Babası ben miyim?

Güncelleme Tarihi:

Babası ben miyim
Oluşturulma Tarihi: Haziran 08, 1999 00:00

Haberin Devamı

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy bu gün de bize ilginç öyküler anlatmayı sürdürüyor. O kadar çok var ki!...

Sizin uzmanlık alanınızda, Türk halkı en çok hangi sorununa çare arıyor?

- Babalık davaları. komik ama, daha önceden baba ve çocuk birbirlerine bakılarak benzetilmeye çalışılırdı. Bu iş artık DNA yöntemiyle yapılıyor. Postayla bile babalık davası çözüyoruz. Olay, Türkiye içindeyse buraya geliyorlar, dışındaysa elçilik aracılığıyla, posta yoluyla yapıyoruz. Mesela kadın ve çocuk Rusya'da, adam Türkiye'de, ki bu çok sık karşılaştığımız bir hadise olduğu için Ukraynalılar'dan ve Romanyalılar'dan örnek veriyorum. Adam o çocuğun gerçekten kendisinden olup olmadığını merak ediyor. Elçiliklerimize bir kutu gönderiyoruz. Orada kadın ve çocuktan kan alınıyor, bu kutulara konuyor ve kurye ile bize tekrar geri gönderiliyor. Yurt içinde, özel başvurularda posta yolunu kullanmıyoruz ama mahkeme ve savcılıklara kutu gönderiyoruz.

TUTARI 80 milyon LİRA

Mesela ne kadar özel başvuru oluyor, babalık davası için?

- İnanamayacağınız kadar çok. Üstelik, her kesimden insan başvuruyor. Öncelikle de kadınlar. Israrla arayıp bu testin yapılıp yapılamayacağını öğrenmek istiyorlar. Ücret mukabili testi yapıyoruz.

Kaç para?

- 80.000.000 lira.

En çok hangi yöreden talep geliyor?

- Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan çok gelen var. Taraflar hep beraber geliyor. Aynı anda kapalı zarf ile kendilerine tebliğ ediliyor. Çocuğun bir aylık olduğu vakalara da rastlıyoruz, 35 yaşında olduğu vakalara da... Çocuklar geliyor, 'bunlar benim gerçek annem babam mı' diye... Ölmüş bir kişinin gerçek anne babası olup olmadığını soranlar var. Ölenlerin kemiklerini incelediğimiz vakalar da var.

Başvuranlar evli çiftler mi?

- Evli ya da bekar hemen hemen eşit. Neticenin kime iyilik, kime kötülük olacağını bilemediğimiz için önce vazgeçirmeye çalışıyoruz. Aralarında çok üst düzey işadamları, üniversite hocaları da oluyor.

Bir şeyi araştırırken aslında hiç araştırmadığınız başka bir şeyi bulduğunuz oluyor mu?

- Elbette. Çiftler iki çocuğuyla birlikte geliyorlar. 'Çocuklardan bir tanesi bizim mi, değil mi şüphe ediyoruz' diyorlar. Hastahanede karışma olayları. Tahlillerde o çocuğun onlara ait olduğunu tesbit ediyoruz ama şüphelenmedikleri çocuğun aslında onların çocuğu olmadığını ortaya çıkarıyoruz. Şimdi, bunu söyleyecek misin, söylemeyecek misin? İşte bu noktada bir etik tartışması başlıyor.

Hiç otopsi yaptınız mı?

- Otopsilere çok girdim ama kendim yapmadım. Ben biyokimya profesörü ve kriminalistim. Yani delillerin analiziyle ilgilenirim. Delilleri birbirine bağlarım. Ben, otopside ne aranması icab ettiğini bilen uzmanım. Otopsi yapan aslında mekanik bir iş yapar. İş organların alınmasından sonra başlar. Mesela, adli tabip merminin girdiği ve çıktığı yeri saptar ama merminin analizi kriminalistlerin işidir.

Otopsi Anadolu'da yapıldığında organlar ya da deliller size nasıl ulaşıyor?

- O bir sıkıntı. Organlar alkol içindeki bir şişeye konuyor. Tamamen çağdışı. Bakkal bakkal dolaşıp peynir tenekesi buluyorlar, turşu kavanozları vs... Sonra o teneke nasıl kapatılacak? Lehim mi yapılacak? Daha neler, Bu malzemeleri geri göndermek lazım tabii. Adam altı ay sonra diyor ki: 'Yahu sen 2 kiloluk bir şey gönderdim diyorsun, burada 10 gramlık bir zarf var.' Nasıl olur, 'kemikler nereye gitti' diyorsun. Postada Manisa yerine Malatya'ya gitmiş. Yazıyorsun, yazışıyorsun, o kemiklerini arıyor, sen kemiklerini arıyorsun. Trajikomik!

APS mi, iadeli taahhütlü mü gönderiyorlar?

- Yok canım, ne taahhütlüsü! Bayağı bildiğimiz normal postayla. Patiskadan bez torba diktirtip, içine kavanozları koyduktan sonra mühürleyip gönderiyorlar.

Anlaşılan sizde binlerce trajikomik hikaye var...

- Alkol muayenelerinde kullandığımız alkolometre var mesela, Van'da var mı, yok. Doktora götürüyorlar, alkol muayenesi için. 'Hoh' de diyorlar. Sonra da adli rapora 'hohlattım, alkollü olduğu kanaatine vardım' diye yazıyor vallahi.

Adam karar veriyor, diyor ki: 'bu Yeşil'dir.' Mezarı açıyor, cesedi olduğu gibi tahlile gönderiyor. Gerek yok ki! Bir küçük deri parçası veya bir saç telini alsa bile yeterli. Ama Türkiye'de mezarlar açılıp cesetler olduğu gibi gönderiliyor işte.

OTOMOBİL KOLTUĞUNDA DNA TESBİTİ

Sıkıca el sıkışırsak sizin DNA'nız bana, benimki size geçiyor. Bir arabada oturuyorsunuz ve teriniz orada kalıyor. Türkiye'deki teknolojiyle o DNA tesbit edilebiliyor. Ama pekçok kişi bu teknolojinin Türkiye'de bulunduğundan haberdar bile değil. Polis ve jandarma bile farkında değil. Olay yerlerinden delil toplanması yetersiz. Laboratuvar teknolojisi sürekli gelişiyor, delili toplayan da bu teknolojiden haberdar olmalı. Bilmeli ki, ben sigara izmaritinin ucundan tahlil yapabiliyorum. Bunu bilmiyorsa o izmariti toplamaz. Bir patlama olduğunda tavandaki isi inceleyip, patlayıcının neviini ve hatta nerede imal edildiğini bulabiliyorum. Bunu bilmezse bana numune toplayamaz.

REKTÖR YARDIMCISININ ÖZRÜ

2 Haziran 1999 tarihinde Hürriyet dizi sayfasında yayınlanan, ‘‘Boğaziçi Üniversitesi'ni kim kurtaracak?’’ başlıklı haberde, BÜ Rektör Yardımcısı Hamit Fişek, Kabataş, Pertevniyal ve Vefa gibi tarihi liselerin zaman içinde dumura uğradıklarını söylemişti. Bu liselerin camialarından gelen tepkiler nedeniyle Fişek'in aşağıdaki açıklamasını yayınlıyoruz: ‘‘Kabataş, Vefa, Pertevniyal liselerinin dumura uğradıkları sözü, düşünülmeden edilmiş yanlış bir ifade oldu. Sadece bu okulların bir süredir mali sıkıntı içinde olduklarını söylemek istemiştim. Bu okulların camialarını rencide ettiysem çok özür dilerim. Bugün hepsinin büyük çabalar içinde aşamalar yaptığını biliyorum.’’

Savcı gelecek, ortalığı temizleyelim!

Bizde ne oluyor? 'Savcı gelecek aman ortalığı süpürüverelim' diyoruz. Savcı gelmeden önce, ayıp olmasın diye, kanları yıkıyorlar. Ortalığı pırıl pırıl yapıyorlar. Çarşafları temizliyorlar. Doktora muayeneye gideceğim diye yıkanıyorlar. Halbuki boynundaki tükürük, göğsündeki bir iz ya da üzerinde kalmış bir kıl ya da tırnağının içine sıkışmış bir deri parçası bize onun kim olduğunu zaten gösterir. Çamaşırlarını atıp yıkanıyorlar, öyle geliyorlar, sonra uğraş da delil bul. Böyle olduğu sürece isterseniz uzay teknolojisi kullanın, hiçbir manası yok. Bir ana kız öldürülmüştü. Bize olay yerinden deliller getirdiler. Biy ay sonra biz biz tekrar gittik, delil topladık. Sonunda orada üzerinde öldürülen kadınların kan izleri olan iç çamaşırının içinde bir kıl tesbit ettik. DNA analizini yaptık. Sonuç, o tarihte başka bir suçtan teslim olmuş ve cezaevine konmuş bir insana götürdü bizi. İpucu toplanamıyor çünkü Olay Yeri İnceleme'de çalışan adam iki gün sonra Terörle Mücadele'de çalışmaya başlıyor. İhtisaslaşma olamıyor.

Otopsi için ne kadar organ?

Otopside hangi organdan ne kadar parça alınacağı yasalarla belirlenmiş. Fazlasını veya eksiğini alamaz ve yok edemezsiniz. Mesela, zehirlenmelerde alınacak miktarlar şöyle sıralanıyor:

İdrar, elde edilebildiği kadar

Mide yıkama sıvısı, elde edilebildiği kadar

Kan, 100 ml.

Beyin, 500 gr.

Böbrek, 2 adet

Kemik, 300 gr.

Akçiğer, 1 adet

Kas, 200 gr.

Saç-kıl-tırnak, yeteri kadar



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!