Güncelleme Tarihi:
OLGUSAL GERÇEKLİk BU MU?
“Eğer bilim adamları, gerçeklikleri saptırırlarsa, gerçekliğin dışındaki spekülasyonları, ideolojik tabuları o gerçekliğin yerine ikame etmeye çalışırlarsa, bilime en büyük ihaneti yaparlar. Her türlü fikri savunabilirsiniz ama şiddeti ama nefreti ama terörü ama diğer insanların onurunu zedeleyecek herhangi bir düşünceyi fikir özgürlüğü çerçevesinde meşru kılamazsınız. Bu bildiride olgusal gerçeklik olarak ne Ecrin var, ne Efe var, ne İrem var. Bunlara bakarsak bunları da devlet öldürdü. Eğer bu bildiriye bakarsak halkları katleden bir devlet var. Peki olgusal gerçeklik bu mu? Ellerinizi vicdanınıza koyamıyorsanız, lütfen akıllarınızı bari böylesine dumura uğratmayın. Cizre’de Silopi’de tablo bu mu? Şimdi soruyorum bu aydınlara, neden resmi tek yanlı çizersiniz? Neden zihninizdeki ideolojiyi hatta sizin zihninizdeki değil, Kandil’in zihnindeki ideolojiyi bilimsel bir metin gibi altına imza atarak toplumsallaştırmaya çalışırsınız. Önce resmi doğru çekelim. Türkiye’de bir terör saldırısı vardır. Türkiye’de bebekleri, çocukları katleden bir terör örgütü vardır. Hangi ilkesel çerçeve?
REFORMLAR MEYDAN OKUR
Şimdi bizim en öncelikli atmamamız gereken adımlardan birisi, doğduğu anda karşı çıktığımız YÖK sistemini bugün kendi ekseninde reformcu bir anlayış ile fikir özgürlüğüne, akademik özgürlüklere dayalı ve bilim adamına güven esasına dayalı yeniden inşa etmek En önemli reform süreci zihniyet reformudur. Maalesef bizde reformlar tepeden inme, statükoyu koruma adına, özünde reform olamayan çabalar şeklinde tecelli etmiştir. Gerçek reformlar statükolara meydan okur. Bu açıdan üniversitelerimiz, zihniyet reformumuzun en önemli ayağıdır. 1 Kasım seçimleri sonrasında ortaya çıkan parlamento tablosunda, artık YÖK reformunu, yüksek öğrenim reformunu mutlaka gerçekleştirme çabası içinde olmamız lazım.”