Bir Polonya Ekspresi

Güncelleme Tarihi:

Bir Polonya Ekspresi
Oluşturulma Tarihi: Haziran 10, 2003 00:00

1 Eylül 1989 sabahı daha kargalar uyanmamıştı ki, Varşova Merkez İstasyonu'ndan en erken eksprese binip, Baltık Denizi sahilindeki Gdansk'a doğru yola çıkmıştım.Pırıl pırıl ilk güz güneşi doğduğunda ise, tangır tungur trenin büfe tezgahına dirsek dayamış, garsonun kahve niyetine verdiği dışkı renkli sıvıyı zar zor içmeye çalışıyordum.Sağımda Mazurya, solumda da Silezya ovaları alabildiğine uzanıyordu.Etrafta ancak tek tük traktör gördüm..Tarlalar at koşulmuş sabanlarla sürülüyordu.O tarihte dahi, Türkiye'deki makineleşme oranının çok daha fazla olduğunu sezdim.Nedenini, Rus işgal ordusu Polonya'ya kızıl diktatoryayı empoze ettiğinde, bu ‘‘derin köylü ülkesi’’nde toprak ‘‘kamusalaştırması’’na (!) büyük direniş gösterilmesi oluşturur.Dolayısıyla da, Moskova güdümlü rejim diğer komünist devletlerin aksine, Sovyet tipi ‘‘kolhoz’’ ve ‘‘sovkhoz’’ tarım işletmelerini Lehistan'da uygulamaya sokamamıştır. Kümeste iki tavuk, eşikte bir dönüm ama malum, köylü kendi malının mülkiyetini ister.Ve, sermaye birikimi gerçekleştirmek ‘‘yasak’’ kategorisine girdiğinden de, işte Polak sabanı bilmem kaç beygirlik traktör değil, altı üstü Macar katanasından bir çift beygir çekiyor. Fakat unutmayalım ki, köylü bireyciliğine tanınan bu nispi ‘‘özgürlük’’ sayesinde Polonya, eski Doğu Bloku'nun tarım sektöründeki tek ‘‘medar-ı iftiharı’’nı oluşturuyordu.Toprakta da hantal öteki komünist ülkelerin aksine, etrafa ihracat yapıyordu.Ama dediğim gibi, Gdansk Ekpresi penceresinden bakıldığında, 1 Eylül 1989 Polonya'sı, zaten nüfusun da ciddi bir bölümü gibi, yarı köylü - yarı tarım ülkesi bir görünüm veriyordu.* * *NEYSE, trenin adı ‘‘ekspres’’ ama ağır aksaklıkta posta katarı halt etmiş, dışkı renkli kahve numunesine metazori alışarak, arada bir de ‘‘sanayii siteleri’’ne rastlıyorum.Nuh-u nebiden kalma fabrikaların döküntülüğü, pisliği ve köhneliği zaten bir yana...Ama peronlarda ve sokaklarda gördüğüm pejmürde kılıklı işçiler de, dev sinemacı Andrej Wajda'nın ‘‘Demir Adam’’ filminde ironikleştirerek beyaz perdeye aktardığı ve ‘‘sosyalizmi inşa aşkıyla’’ (!) yanıp tutuştukları için ‘‘üretim rekoru’’ (!) kıran, o yine Sovyetik ‘‘stakhonovist’’ tanımlı şen şakrak proleterlere asla ve asla benzemiyor.Bırakın ‘‘rekor’’ falan kırmayı, işte birisi atelye çıkışı votka şişesini dikmiş kafayı çekiyor; vagona şimdi giren bir başkası kasvetli yüzüyle hüzünler saçıyor, onların cıvatayı sıkması veya tezgah şalterini indirmesi için dahi mucize gerekir.Sonra, bacalarından duman çıkmayan; maazallah, çıktığı takdirde ise çevreye müthiş zehir saçan; her tarafı çökmüş ve çöküşmüş bu üzinalarda nasıl üretim olabilir?Ve işte Polonez tren Gdansk'a doğru gidiyor...* * *EĞER 1 Eylül 1989 günü o tren büfesinde birisi bana Polonya AB üyesi olacak deseydi, Lehçe bilmesem de katarı durdurtur ve ‘‘delidir’’ diye adamı tımarhaneye yollatırdım. Çünkü, bırakın AB'yi, zaten Gdansk'a gidişimin nedenini bile, 2. Savaş başlangıcının 60. yıldönümü töreninde darbeci Cumhurbaşkanı Jaruzelsky'nin, anti komünist sendika lideri Walesa ve yeni Başbakan Mazowievski'yle ilk kez orada buluşacak olması oluşturuyordu.Yani, ortada ‘‘normalleşme’’nin ancak kokusu var. Lanet ‘‘Duvar’’ da hala duruyor.Üstelik, toprağı grayderle süren yüzde üç köylü nüfusuna rağmen ‘‘çok tarım üreticim ve üretimim var’’ diye yakınan ve gıcır gıcır fabrikalarını kapatıp ‘‘proleterler’’ini başka sınıfa terfi ettirten AB nire, kompartıman penceresinden gördüğüm Polonya nire ?Ve, işte o Polonya Pazar günkü referandumda da ‘‘evet’’ diyerek, tam AB üyesi oldu.Kusura bakmayın, bütün bunlardan sonra Türkiye konusunda yorum yapmıyorum. Zira hiç vaktim yok ve Gdansk-Varşova aktarmalı Brüksel eskspresine yetişmem gerekiyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!