Avrupa'nın yeni mimarisi ve Türkiye

Güncelleme Tarihi:

Avrupanın yeni mimarisi ve Türkiye
Oluşturulma Tarihi: Ocak 26, 2002 00:00

TÜRKİYE'nin Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile Ortaklık Antlaşması'nı 1963'te imzalamasından beri Avrupa entegrasyon ve genişleme süreci o tarihte kimsenin hayal bile edemediği bir düzeye erişti. Türkiye, Ortaklık Antlaşması'nın 40 yıl önce öngördüğü tam üyeliğe iç çekişmeleri ve politik bilinçsizlik ve ataleti yüzünden bir türlü yaklaşamazken, 5 üyeden ibaret olan AET bugün 15 üyeli AB'ye dönüştü. 2-3 yıl içinde üye sayısı, Kıbrıs şu veya bu şekilde dahil, 25'e çıkacak. Ekonomik bütünleşmenin en önemli aşamalarından birini 2002 yılına girerken yaşadık. Bugün 12 üye devlet ve 300 milyon Avrupalı aynı parayı, Euro'yu kullanıyor. AB'nin ekonomik boyutuna dış politika, içişleri, adalet, savunma ve güvenlik boyutları eklendi.***AB'nin kuruluşundan beri belirgin özelliği sürekli kendini yenilemesi ve mimarisini geliştirmesidir. Her yeni hamlede ve reform girişiminde güçlükler çıkmış, itirazlar yükselmiş, bazı üyeler kervana katılmak istememiş, fakat sonunda evrim devam etmiştir. AB bugün de yeni bir yapılanmanın çabası içinde bulunuyor. 2001 Aralık'ında Laeken'de yapılan zirve toplantısı AB'nin istikbali temalı bir deklarasyon kabul etti. Deklarasyon ilk önce küreselleşen dünyada Avrupa'nın tanımını bakın nasıl yapıyor: ‘‘İnsancıl değerlerin, Magna Carta'nın (1215), İngiltere İnsan Hakları Bildirisi'nin (1689) Fransız İhtilali'nin ve Berlin Duvarı'nın yıkılışının kıtası Avrupa, özgürlüğün, dayanışmanın ve her şeyin üstünde başkalarının dil, kültür ve geleneklerine saygı anlamına gelen çeşitliliğin kıtası, tek sınırı demokrasi ve insan hakları olan bir Avrupa.’’***Laeken zirvesi, prensip beyanlarının yanı sıra AB'nin geleceği hakkında fikir üretecek bir konvansiyon toplanmasına karar verdi. Konvansiyonun amacı, 2004 yılında toplanacak hükümetlerarası konferansa kadar, Birliğin yeni koşullara uyumunu sağlayacak yöntemler ve reformlar hakkında görüş belirtmek.Bir danışma kurulu olan konvansiyonun başkanlığına AB'nin evriminde büyük rol oynamış olan eski Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard d'Estaing seçildi. Üye ülkelerle birlikte, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu aday ülkeler, ikisi parlamenter üçer temsilci ile konvansiyona katılacaklar. Türkiye bu suretle Avrupa'nın müstakbel mimarisine katkıda bulunmak ve Avrupalı kimliğini vurgulamak fırsatını bulacak. Ancak unutulmaması gereken çok önemli bir nokta var. Bu gibi konferanslarda temsilcilerin kişilikleri büyük rol oynar. Temsilcilerimizin AB konularına tamamen vakıf, uluslararası konferans teknik ve yöntemlerine aşina, ülke içinde saygınlık kazanmış, liberal kültürü içselleştirmiş, yabancı dil bilgisi yüksek düzeyde olan milletvekilleri arasından seçilmesi son derece isabetli olacaktır. Bu nitelikler gözönünde tutulduğunda bir isim derhal akla geliyor: Mehmet Ali İrtemçelik. Kendisinin halen bağımsız olması, üzerinde bir konsensüs oluşmasını herhalde kolaylaştıracak bir unsurdur.***2002 yılında AB gündeminde Türkiye ağırlıklı bir yer işgal edecek. Bizim için üyelik müzakerelerinin bu yıl içinde başlaması stratejik bir hedef olmalıdır. Bu stratejide Kıbrıs meselesinin de kilit bir öge olduğu gözardı edilemez. Kıbrıs meselesi Türkiye ile AB'yi ya birleştirecek veya tamamen birbirinden uzaklaştıracaktır. Avrupa'da birçok tanınmış düşünce merkezi Kıbrıs sorununun AB perspektifi içinde çözümlenmesini kolaylaştıracak çözüm modelleri üzerinde çalışıyor. Buna paralel olarak, bir çözüme varılabildiği takdirde, Cumhurbaşkanı Denktaş ve Klerides'e Nobel Barış Ödülü'nün verilmesi için ciddi girişimler mevcut. Denktaş'ın Nobel Ödülü'nü almasındaki sembolizmin Türkiye'nin üyelik sürecine büyük bir ivme vereceği kuşkusuzdur. Hele, demokrasi ve özgürlükler alanında, Kopenhag kriterleri konusundaki zihni blokajlarımızı aşabilirsek, liberalizmi bir türlü anlayamayan, her köşe başında tehlike ve düşman görmek isteyen, dünyaya kapalı, kendi içine dönmüş, saplantılarından kurtulamadığı için baskıcı, inzivacı ve gerici bir milliyetçilikte melce arayan, sağdan olduğu kadar soldan da beslenen dogmatik siyasi kültürü safdışı edebilirsek.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!