Bir ülkenin dışiÅŸlerini yönetmek bir erkeÄŸi idare etmekten daha kolay

Güncelleme Tarihi:

Bir ülkenin dışişlerini yönetmek bir erkeği idare etmekten daha kolay
Oluşturulma Tarihi: Kasım 02, 2003 00:00

ABD'nin en yüksek makamına ulaÅŸan ilk kadın siyasetçi Madeleine Albright'a yeni yayınlanan kitabındaki samimiyetinden de cesaret alarak her ÅŸeyi sordum.Prag'da doÄŸdu. Adı Madlenka'ydı, sonra Madeleine oldu. 11 yaşında göçmen olarak Amerika'ya geldi. ABD'nin en yüksek makamına ulaÅŸan ilk kadın siyasetçi olma onurunu yaÅŸadı. Georgetown Ãœniversitesi'nde profesörlük yaptı. Hem siyasetçi, hem akademisyen. Aynı zamanda bir anne ve anneanne. Üç kız çocuÄŸu ve altı torun sahibi. Yeni yayınlanan otobiyografik kitabı ‘‘Madam Secretary: A memoir’’ Amerika'da hadise yarattı. Ä°ki gün önce de Garanti Bankası ve Capital Dergisi'nin davetlisi olarak Türkiye'deydi. Ben de onunla röportaj yapan dört ÅŸanslı gazeteciden biriydim...Son üç günümü tuÄŸla kitabınızı okumakla geçiriyorum. Hálá bitiremedim, Harry Potter'dan bile uzun ve ağır! Ama ÅŸunu itiraf etmem gerekiyor: OkuduÄŸum en çarpıcı otobiyografilerden biri. Cesaretinizden çok etkilendim. ‘‘İnsani açıklar’’ınızı bu kadar sergileyen bir kitap yazmayı nasıl becerdiniz?- Hayatım hakkında bir kitap yazacaksam, aksi mümkün deÄŸildi ki. Açık ve transparan olacaktım. Bu kitabı yazmamın iki nedeni vardı: Birincisi, ABD'nin ilk kadın DışiÅŸleri Bakanı olma görevi verilerek onurlandırılmış biri olmam. Ãœlkemin geleceÄŸiyle ilgili pek çok hayati kararın alınmasında rol oynadım. Neler olup bittiÄŸini yazmak benim tarihe borcumdu. Ama kiÅŸiliklerin de diplomasi ve siyaset alanında önemine inanan biriyim ben. Geldik ikinci gerekçeye: Ä°nsanların kiÅŸiliÄŸim hakkında da daha fazla bilgi sahibi olması gerekiyordu. Ben kimdim? Nereden gelmiÅŸtim? Background'um neydi? DışiÅŸlerine ne tür yenilikler getirmiÅŸtim? Nasıl bir hayat geçirmiÅŸtim? Bunları yazmak için kolları sıvayınca da, ÅŸeffaf olmaktan baÅŸka çareniz kalmıyor. Bu kitap sadece bir siyasetçinin meslek hayatını deÄŸil, aynı zamanda 11 yaşında ABD'ye gelmiÅŸ Çekoslovakya göçmeni bir kadının öyküsünü anlatıyor. Bence iyi bir kadın öyküsü...Yine de insanların çoÄŸu otobiyografilerini yazarken özel hayatlarının kendilerini üzen bölümlerini gizlerler. Oysa siz lisedeki flörtünüze kadar yazmışsınız. Pek yakışıklı bir gençmiÅŸ ve sizinle bir iddia üzerine çıkmış. Okulun en güzel kızı kendisiyle çıkabilmesi için ondan böylesine acımasız bir fedakarlık istemiÅŸ! Aynı ÅŸekilde eÅŸinizin sizi baÅŸka bir kadın için terk etmesini, yaÅŸadığınız bütün o çaresizliÄŸi de anlatmışsınız. Tüm bunları açıklamanın imajınıza zarar vereceÄŸini hiç düşünmediniz mi? Neticede dünyanın en güçlü kadınlarından birisiniz... Bu, biraz fazla ‘‘açık vermek’’ deÄŸil mi?- Hayır tam aksine. Åžunu anlatabilmek benim için çok önemliydi: Yeryüzündeki bütün güçlü figürler de neticede insan! Normal insanlar onlar. Ben de öyleyim. Ve bu tür ÅŸeyler hepimizin başına gelebiliyor. Mesele, hayatta başımıza ne felaket gelirse gelsin, üzerine geçebilmek ve yaÅŸamaya devam edebilmek...Hiç tereddüt etmediniz yani!- Hayır. Ä°nsanların büyük bir çoÄŸunluÄŸu benim çok güvenli ve güçlü biri olduÄŸumu zannediyordu. Hatta şöyle deÄŸerlendiriyorlardı: ‘‘O normal bir kadın deÄŸil!’’ Oysa gayet normalim. Bunu da göstermek istedim. Sizden farkım yok. Evet, bunlar bunlar benim de başıma geldi...TABÄ°Ä° KÄ° KISSINGER'INKÄ°TABINA BENZEMEYECEKBakanlık görevini hálá sürdürüyor olsaydınız da, kiÅŸisel tarihinizi bu kadar açık yazabilir miydiniz? Ya da daha genç olsaydınız...- Büyük bir ihtimalle yazamazdım. Zaten daha genç olsaydım yazdıklarım ilginç de olmazdı! Ama ben bu kitabı ‘‘Artık hayatımın sonuna geliyorum’’ mesajını vermek için yazmadım. Benim ülkemde bir bakanın bunları yazabilmesi olay yaratacak bir ÅŸey. Amerika'da da öyle oldu mu?- Medya çok ilgi gösterdi. En çok satanlar listesindeyim. Pek çok insan sizin gibi heyecanlandı, ÅŸaşırdı. E n'apalım dedim, bu normal bir DışiÅŸleri Bakanı otobiyografisi deÄŸil, çünkü ben de hiçbir zaman normal bir DışiÅŸleri Bakanı olmadım! Bir kere, ilk kadındım. Tabii ki Kissinger'ın kitabına filan benzemeyecek. Bu arada iki buçuk haftadır evimden ve ülkemden uzaktayım, tepkileri tam olarak bilmiyorum. Dönünce öğreneceÄŸim...Peki bir tür terapi oldu mu?- Kitabı yazmak mı? Bazen. Ama zordu aynı zamanda. Mesela, boÅŸanmamı mı yazıyorum? Sevimli olmuyor o zamanlara dönmek, olan biteni tekrar yaÅŸamak, hissetmek, kağıda dökmek. Bir de insanın hayatının bir kesiti, kitabın bir bölümü haline gelince, tüm o yaÅŸadıkların, acıların bir iÅŸ haline geliyor. Editörün ‘‘Şu kelimeyi kullanmak istediÄŸinden emin misin?’’ diyor, sen ‘‘Ne demek istiyorsun, o benim hayatım, tabii ki eminim’’ diyorsun. Tüm bunlar yaÅŸadıklarını o kadar somut bir iÅŸ haline getiriyor ki, terapi kısmı biraz uçup gidiyor...Eski eÅŸinizin tepkisi ne oldu?- Bilmiyorum... Birbirimizi görmüyoruz.Kızlarınız...- Bayıldılar...Otobiyografi yazmak, aynı zamanda hayatta bizi üzen insanlardan küçük küçük intikamlar almak mı?- Gabriel Garcia Marques bana kitabı yazarken bazı akıllar verdi. ‘‘Anılarını yazarken sakın öfkeli olma’’ dedi. ‘‘Ne kendine, ne baÅŸkalarına.’’ MüthiÅŸ faydalı bir tavsiyeydi. Flörtöz olmaM kariyerimde iÅŸe yaradıKitabınızı okurken ÅŸuna çok sevindim: En az benim kadar flörtöz bir tipsiniz! Peki bu flörtöz haliniz, mesleÄŸinizi icra ederken de iÅŸinize yaradı mı?- Kesinlikle evet! Öncelikle kadınım ben. Ve kadın olmak hoÅŸuma gidiyor. ErkekleÅŸmeye çalışan biri deÄŸilim. Flörtözlük, insan iliÅŸkilerinde fevkalade iÅŸimize yarıyor. Dahası kadın olmak büyük bir avantaj. Neden kullanmayalım?Siyasete giren kadınların erkekleÅŸtiÄŸi, kadın deÄŸerlerinden uzaklaÅŸtığı söylenir. Siz bu tehlikeyi nasıl bertaraf ettiniz?- Ben ÅŸuna karar vermiÅŸtim: BaÅŸarılı mı olmak istiyorum? O zaman kendimde olan bütün malzemeyi kullanacağım. Ä°nsani ve kadınsı bütün deÄŸerlerimi. Ä°nsanları dinleyeceÄŸim, onları anlamaya çalışacağım. Ama benim sert olduÄŸum zamanlar da oldu. Çünkü bir kadın, sert bir insan da olabilir aynı zamanda. Yani insanların şöyle bir yanılgıya düşmesini istemem: Kadınlar sadece flörtözdür. Hayır! Kadınlar her ÅŸeydir. Kadınlar gücü kullanamaz. Hayır! Kadınlar, pekala gücün ne anlama geldiÄŸini bilir ve kullanabilir. Bütün bunların karışımıdır kadınlar. Söylemek istediÄŸim ÅŸu, kadınlar her ÅŸeyi yapabilir. Sadece hepsini birarada yapamıyoruz. Ä°ÅŸin zor kısmı da bu zaten. Hayatınızı kompartımanlara ayırmanız gerekiyor...Siz ABD'nin ilk kadın DışiÅŸleri Bakanı'ydınız, peki ya boynuz kulağı geçerse ve ABD'nin bir kadın baÅŸkanı olursa... Kıskanır mısınız?- Kesinlikle hayır. Çünkü eÄŸer günün birinde bir kadın baÅŸkanımız olursa, ÅŸunu bilirim: Benim ilk kadın dışiÅŸleri bakanı olmuÅŸ olmam ona bu yolu açmıştır. Çünkü ben kadınların üstlenmesinin normal olmadığı bir iÅŸi üstlendim. Ve bunun pekala olabileceÄŸini gösterdim...kararlı, çalışkan ve hırslıyım Amerika'da bir göçmen olarak mı baÅŸarmak daha zor, bir kadın olarak mı?- Bence kadın olarak baÅŸarmak daha zor. ABD'de pek çok göçmen var, göçmenlik dediÄŸiniz ÅŸey, zamanlamayla da ilgili tabii. Ne zaman geldiÄŸinizle, ne kadar ABD'de yaÅŸadığınızla. Ama George Soros, Henry Kissinger gibi çok baÅŸarılı göçmenler var. Ne var ki çoÄŸunluÄŸu erkek! Åžunu söylemeye çalışıyorum, göçmen olsun olmasın, yüksek pozisyonlarda kadın çok yok. Pek siz nasıl baÅŸardınız? Çok hırslı olduÄŸunuz için mi? Yoksa çok zeki, becerikli, çalışkan biri olduÄŸunuz için mi? Aslında sizi tanımlayan sıfatları arıyorum...- Benim kariyerimde zikzaklar olmasına raÄŸmen tuhaf bir kararlılığım var. Kendimi tanımlamak için tek bir sıfat kullansam, bu galiba kararlı olurdu. Ve çalışkan. Ama insanların dışiÅŸleri bakanı olacağımı tahmin ettiÄŸimi sanmalarını istemem. Buna hiçbir zaman inanmadım. BaÅŸkan Clinton, ‘‘Benim dışiÅŸleri bakanım olur musun?’’ diyene kadar. Ben yaptığım iÅŸi, ki ne olduÄŸu çok da fark etmiyor, iyi yapmaya kararlı biriyim. Ve evet, hırslıyım. Ama benim ülkemde kadınlar için hırslı kelimesi kullanıldığında olumsuz çaÄŸrışımları oluyor. Hani erkekler hırslı olabilir, kadınlar olamaz ya. Ne alakası varsa...Hangisi daha zor: Üç çocuklu bir anne olmak mı, dışiÅŸleri bakanı olmak mı?- Üç çocuklu bir anne hep kendi başına ama bir dışiÅŸleri bakanına yardım eden çok! Ä°kisi de zor aslında. Ama ikisi de olaÄŸanüstü güzel. Yine de ÅŸunu da itiraf etmem gerekiyor: Kızlarım, hayatta başıma gelen en iyi ÅŸey!Peki hangisi daha kolay: Bir erkeÄŸi mi, bir ülkenin dışiÅŸlerini mi idare etmek?- Bir ülkenin dışiÅŸlerini yönetmek, bir erkeÄŸi idare etmekten daha kolay!MEÄžER BÃœYÃœKANNEM VE DEDEM TOPLAMA KAMPINDA ÖLDÃœRÃœLMÜŞBir insan günün birinde -ki bütün bir hayatını Hıristiyan olarak geçirmiÅŸken- büyükannesinin ve dedesinin toplama kampında öldürülmüş olduÄŸunu öğrenince ne hisseder? Bir kere farklı bir dine mensup olduÄŸunu keÅŸfediyor! Ve bu, yıllarca ondan saklanmış...- Ä°ki türlü baktım bu meseleye. Yahudi kökenimi öğrenmem benim için fevkalade ilginçti. Zaten yeteri kadar enteresan bir hayatım olmuÅŸtu, bu da bir artı olarak ekledi. Ama tabii toplama kampında hayatlarını kaybetmiÅŸ olmalarını öğrenmem beni çok sarstı. Her zaman Yahudiler'e yapılan soykırımı korkunç bulmuÅŸumdur. Ama bu duygum kiÅŸisel deÄŸildi. Öğrenince oldu. Ãœstelik çok mutlu bir dönemimde öğrendim bu gerçeÄŸi. DışiÅŸleri bakanı yeni olmuÅŸtum. Büyük üzüntüler, büyük mutluluklar ve büyük karmaÅŸalar yaÅŸadım. Çünkü öyle bir iÅŸe soyunmuÅŸtum ki, insanlar bunun altından kalkabileceÄŸimi düşünmüyordu. Ve benim dışiÅŸleri bakanı olabileceÄŸimi kanıtlamam gerekiyordu. Sanki olimpiyatlardasınız, ülkenizi temsil etmeniz gerekiyor, maraton koÅŸacaksınız. Elinize kocaman bir paket vermiÅŸler, ‘‘Aç’’ diyorlar, ‘‘Aç ama aynı zamanda koÅŸ.’’ Ben de koÅŸtum...ESKÄ° EŞİM, AÅžKINI YÃœZDE HESAPLARIYLA Ä°FADE EDÄ°YORDU: ‘ONU YÃœZDE 40 SENÄ° YÃœZDE 60 SEVÄ°YORUM’, ERTESÄ° GÃœN FÄ°KÄ°R DEĞİŞTÄ°RÄ°YORDU ‘YOK, ONU YÃœZDE 70 SENÄ° YÃœZDE 30’BoÅŸanma öncesi eski eÅŸinizle yaptığınız telefon konuÅŸmaları beni çok eÄŸlendirdi. Evden çekip gitmiÅŸ, artık hayatında sizden çok daha genç biri var. Ama kafası da hálá karışık. Ä°ki kadın arasında kalmış ÅŸaÅŸkın bir adam. AÅŸkı yüzde hesaplarıyla ifade ediyor. Ä°kide bir arıyor: ‘‘Düşünüyorum da onu yüzde 40, seni yüzde 60 seviyorum.’’ Ertesi gün oran deÄŸiÅŸiyor: ‘‘Yok, onu yüzde 70, seni yüzde 30 seviyorum.’’ Åžimdi de ben size soruyorum: Siz ÅŸu anda ona karşı yüzde kaç öfke, kayıtsızlık, üzüntü hissediyorsunuz?- Åžu açık ki, ben boÅŸanmak istemedim. Bu yüzden de öfkeliydim. Bunları yazarken de zorlandım. Ama ÅŸimdilerde ona dair hissettiÄŸim ÅŸey: Ãœzüntü. Ki böyle hissedebileceÄŸimi tahmin bile etmiyordum. O hayatındaki pek çok meseleyi çözememiÅŸ biridir. Sanırım ikimiz de deÄŸiÅŸtik. Ben evliliÄŸimizin başındaki insan deÄŸildim artık. Bu tür sorularla karşılaşınca da fark ediyorum ki ben onun için artık üzülüyorum...Yani nedir? Yüzde 80 üzüntü, yüzde 10 acıma, yüzde 10 kayıtsızlık mı?- Hayır, onun yaptığı gibi oranlarla söylemek istemem. Hiçbir kontağım yok artık onunla. Ama olan biteni açıkça yazmak benim için önemliydi. Zaten uyduramayacağım kadar tuhaf ÅŸeyler söyledi. Ä°ÅŸin acayip tarafı ben evliliÄŸimi o kadar çok kurtarmak istiyordum ki, bana o oranları söylediÄŸi zaman yine de umutlanıyordum: ‘‘Yüzde 100 o kadını seviyorum’’, ‘‘Yüzde 100 senden nefret ediyorum’’ demiyordu ki... Son derece patetik zamanlardı....Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!