Bir önceki Cem’in iktidar muskaları

Güncelleme Tarihi:

Bir önceki Cem’in iktidar muskaları
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 28, 2002 01:49

Tarihimizdeki ikinci ‘‘Cem Partisi’’ bu hafta kuruldu. İlk ‘‘Cem Partisi’’, Fatih Sultan Mehmed'in oğlu Cem Sultan için bundan 521 yıl önce kurulmuş ama netice tam bir feláket olmuş ve Cem yabancı diyarlarda can vermişti.

Saray çevresinde asırlar boyunca söylenenlere bakılırsa, Cem'in feláketinin sebebi, üzerine ‘‘iktidar büyüleri’’ işlettiği tılsımlı gömleğini giymeye bir türlü fırsat bulamamasıydı. Hiç kullanılmayan, yakası ve kolları hálá teyelli vaziyette duran bu tılsımlı gömlek şimdi Topkapı Sarayı'nda muhafaza ediliyor. Ben, ‘‘İkinci Cem Partisi’’nin liderini, ‘‘belki bir yolunu bulup giymeyi deneyebilir’’ diye, bu tılsımlı gömleğin varlığından haberdar etmek istedim.


TARİHİMİZDEKİ ikinci ‘‘Cem Partisi’’, 521 yıl aradan sonra bu hafta başında kuruldu. Siyasi hayatımıza hayırlı ve uğurlu olsun!

Birinci ‘‘Cem Partisi’’ 1481'de, Fatih Sultan Mehmed'in küçük oğlu Cem Sultan için kurulmuş, partiyi devletin en tepesindeki bir grup hayata geçirmiş ama hem partinin, hem de Cem'in akıbeti tam bir feláket olmuştu.

Önce, Cem Sultan'ın hazin öyküsünü hep beraber hatırlayalım:

Fatih'in oğluydu, zamanının en meşhur alimlerinin elinde yetişmiş ve Türk tarihinin en bahtsız kahramanlarından biri olmuştu. Devlet idaresine çocukluğunda alıştırıldı; sancak beyliği ve valilik yaptı. Babası 1481 Mayıs'ında öldüğü zaman Cem henüz 22 yaşındaydı ve İstanbul tahtına ağabeyi Bayezid oturdu.


İşte bu sırada, paşalar ikiye ayrıldılar. Bir kısmı Fatih'in büyük oğlu Bayezid'i destekledi, Bayezid'in ‘‘molla’’ ve ‘‘yobaz’’ olduğunu söyleyen diğerleri ise Cem'in tarafını tuttular ve tahta onun geçmesi için çalışmaya başladılar. Bu çabalar, Osmanlı tarihinin ilk ‘‘fırka’’ yani ‘‘parti’’ hareketlerinden biriydi.

Konya'da valilik eden Cem, orada kendi sultanlığını ilán etti ama ağabeyinin ordularının karşısında yenildi. Mısır ve Hicaz taraflarına gitti, sonra yeniden Anadolu'ya geçti, tekrar yenilince memleketini ebediyyen terk etti; tarihin en büyük gurbetlerinden biri kabul edilen 13 senelik bir sürgüne çıktı.

Önce Rodos Şövalyeleri'ne sığındı, şövalyeler Cem'i hem Avrupa'ya, hem ağabeyi Bayezid'e pazarlayıp binlerce altın kopardılar ve sonra Fransa'ya götürdüler. Şövalyelerin reisi d'Aubusson, yüklü bir para ve ‘‘kardinal’’ unvanı karşılığında Cem'i Roma'ya, Papa İnnocent'e sattı.

Fatih'in oğlu artık Hristiyan dünyasının Türkler'e karşı pazarlık ve tehdit konusu olarak Roma'da idi. Venedikliler ile Napoli Krallığı da Cem'i Papa'nın elinden alabilmenin yarışındaydı; Vatikan'ın hayali ise Cem'i İstanbul'a karşı başlatılacak bir Haçlı seferinde kullanmak ama bundan önce İstanbul'dan daha fazla haraç alabilmekti ve hem Papa İnnocent, hem de yerine geçen 6. Alexandre, Bayezid'den káh tehditle ve káh vaadlerle keseler dolusu altın aldılar.

Günün birinde Fransa Kralı 8. Charles, Cem'i kullanarak yeni bir Haçlı Seferi'ne çıkmayı planladı. Roma'ya girdi ve Papa, Cem'i istemeye istemeye krala vermek zorunda kaldı. Ama, Cem, Kral Charles ile yeni bir gurbete uzanışından birkaç gün sonra, 1495'in Şubat'ında acılar içinde can verdi. Papa, seneler boyu haraç kaynağı olan şehzadeyi başkasına yár etmemiş, Kral'a vermeden önce zehirlemişti.

Cem'i 13 yıl boyunca İstanbul'a karşı koz olarak kullanan Avrupa, şehzadenin ölüsünden bile keselerle altın kazandı. Fransa'da şehir şehir gezen cenaze Bursa'ya getirilip defnedildiğinde Cem'in ölümünün üzerinden iki sene geçmiş ve Bayezid'e bir servete malolmuştu.

Fatih Sultan Mehmed'in bu bahtsız şehzadesinin hikáyesi, kısaca böyle. Çoğumuz zamanının meşhur bir şairi olan Cem'den bugünlere sadece gurbet ve ısrıtab hikáyeleriyle beraber çok sayıda edebi eser, meselá şiirler kaldığını zannederiz ama, Topkapı Sarayı'nda Cem'in çok daha değişik bir hatırası daha vardır: Üzerinde çeşit çeşit büyülerin bulunduğu tılsımlı bir gömlek!

120 santim uzunluğunda ve halis ipekten olan gömleğin üzerinde Kur'an'dan ayetler, Allah'ın 99 adı olan ‘‘Esmá-i Hüsna’’ ve peygamberlerle meleklerin isimleri yazılıdır. Ama gömleğin her iki tarafı da, çok daha enteresan yazılarla doludur: Tılsımlarla ve büyülerle...


Gömleğin hazırlanmasına 1477'nin 30 Mart'ında başlanmış ve tam üç sene sonra, 1480'in 29 Mart'ında tamamlanmıştı. Göğüs ve sırt kısmını dolduran tılsımlar, büyüler, ‘‘vefk’’ler ve semboller o devrin en önde gelen cincileriyle büyücülerinin eseriydi ve gömleği giyenin ‘‘devletin en güçlü adamı’’ olmasını sağlamak için yapılmışlardı.

Ama, nedendir bilinmez, Cem Sultan bu gömleği hiçbir zaman giyemedi. Öyle ki, yakasındaki ve kollarındaki teyeller bile sökülemedi ve gömlek beş asır boyunca Topkapı Sarayı'nda muhafaza edildi.

Cem Sultan bu gömleği giyebilmiş olsa idi hayatına malolan gurbeti yaşamaz ve ağabeyi Bayezid'i devreden çıkartıp Osmanlı tahtına oturabilir miydi, bilmiyorum. Ben, ‘‘İkinci Cem Partisi’’nin liderini, belki bir yolunu bulup giymeyi deneyebilir diyerek üzerinde ‘‘iktidar büyüleri’’ bulunan bu gömleğin varlığından haberdar etmek istedim.

Cem Sultan’ın Maltalı torunları


Malta'da yaşayan George Alexander Said-Zammit adındaki bir tarihçi, Cem Sultan'ın soyundan geldiğini iddia ediyor. İddiasını asırlar öncesinden kalma arşiv belgeleriyle ispata çalışıyor ve Osmanoğlu ailesinin kendisini ‘‘tanımasını’’ istiyor.


MALTA'da yaşayan bir tarihçi, Cem Sultan'ın 17. göbekten torunu olduğunu iddia ediyor. George Alexander Said-Zammit adındaki bu tarihçi, iddiasını belgelemek için arşivlerde asırlar öncesinin belgelerini arıyor, buldukları arasında bağlantılar kurmaya çalışıyor ve bütün bu çalışmalarını bir kitapta toplayıp kendisinin ve ailesinin Cem Sultan'ın soyundan geldiğini ispata uğraşıyor.

George Alexander Said-Zammit'i bu sonuca götüren olaylar, şöyle cereyan etmiş:

Hayatını 1495 Şubat'ında Napoli'de noktalayan Cem Sultan'ın üç oğluyla iki kızı vardı. Çocuklarından ikisi küçük yaşta öldüler. Büyük oğlu Oğuz Han babası sürgüne giderken İstanbul'da kalmıştı ve 1483 Şubat'ında daha dokuz yaşındayken ‘‘nizám-ı álem için’’, yani devletin başına bir iş açmaması maksadıyla amcası İkinci Bayezid tarafından boğduruldu. Cem'in diğer kızı Gevher Melike ise 1505'te öldü.

Cem'in hayatta tek bir oğlu kalmıştı: Şehzade Murad... Babasının sürgünü sırasında Rodos'a gidip yerleşti ve Maria Concetta Doria adında bir İtalyan kadınla evlendi. Rodos Şövalyeleri'nin ve Vatikan'ın ısrarlarına dayanamadı, Müslümanlık'tan çıkıp Hristiyan oldu, vaftiz edildi ve ‘‘Pierre’’ adını aldı. Papa 6. Alexander, Pierre'i ‘‘Prens’’ yaptı, Napoli Kralı bir başka asalet unvanı, Roma Senatosu da ‘‘vatandaşlık’’ verdi. Bir zamanların ‘‘Şehzade Murad’’ı olan Prens Pierre, Rodos'ta çoluk-çocuğa karıştı ve Kanuni Süleyman'ın adayı fethetmesine kadar burada yaşadı. Ama Rodos'un 1522 kışında Türkler'in eline geçmesinden hemen sonra, 27 Aralık günü boğduruldu. İdamında 48 yaşındaydı.

Türk tarihleri, Cem Sultan'ın oğlu Murad'ın ‘‘Cem’’ adındaki çocuğuyla beraber idam edildiğini yazarken Malta, Rodos ve Vatikan arşivleri küçük Cem'in öldürülmediğini, Nicola ismini aldığını, Malta'ya yerleştiğini ve 1536'daki ölümüne kadar burada yaşadığını söylüyorlar.

Cem Sultan'ın torunu olduğunu iddia eden George Alexander Said-Zammit, ailesinin işte bu Prens Pierre'in oğlu Nicola'nın soyundan geldiğini söylüyor. Cem'in çocuklarının aile ismi olarak ‘‘Saytus’’u seçtiklerini, ‘‘Saytus’’un zamanla ‘‘Sait’’, ‘‘Sayd’’ ve nihayet ‘‘Said’’ olduğunu anlatıyor. İşin çok daha ilginç olan tarafı ise şu: Malta arşivlerinde Cem Sultan'ın oralarda ‘‘Nicola Saytus’’ diye bilinen torunu küçük Cem'le ilgili belgeler bulunuyor ve bu belgelerden Nicola Saytus'un 1530'larda hayatta olduğu anlaşılıyor.

George Alexander Said-Zammit, geçen sene Osmanoğlu ailesinin yani Osmanlı Hanedanı'nın New York'ta yaşayan reisi Şehzade Osman Ertuğrul Efendi ile temas kurdu ve aile tarafından ‘‘tanınma’’ istedi. Şehzade Osman Ertuğrul Efendi, iddianın doğru olabileceğini kabul ettiğini söyledi ama Osmanoğlu ailesinin Said ailesini ‘‘tanıması’’ konusunda titiz davrandı. ‘‘Sizi bir ‘Osmanlı Şehzadesi' olarak kabul edemem. Zira, büyük dedeleriniz Papa'nın verdiği ‘Prens' unvanını kabul ettiklerine ve bu unvanı birkaç nesil boyunca kullandıklarına göre artık ‘Osmanlı' değil, ‘Papalık Prensi' sayılırsınız’’ dedi.

İşte, Cem Sultan'ın ve soyundan gelenleri bir türlü bırakmayan garip kaderin bir başka örneği...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!