Bu balıklar yedi canlı

Güncelleme Tarihi:

Bu balıklar yedi canlı
Oluşturulma Tarihi: Ocak 04, 1999 00:00

Uzun zaman ölü deniz olan Haliç yeniden canlanıyor, ama henüz mücadelenin başındayız.Galata Köprüsü'nde yıllar sonra ilk kez bir pisi balığı tutan balıkçı oltasındakini görünce korktu! Bu da neyin nesiydi? Haliç'in suyunu aylardır inceleyen İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü, iyiye doğru gidişten bu olay sayesinde emin oldu....Haliç'te son üç aydan bu yana balıklar yeniden görülmeye başladı. Artık balıkçıların çaparisine sadece istavrit ve izmarit değil çinekop ve palamut da takılıyor. Haliç'i bir buçuk yıldır düzenli olarak izleyen İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü uzmanlarının hazırladığı raporda da suyun kalitesindeki olumlu değişime işaret ediliyor. 21 Mart 1997'de Büyükşehir Belediyesi tarafından başlatılan temizleme çalışmaları sonucunda canlı ortamının yeniden oluştuğu anlaşıldı. Evliya Çelebi, ‘‘Hasköy'de denizden, adına istiridye denilen ve içki içenlerin pek sevdiği bir deniz hayvanı çıkar'' diyerek Haliç'in bereketini anlatıyordu. Yüzyıllar sonra bile bu durum değişmemişti. Otuz-kırk yıl öncesine kadar Haliç'te kılıç, pisi, palamut, torik, sardalya, uskumru gibi çeşit çeşit balık cirit atardı. Hatta bu iç denizimizde karides, ahtapot ve pavurya gibi deniz ürünlerine sıkça rastlanırdı. Sanayi gelince...Mimar Yılmaz Kuyumcu, Haliç çevresinin Osmanlı'nın ilk döneminden itibaren manüfaktür üretiminin daha sonra da endüstrinin merkezi durumunda olduğunu söylüyor: ‘‘Dünyanın tüm büyük kıyı kentlerinde sanayi tersanelerin çevresinde gelişir. Özellikle 19. yüzyılın ortalarından itibaren İstanbul'da da benzeri bir durum yaşandı. Ama asıl patlama 1940'lı yıllardan sonra oldu. O tarihlerde kontrol edilip sanayi Haliç dışına yönlendirilmiş olsaydı, bu denli büyük bir doğa katliamıyla karşılaşmamış olurduk.''Haliç'in temizlenmesi için faaliyet gösteren Haliç Fener Gönüllüleri Derneği Başkan Yardımcısı Mustafa Ünal, suyu kirletenlere çok kızgın: ‘‘Bir takım işadamları, çevreyi kirletmemeleri konusunda uyarı geldi mi hemen celalleniyorlar. Aynı işadamları, 'Eğer arıtma tesisi kurarsak maliyetler artar ve dış piyasada rekabet şansımız azalır. Siz bizim vatana döviz kazandırmamızı engellemeye çalışıyorsunuz' diyorlar. Oysa vatan, ağaçsız toprak, zehirli su, kirli hava değildir. Vahşice doğayı tahrip eden işadamlarımız zımni olarak bir nevi vatana ihanet suçu işlediklerinin farkında değiller...''Kuyumcu'ya göre, dere havzalarının sanayiye açılması ikinci büyük yanlış: ‘‘Siyasi irade olursa problemler hızla çözülür ve dere havzalarıyla Haliç yeniden eski güzel günlerine kavuşur. Haliç ve civarının tıpkı Boğaziçi gibi özel bir kanunla koruma altına alınması gerekiyor. Hasköy, Sütlüce, Fener, Balat, Ayvansaray, Ayakapı ve Cibali gibi Haliç'i gören semtlerde tek bir yeni binanın yapımına izin verilmemeli. Belediye yöneticileri de kent suçu işlememeli.''Aynalı sazanlar...54 yaşındaki Balatlı balıkçı Rasim Kırlı, eskiden Haliç kıyılarında yüzlerce kayığın dolaştığını ama suyun kirlenmesiyle birlikte balıkçıların bölgeyi terkettiklerini söylüyor: ‘‘Sünnet Köprüsü'nün bu yanında deniz balıkları avlardık, köprüyü geçip dereye doğru yol aldığımızda suda aynalı sazanlar oynaşmaya başlardı'' diyor.65 yaşındaki Fenerli balıkçı Toto Memet lakaplı Mehmet Özdemir, Haliç'te dev kılıç balığı yakaladığı günleri yad ettikten sonra, geçtiğimiz bahardan itibaren balıkların yeniden ortaya çıktığını söylüyor:‘‘Ekim ayındaki akın sırasında birkaç saat içinde 12 büyük boy palamut yakaladık. Balık ortaya çıkınca gırgır tekneleri de görülmeye başladı. Köprülerin altından geçecek ebatlarda olan dört tekne birkaç günde bütün balığı toplayıp gitti. Biz istiyoruz ki balık üresin, yerleşsin.'' Toto Memet, balıkların tersanelerin bulunduğu noktadan ileri gidemediğini ekliyor. Kayıklarının altındaki kalın yağ ve zift tabakasını gösteriyor:‘‘İşte bunlar karşıdaki tersanelerin armağanı. Denizin üstünde tersanelerin yarattığı bir parmak kalınlığında kirlilik var, altı ise temiz.'' Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma Daire Başkanı Mustafa Öztürk'e göre ise, dere havzalarındaki kimya tesisleri tersanelerden daha büyük bir tehdit oluşturuyor:‘‘Bu fabrikalar çok güvenli bir bölgede bulunmuyor. Dere yatağını doldurmuşlar. Her yağmurdan sonra sellere maruz kalan bu işletmelerden birindeki bir çatlak felakete neden olabilir. Fabrikaların birinden sızıntı olması durumunda, bırakın Haliç'i Marmara'da bile yaşam ortadan kalkar. Toprak doldurularak elde edilen araziler derelere yeniden kazandırılmalı. İşgaller kalkmalı. Devlet malına sahip olmazsa halkın canına da tabiata da sahip olamaz.''Pisi balığını görünce anladıkHaliç'i tarayan İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Entitüsü'nden Doç. Dr. Erdoğan Okuş ile Haliç'in son durumu hakkında konuştuk.Haliç'teki gelişmeleri ne zamandan bu yana izliyorsunuz?Çamur tarama işlemleri Mart 1997'de başladı. Biz de hazirandan itibaren Haliç'i izlemeye başladık. Çamurlar temizlendiğinde hidrojen sülfür ve metan gazında hissedilir bir azalma olduğunda umutlandık.Nasıl izliyorsunuz?Galata Köprüsü, Galata-Unkapanı orta noktası, Unkapanı çıkışı, Kasımpaşa İskelesi önü, Taşkızak Tersanesi önü, Balat, Valide Sultan Köprüsü (Eski Galata Köprüsü), ve Eyüp'te toplam sekiz istasyon kurduk. Düzenli aralıklarla aldığımız su örneklerini okulumuzun laboratuarında tahlil etmeye başladık.Değişiklik ne zaman ortaya çıktı?Aldığımız numuneler üzerinden canlı yaşamının durumunu izleme olanağımız vardı. Fakat değişimdeki ilk ciddi ipucunu laboratuar ortamında değil Galata Köprüsü üzerinde tespit ettik. Okulumuzda görevli bir akademisyen arkadaşımız, bu yılın Mayıs ayında Galata Köprüsü'nden geçerken oltayla balık yakalayanlardan birinin iğnesine bir pisi balığının takıldığını görmüş. Uzun yıllardan beri Haliç civarlarında bu balıktan çıkmadığı için balıkçi korkuyla incelemeye başlamış hayvanı. Arkadaşımız balıkçıya, oltasındakinin iyi cins bir balık olduğunu ve temiz sularda yaşadığını söylemiş. Gelip bize anlattığında çok heyecanlandık ve balıkları da izlemeye aldık.Suyun kalitesindeki değişimi nasıl izlediniz?Temmuz 1997'de Kasımpaşa önündeki istasyonumuzda ilk önemli bulguları elde ettik. Kolektörler bağlanmadan ve çamur taranmadan önce atıksular tam bu noktadan denize veriliyordu. Öyle ki burada bir çamur adası meydana gelmiş, su simsiyah olmuştu. Ama kolektörler devreye girince durum değişti. 30 cm çapında metal ya da ahşaptan bir ölçüm aletimiz var. Onu denize indirdik ve iki metre dibi görebildik. Bu bizim için bir süprizdi. Çünkü, böyle kısa zamanda bu denli derinliği görebileceğimizi doğrusu tahmin edemiyorduk. Aslında su ortamında yapı çok dinamik. Ama biliyorsunuz daha önceleri Haliç'te çok ilerilere gitmek mümkün değildi. Özellikle Valide Sultan Köprüsü'nden sonrası adeta kapanmış durumdaydı. Biz o dönemde daha ilerilerde yapacağımız incelemeler için, dip derinliği bir metreyi aşmayan özel bir motor aldık. Buna rağmen tekne zorlanıyordu. Fakat şimdi, Haliç Adaları'na kadar istasyonlar kurarak çalışabiliyoruz.Eski Galata Köprüsü'nün Hasköy-Balat arasına taşınması hata mıyıdı?Bizim için hala en önemli sorun Valide Sultan Köprüsü'dür. Haliç temizleniyor denilip bu köprünün Hasköy'e taşınması çok büyük bir yanlıştı. Boğaz'da iki farklı ve dinamik akıntı var. Boğaz, yüzeyden Karadeniz akıntısı, dipten ise Akdeniz akıntısına maruz kalıyor ki bu çok büyük bir doğal fırsattır. Dubalı köprüler olmazdan önce bu iki akıntı da Kağıthane Deresi havzasına kadar ulaşıyordu. Haliç'te organik yaşamın yeniden oluşumunu sağlayacak en önemli faktör olan bu akıntıları biz şimdi üç noktadan dumura uğratmış durumdayız: Birincisi dubalı Unkapanı Atatürk Köprüsü, ikincisi Taşkızak ve Camialtı tersaneleri, üçüncü ve en önemlisi ise Valide Sultan köprüsü. Köprüdeki dubalar iç Haliç'e akıntıların girmesini engelliyor. Bu köprünün Haliç'ten mutlaka ve en kısa zamanda taşınması lazım. O nokt
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!