Bir değil, birçok Müslümanlık vardır

Güncelleme Tarihi:

Bir değil, birçok Müslümanlık vardır
Oluşturulma Tarihi: Eylül 14, 1998 00:00

Haberin Devamı

Türkiye'nin önde gelen ilahiyatçılarından biri olan Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı, ‘İslam Mezhepleri ve Tarikatları’ konusunda uzmanlaşmış bir bilim adamı. 1971 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Mezhepleri Tarihi Kürsü asistanlığına atanarak girdiği üniversite yaşamında üst düzey görevleri de yürüten Fığlalı'nın, Üniversiteler arası Kurul, YÖK ve Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi asli üyelikleri de bulunuyor. 10 Kasım 1992'de Muğla Üniversitesi Kurucu Rektörlüğü'ne atanan ve halen bu görevi yürüten Fığlalı'nın bilimsel kurullarda üyelikleri devam ediyor. İngilizce ve Arapça bilen Fığlalı, yayınlanmış 20 dolayında telif ve tercüme kitap ile 100 dolayında bilimsel makale sahibi.

Başbakan Sayın Mesut Yılmaz, 16 Ağustos Hacı Bektaş Veli'yi anma töreninde, son derece doğru ve yerinde bir kullanışla, ‘‘Türk Müslümanlığı’’ndan söz ederek dinimizin Arap ve Acem etkilerinden arındırılmasını istemişti. Daha sonra aynı ifadeleri Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlhan Kılıç'ın benimseyerek tekrar etmesi üzerine, anlamsız bir polemik yaratıldı. Bu polemikte birçok kişinin ‘entelektüel bilgi derinliğinden’ yoksun birtakım yanlış beyanları kamuoyuna aksetti.

‘İslam’ ve ‘Müslümanlık’, insanların son derece yanlış bir şekilde zaman zaman birbiri yerine kullandıkları, ama aslında birbirinden farklı ve aralarında ‘semantik’ açıdan ciddi nüanslar taşıyan iki kavramdır.

Hal böyle olmasına rağmen, bazı ilahiyat uzmanlarının da bu fevkalade hassas anlamlar yüklü kavramların ne ifade ettiğini fark edemeyecek derecede fikri karmaşa içinde olanlar kervanında yer almış olmaları çok hazindir.

Bir kere ‘İslam’, Hz. Muhammed tarafından insanlığa tebliğ edilen ve Kuran'ı Kerim'den ibaret olan mesajın adıdır. Çünkü bizzat Cenab-ı Allah, Kuran'ı Kerim ile insanlığa gönderilen mesajın, yani dinin adının ‘İslam’ olduğunu bildirmiştir. (3.Al-i İmran, 19; 5. Maide, 3)

Bu anlamda İslam, Kuran'ı Kerim demektir ve iki kapak arasındaki 6 bin küsur ayetten oluşan bir kitaptır. Bu kitap, elbette tektir, ona inananlar için evrensel ve değişmezdir. Bu kitaba inanan ve kendilerine ‘Müslüman’, yani ‘İslam olan’ adı verilen herkes için de bu, mantık anlamda böyledir. Ne var ki bu ‘Kitab’, yani Kuran'ı Kerim, yani ‘İslam’, insanlar aracılığı ile konuşur. Ona eğilen ve anlayan insana göre şekil kazanır. Onu konuşturan insandır, Müslümandır. Bırakınız ‘‘müteşabih’’ ayetlerini, ‘‘muhkem’’ ayetlerini anlama, yorumlama ve uygulama hususunda sayısız denebilecek kadar çok ayrılık ve farklılık yaşanmıştır.

Meşru halife Hz. Ali'ye karşı ayaklanan Hariciler de, Muaviye de ortaya çıkan onlarca fıkra da hep İslam'a, yani Kuran'ı Kerim'e dayanarak vücut buldular.

O halde önemli olan bu kitabın, ona inananlar, yani Müslümanlar tarafından hayata geçirilmesi ve varlığımızın ve kültürümüzün ayrılmaz parçası haline sokulmasıdır.

Bu faaliyet, yaşanılan zaman, bulunulan coğrafya, siyasi, tarihi ve iktisadi şartlar ve daha eski kültürlerin etkisiyle son derece değişik, renkli ve hatta zengin yorumlar, anlayışlar ve biçimler yaratır.

İşte kitabın Müslümanlar tarafından yaşanan biçimine ‘‘Müslümanlık’’ denir ve onun için de bir tek Müslümanlık değil, birçok Müslümanlık vardır.

İslam yani Kuran'ı Kerim, tek ve evrensel olmasına rağmen, onun Müslümanlar tarafından yaşanılan ve yorumlanan biçimi, ‘‘etnik’’ anlamda değil, ama coğrafi ve kültürel anlamda milletlere, yahut anlayışlara göre değişir.

Bu açıdan daha İslam tarihinin ilk dönemlerinden itibaren, hem Arap, hem Acem, hem Kuzey Afrika, hem Hint, hem de Türk Müslümanlığı'ndan söz edilmiştir ve edilmektedir.

Çünkü İslam, bu kavimler ya da coğrafyaların kültürlerine dayalı olarak yeni zenginlikler ve cazibe kazanmakta ya da hedeflediği mesaja aykırı tutum ve davranışlar nedeniyle yüzü kararmaktadır.

Burada söz konusu olan örf ve adetler değil, bir ‘‘zihniyet’’ meselesidir. ‘‘Türk-İslam Sentezi’’ sloganıyla da hiç mi hiç ilgisi yoktur. Bu açıdan Türk ya da Türk Müslümanlığı, doğrudan doğruya Kuran mesajını, yatay ve dikey boyutlarıyla özünden kavrayıp ortaya koyma tezidir.

Benim en az otuz yıldan beri yazıp-söylediğim ‘‘Türk Müslümanlığı’’ kavramı, ‘İslam’ın değil, Müslümanlığın' çokluğuna ve değişkenliğine' işaret için kullanılmıştır. Burada kullanılan ‘Türk’ kelimesi de ‘‘etnik’’ bir anlayış değil, bir coğrafya ve zihniyeti ifade etmektedir.

Bu açıdan da ister ‘‘Türk’’, ister ‘‘Türkiye ve Anadolu’’ başlıkları kullanılsın, bu Müslümanlık ilahi mesaja, yani Kuran'ı Kerim'in mantığına en yakın zihniyeti temsil ettiği için, Diyanet İşleri de dahil, bu ülkede yaşayan her sorumlu Müslüman, kavramları karıştırarak karşı çıkmak yerine, bütün gücüyle ihyaya, yeniden canlandırmaya çalışması gereken bir faaliyetin adı olmalıdır.

Aksi halde Türk ya da Türkiye Müslümanlığı, Arap ve Acem Müslümanlığı'nın karanlığına gömülecektir.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!