BÄ°R SENDÄ°KACININ SULU EV YEMEKLERÄ° Timuçin Özel'in sulu yemekler piÅŸirip sattığı lokantasının adı "Öykü". Küçücük bir yer burası. Gerçekten de ÅŸu arka

Güncelleme Tarihi:

BİR SENDİKACININ SULU EV YEMEKLERİ Timuçin Özelin sulu yemekler pişirip sattığı lokantasının adı Öykü. Küçücük bir yer burası. Gerçekten de şu arka
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 28, 2000 00:00

BÄ°R SENDÄ°KACININ SULU EV YEMEKLERÄ° Timuçin Özel'in sulu yemekler piÅŸirip sattığı lokantasının adı "Öykü". Küçücük bir yer burası. Gerçekten de ÅŸu arka sokaklardaki, sabaha karşı çorba içilen minicik yerler gibi. Harvard'da 3.5 ay süren Trade union Programından mezun olan, A.B.D. 39'uncu baÅŸkanı Jimmy Carter'a mektup yazıp Amerika'ya V.I.P. olarak davet edilen ve 11 pasaport bitiren Timuçin Özel, 20 senelik sendikacılık hayatından sonra, ÅŸu anda Kızılay'da bir ara sokakta minicik bir yerde yemek piÅŸiriyor. Harb-Ä°ÅŸ'de ikinci baÅŸkanmış kendisi. Onunla biraz konuÅŸmak istiyorum. Bir hayatı yirmi dakikada anlatmasını istiyorum haince. Elinden geleni yapıyor benim için...Türkiye'de bir ilkokul mezunu olarak ÅŸaşırtıcı bir insan olan Timuçin Bey, 1983 senesinde Jimmy Carter'a yazdığı mektupta Türkiye'de sendikacılığın arezu edilen ÅŸekilde yapılmadığını, herkesin siyasete karıştığını söyleyecek kadar da açık sözlü. 1973'te Ä°srail'de sendikacılık ve kooperatifçilik üstüne eÄŸitim görmüş. Koleji de orada okumuÅŸ. CV.'sini bana uzatırken bilinsin istiyor. En azından bu dünyada bir kaç kiÅŸi onun ne kadar uÄŸraÅŸtığını bilsin istiyor. "Ä°stediÄŸinizi yazabilirsiniz" diyor bana. Hiç kimseden korkacak, hiç bir ÅŸeyi saklayacak hali kalmamış. IÅŸin tuhafı öfkeli bile deÄŸil onu tanımazlıktan gelen parti arkadaÅŸlarına. Evet o bir Harvard'lı! Tuhaf bir durum. Kendisine özentisiz bir son yazıldığını düşünen Mengen'li bir Harvard mezunu duruyor karşımda. C.V'si olan bir lokanta sahibi. "Chicken curry in a hurry" yemeÄŸinden bahsediyor, 60 senelik yaÅŸamının hiç bir anını unutmamaya, yaÅŸatmaya çalışıyor. Iyi bir insan olmak istiyor besbelli. Büyük ihtimalle de iyi bir insan. Timuçin Bey'in en sevdiÄŸi politikacı Ä°smail Cem.Timuçin Bey, devlet büyüklerinin çoÄŸunu tanıyor. "Ecevit beni çok iyi tanır" derken ne gururlanıyor bundan, ne de düştüğü durumdan utanıyor. Åževket Yılmaz'dan bahsediyor, Amerika eski baÅŸbakanından. Gözlüklerinin arkasından size bakarken korkuyorsunuz. Partisi DSP'nin onun adını bile unuttuÄŸunu, ANAP'a bir kere kart attığı halde her yıl ona bayram tebriÄŸi geldiÄŸini söylüyor. Bu hayatı görmek istemiyorsunuz. Dinlemek istemiyorsunuz fazla. Başınıza bir aÄŸrı giriyor. EmeÄŸin sömürüsü lafları, birlik beraberlikten söz eden sendika baÅŸkanları, sendika aÄŸaları, eski bir sendika filmi gözünüzün önünden silik silik geçiyor. HoÅŸlanmıyorsunuz bu durumdan. Sendikacılar hakkındaki önyargılarınıza sığınarak "o bir sendikacı" diyorsunuz içinizden. Ama o bir insan. Çalışmış, çabalamış, ailesinin iaÅŸesini temin etmiÅŸ... Dürüst bir insan üstelik. Devlet malı deniz diyememiÅŸ bir insan. Içi kaldırmamış bütün bunları. Timuçin Bey sendikadan saÄŸ ve sol ayrımı yüzünden istifa ettiÄŸini söylüyor. Cebinde sadece 13 milyon TL. varmış istifa ederken. Anlattığına göre hiç kimseyle takışmamış, kavga etmemiÅŸ. DiÄŸer sendikacıların nasıl rahat yaÅŸadığını soruyorum ona. "Çok kolay" diyor. "Bütün sendikacılar milyarlarla oynuyor. O kadar basit ki! Binayı boya badana yaparsın, üç ayda bir araba deÄŸiÅŸtirirsin, üç ayda bir kongre düzenlersin, üç kiÅŸi beÅŸ kiÅŸi gelir beÅŸ yüz kiÅŸi dersin olur biter. Oluyor bunlar." Bu dürüstlük mü onu bu hale getirmiÅŸ? "20 sene içeri kitlenen bir adam dışarı çıktığında ne olduÄŸunu bilmiyor. Saf bir insandım. Herkese kefil oldum" diyor Timuçin Bey. İçeri kitlenmiÅŸ Timuçin Bey. İçerilerde bir yerlerde mazisi. Onu tanımıyorum. GeçmiÅŸini de araÅŸtırmak istemiyorum açıkçası. BildiÄŸim, tanıdığım, dükkanın köşesinde bana çiçek getirirkenki haliyle kalsın istiyorum belleÄŸimde. Işçilerin ona otobüste yer verdiÄŸini ama sendikacıların selamını almaktan kaçındıklarını, düşene bir tekme de onların vurduÄŸunu da bilmek istemiyorum. Bunlar beni ilgilendirmiyor. Bir araÅŸtırmacı gazeteci ruhuna bürünüp hava atacak halim kalmıyor onunla konuÅŸtuktan sonra. Hayatının karelerini içime alıyorum istemeden, kurtulmak istiyorum hemen bu karelerden. Fakat hak veriyorum ona. Ne olursa olsun, ne yapmışsa yapsın hak veriyorum. Sendika aÄŸası olmadığı için, gözlerinin dolduÄŸunu gördüğüm için. Kimseye belli etmeden, biraz biraz gözlerinin dolduÄŸunu gördüğüm için "Bu kadar birikimi olan, bütün dünyayı gezen bir sendikacının sonu bu olmamalı... Işçileri için, memleketi için bu kadar mücadele veren bir insanın sonu bu olmamalı" diyor Timuçin Bey. Åžimdi büyükelçilerin hanımlarına yemek öğreterek onlara sertifika vermek istiyor. Hiç kimsenin önünde eÄŸilmediÄŸini söylüyor. Acaba eÄŸilse miydi? Ya da Jimmy Carter'ın elini sıkacağına Clinton'ın burnunu mu sıkmalıydı? Timuçin Özel'in lokantasının adı "Öykü". İçinde 60 senelik bir hayatı, dünyanın çeÅŸitli ülkelerini, uzun bir siyasi geçmiÅŸi, hayatta kalmak için verilen savaÅŸları, barbecue tavuklarını, Bolu'nun yemeklerini, Türkiye'nin her gün yeni baÅŸtan ayaÄŸa kalkan ve yaÅŸayan insanlarını bulabileceÄŸiniz bir öykü. Dedim ya; tuhaf bir durum... "Ner'deeeen, nereye" gibisinden bir durum.Eda ALANSON - 28 Nisan 2000, Cuma Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!