Avrupa’nın Truva atı takıntısı

Güncelleme Tarihi:

Avrupa’nın Truva atı takıntısı
Oluşturulma Tarihi: Nisan 11, 2004 00:00

KARAR anı yaklaştıkça, Avrupa’da Türkiye karşıtları da seslerini yükseltiyor. Türkiye, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, iç politika konusu haline geliyor ne yazık ki.İlk yanık kokusu Fransa’dan geldi. Parlamentoda yeni Dışişleri Bakanı Barnier’e yöneltilen bir soru ile tartışma alevlendi. Bizim borsanın başı dönmeye başlayınca, (gereksiz heyecan yapmadan hazırlıklı olmakta yarar var, devamı gelecek) Fransa Devlet Başkanı Chirac müdahale etti, yeni bir durum yok diye. Irkçı eğilimlerin güçlendiği bir dönemde, yerel seçimlerde zafer kazanan Sosyalistleri bile, Türkiye konusunda ölçülü davranmaya iten bir iklim hakim Fransa’da. Geçen hafta Paris’teydim. Çarşamba günü, Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi SAM ile Fransız Uluslararası İlişkiler ve Strateji Enstitüsü İRİS’in düzenlediği bir günlük toplantıda eski Sosyalist hükümetin Avrupa Bakanı Pierre Moscovici de söz aldı. Moscovici, eski Sosyalist hükümette Avrupa Bakanı olarak yer almıştı. Kendisini dinlemeden önce, yeni yayınlanan kitabını okumuştum. ‘Les 10 questions qui fachent Les Europeens’, Türkçeye, ‘Avrupalıları rahatsız eden 10 soru’ diye çevirebileceğimiz kitabında Moscovici, Türkiye’nin AB üyeliğine adaylığını da Avrupalı’nın 10 rahatsızlığı arasında sıralıyor. ‘Avrupa’nın sınırları, Türkiye’yi de kapsayacak mı?’ Avrupa kamuoyunun canını en fazla sıkan sorulardan biri bu. * * *‘AVRUPA Parlamenteri olarak 1995’te Türkiye ile gümrük birliği anlaşmasına karşı oy kullanmıştım’ diyen Moscovici, kitabında zamanla Türkiye’nin partizanı, hatta avukatı haline geldiğini söylüyor. Ona göre, Fransa’daki Türkiye karşıtı havanın ardında, ‘din meselesi’ yatıyor. Eğer, bu hava dağılmaz ve Avrupa’nın kapısı Türkiye’ye kapanırsa bunun, Türkiye’yi ‘Amerikan etkisine ve radikal İslam riskine’ teslim etmek anlamına geleceğini ileri sürerek, karşıtları yumuşatmaya çalışıyor. Fransa kamuoyu, Türkiye konusunda o kadar kararsız ki, bu yıl müzakerelerin açılmasını savunanlar bile, kendilerini bağlayıcı ifadeler kullanmamaya dikkat ediyorlar. Moscovici de öyle yapıyor. Kitabında, okuyucunun endişelerini dağıtmak istermişçesine, müzakereler açılsa bile Türkiye’nin hemen üye olamayacağının altını çiziyor. ‘Çünkü’ diyor ‘Koşulları yerine getirmekten hálá uzak, çok uzak. Çünkü, çok fazla Avrupa yanlısı seçkinleri ile sorunun fazla bilincinde olmayan halk arasındaki uçurum etkileyici. Çünkü gerçekleştirilmesi gereken reformlar çok önemli. Çünkü bu büyük ulusun siyasi gelişimi hálá belirsiz.’ Ama hiç değilse‘ölçülü bir risk almayı’ öneriyor. Eğer Türkiye sorunlarını aşarsa o zaman Avrupa da kapılarını açmalı. Moscovici, konuşmasında Türkiye’nin sorunlarını sıralamaya ‘laiklikten’ başlıyor, ‘Müslüman Demokrat Parti iktidarı’ diye nitelediği AKP Hükümeti’nin bu endişeleri kuvvetlendirdiğini ima ediyor. İkinci sorun, Avrupa sosyalistleri ve sosyal demokratlarının üzerinde durduğu ‘askerin siyasete müdahalesi’. ‘Hiçbir AB ülkesinde böyle bir müdahale yoktur. Bu sorun çözülmeli’ diyor. Üçüncü sorun, insan hakları konusundaki uygulamaların toplumsal zihniyet haline getirilememesi. Ermeni meselesini de dördüncü sorun olarak listeye ekliyor. Bu konuda tarihçilerden oluşacak bir kurul kurmalısınız öğüdünü veriyor. Ama her şeyi üzerinde bir konuya dikkat çekiyor. ‘Avrupa kamuoyuna kendinizi tanıtın. Bugün en fazla gereken bu.’ * * * FRANSA’da Türkiye karşıtı kampanyanın başını sağ partiler çekiyor. Bu konuda kitaplar yayınlanıyor. Bunların en militanı, uluslararası ilişkiler uzmanı Alexandre Del Valle’nin kaleme aldığı, ‘La Turquie dans L’Europe, Un cheval de Troie İslamiste?’ 455 sayfalık kitap, ‘Türkiye Avrupa’da. İslamcı bir Truva atı mı?’ başlığından da anlaşılacağı gibi, Müslümanlığın altını, yüzeysel ve kötü biçimde çiziyor. AKP Hükümeti’nin aslında Müslüman Kardeşler ve hatta El Kaide çevreleri ile ilişkisi olduğu iddiasını ortaya atıyor. Her zaman radikal İslam riskini taşıyan bir ülkenin Avrupa’da yeri olamayacağını savunuyor. Bu kampanyalardan ürkmemeli, ama ne olup bittiğini bilmek için yakından izlemeli, ‘iletişim’ konusuna daha bilinçli ve profesyonelce eğilmeliyiz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!