı olarak, samimiyetle şuna inanıyorum.‘‘Bu köşeler babamızın malı değildir.’’Gazetenin ayrılmaz bir parçasıdır ve bizlere belli kurallara riayet etme şartıyla verilmiştir.Bu köşelerde fikirlerimizi serbestçe açıklayabiliriz. Yorumlar yapabiliriz. Ama başkalarına hakaret etme, iftira etme hakkımız kesinlikle yoktur.Köşe yazarlığını, kimsenin dokunamadığı, dokunamayacağı ‘‘köşe Buda'ları’’, ‘‘köşe peygamberleri’’ haline getirmeye de hakkımız yok.Gazetecilik sadece ‘‘haber verme ve eleştiri yapma’’ hakkını kullanmak değildir.Aynı zamanda verilen haberin ve yapılan yorumun ‘‘sorumluluğunu taşıma’’ mesleğidir.Dün başyazarımız Oktay Ekşi'ye böyle bir yazı yazmayı düşündüğümü söyledim.BAŞYAZARIN CEVABIVerdiği cevap şu oldu:‘‘Geç kalmış bir yazı olur.’’ Ben de ‘‘Geç de olsa birilerinin bu cesareti gösterip, bunları söylemesi gerekir’’ cevabını verdim.Mayınlı bir alana girdim, biliyorum.Ama ne yapayım, kendimi tutamadım.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!