Barolar Birliği: Tutukluluk infaza dönüşmemeli

Güncelleme Tarihi:

Barolar Birliği: Tutukluluk infaza dönüşmemeli
Oluşturulma Tarihi: Şubat 23, 2011 13:05

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Vedat Ahsen Coşar, tutuklamanın, ceza niteliğinde olmayan ve makul sürede sona erdirilmesi gereken bir tedbir olduğuna dikkat çekerek tutukluluğun cezaya ya da infaza dönüşmemesi gerektiğini vurguladı.

Coşar, Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarıyla ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Evrensel ceza yargılaması ilkeleri bağlamında ve “masumiyet karinesi” uyarınca tutuklamanın, ceza niteliğinde olmayan, istisnai, sadece “son çare” olarak başvurulması ve mutlaka “makul sürede” sona erdirilmesi gereken bir tedbir olduğunu belirten Coşar, ceza yargılamasında esas olan ilkelerden bir diğerinin de “gerekenden daha değerli bir aracın kullanılmaması” olduğunu ifade ederek “Bir tedbir olan tutuklama, en değerli amaç olan insan özgürlüğünü korumanın önüne geçemeyeceği gibi, yurt dışına çıkma yasağı ya da diğer başka adli kontrol araçları gibi daha az değerli bir araçla amacın sağlanmasının mümkün olduğu durumlarda başvurulacak bir yöntem de değildir” dedi.

CMK’nın 100/3. maddesinde sıralanan katalog suçlarla ilgili tutuklamalarda, diğer tutuklama nedenlerinden farklı olarak; kaçma, kanıtları yok etme veya karartma, tanıklar üzerinde baskı kurma gibi kuşkuların arandığını, şüphelilerin ya da sanıkların serbest bırakıldıkları takdirde kaçacakları veya kanıtları karartacakları varsayıldığını anımsatan Coşar, bu varsayımın ve bu varsayıma dayalı olarak tutuklama kararı verilmesinin, ceza hukukunun temel ilkelerine olduğu kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bu konudaki kararlarına da aykırı olduğuna dikkat çekti.

AİHM’e göre tutukluluğun devamı veya tutukluluk kararı verilmesi için makul bir kuşkunun varlığının yanı sıra kaçma, kanıtları karartma, yeni bir suç işleme gibi olguların bulunmasının, bunların da ciddi kanıtlara dayanmasının gerektiği vurgulanan açıklamada aksine uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğuna işaret edildi.

Coşar, tutukluluğun makul bir süreyi aşmaması, koruma önlemi olmaktan çıkarak cezaya ya da infaza dönüşmemesi gerektiğini de vurgularken savunma makamının, adil yargılanma hakkının ve hak arama özgürlüğünün vazgeçilmez bir unsuru, aynı zamanda yargılama faaliyetini demokratikleştiren bir hak ve özgürlük olduğunu belirterek “O nedenle savunma hakkına saygı ve özen gösterilmeden yapılan her türlü yargılama demokratik olmadığı gibi adil de değildir” dedi.

Coşar, savunmasını daha iyi bildiği ana dili olan Kürtçe ile yapma taleplerini mahkemeye bildiren KCK davası sanıklarının savunmalarını kendi ana dillerinde yapmalarının da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında olduğunu hatırlatarak mahkemenin bu hakka saygı göstermesi gerektiğini kaydetti.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!