Asıl Türkiye, AB’den tarih istemiyor (!)

Güncelleme Tarihi:

Asıl Türkiye, AB’den tarih istemiyor ()
Oluşturulma Tarihi: Ekim 26, 2002 00:00

BrükselBurada kimse duyduklarına inanamıyor. Almanya tam tutumunu yumuşatmaya başlamıştı ki, en prestijli 6 Alman Vakfının “bölücülük” yaptıkları savıyla DGM’ye sevkedilmesi şaşırttı.Haber, tam AB Devlet ve Hükümet başkanları toplantısı sırasında geldi. Dorukta, Türkiye’ye Kopenhag’da nasıl bir yanıt verileceği tartışılıyordu. Bazı ülkeler, Türkiye’nin bunca çabasının yanıtsız bırakılmamasını istiyor ve “tarih” anlamına gelecek bir formülle tatmin edilmesi üstünde duruyorlardı.Diğer bir bölümü ise, Türkiye’de reform niteliğinde yasa değişikliği yapıldığını, ancak bunların uygulanmayacağını ileri sürüp, “Türkiye’de yasa değişiyor, ancak kafalar değişmiyor. Bundan dolayı da, bekleyelim ve tarih vermeyelim” tutumunu sürdürüyordu.Doruk öncesi en önemli gelişme Alman Başbakanı ve Dışişleri Bakanının ayrı ayrı demeçlerle tutumlarını yumuşatma işaretleri vermeleriydi. Berlin ilk defa, Türkiye’ye bir perspektif gösterilmesi gerektiğinden söz ediyordu. Bu çok önemli bir gelişmeydi. Zira seçim öncesinde Berlin son derece katı bir tutum sergiliyordu.TÜRKİYE TAM SUÇÜSTÜ YAKALANDIİşte böylesine kritik bir aşamadan geçilirken, Türkiye adeta “suçüstü” yakalandı. Avrupa kriterlerine göre “suçüstü” sayılan her iki olayda, iki başsavcıdan kaynaklandı.Biri, AKP’nin kapatılması için açılan yeni dava, diğeri de Almanya’nın en prestijli 6 vakfının “bölücülük” suçuyla DGY’ye sevkedilmeleriydi.Brükselde kimse birşey anlamadı.Seçim öncesinde yüzde 30’a yakın oy alacağı ileri sürülen bir partinin kapatılmasının istenmesi, AB normlarıyla hiçbir şekilde bağdaşmadığı için şaşkınlık yarattı.“Kapatılacak idiyse, neden daha önce harekete geçilmedi ve bugüne kadar beklendi?”“ Parti kapatmayla bir yere varılamayacağı hala anlaşılmadı mı?”Sayısız sorular soruldu.İşin komik yani, AKP’nin Başbakan adayı olarak görülen Abdullah Gül, karar açıklandığı saatlerde Brüksel’de prestijli bir vakfın davetlisi olarak, AB’deki kuşku ve kaygıları giderebilmek için konuşma yapıyordu.Konuşması, AB’deki kaygıları gidermek ve Kopenhag’da Türkiye’ye tarih verilmesini sağlamaya yönelikti. Tam o sırada, partisinin kapatılma davası haberi gelince, herkes şaşkınlık içinde kalakaldı.Bu şok bitmeden Alman Vakıfları haberi geldi.Yine sorular soruldu:“Alman Vakıfları nasıl bir fizli ittifak kurabilirler? Alman yasaları buna izin vermez”“6 Alman Vakfı Türkiye’yi nasıl böler ve laik sistemi nasıl yıkabilir?”Bu davanın olumsuz etkisi de hemen kendini gösteriverdi. Alman Hristiyan Demokratları Başbakan ve Dışşileri Bakanını uyardılar. Türkiye’ye tarih vermenin ne kadar büyük bir hata olacağına dikkat çektiler ve Vakıflara karşı açılan davayı gösterdiler.İnanılacak gibi değil.Sanki birileri özellikle böyle bir an bekliyor ve Türkiye ile AB’nin yakınlaşmasını engellemek için harekete geçiyorlar.Tam bir komplo teorisi...Veya Türkiye’de tam bir hukuk kargaşası yaşanıyor. Her kafadan farklı bir ses çıkıyor. Yasalar farklı yorumlanıyor. Aynı yasayla farklı kararlar veriliyor.Konuştuğum çok kişi “AB’den tarih istiyorsunuz. Ancak gelişmelere bakılacak olursa, adeta tarih verilmemesini asıl Türkiye istiyormuş gibi bir izlenim doğuyor” dedi.Ne dersiniz?Hangisi doğru?Komplo mu var; Kargaşa mı var?Siz AB’nin yerinde olsanız ne yapardınız?* * *HERKES AKP’Yİ MERAK EDİYORYurt dışında, özellikle Avrupa ve Amerika’da Türkiye’yi yakından izleyen gruplar merak içindeler.AKP hakkında ne düşüneceklerini tam bilemiyorlar. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını anlamaya çalışıyorlar.Genel eğilim, AKP’yi “ılımlı İslam” diye nitelemekten yana. Köktendinci veya İslami bir hareket gibi görmek istenmiyor. Bundan dolayı da AKP’ye bir zaman kredisi açılıyor.Seçim sonrasındaki tutumu izlenecek. Eğer AKP ılımlı yaklaşımını sürdürürse, hemen benimsenecek ve destek artacak. Demokratik İslamcı parti diye nitelenecek.Aksi olduğu taktirde, 28 Şubat öncesi gibi hesabı kesilecek. Baskılar başlayacak.Anlayacağınız, herşey Tayyip Erdoğan ve parti kadrolarına bağlı. Erbakan döneminin hataları tekrarlanırsa, önleri kapanacak. Aksi halde, Türkiye’nin yönetimine katılmalarına göz yumulacak.* * *TERİM İLE FARKLI MAÇ MI İZLEDİK?Çarşamba akşamı GS-BRUGGE maçını seyrettim. 30 bin Belçikalı arasında Galatasaray’ı desteklemekten önceleri korktuk. Maç davetini yapan Ahu-Ünal Aysal çifti ile birlikteydik. Ancak bir süre sonra, özellikle ikinci devre etrafımıza alıştık. Zira korkmamıza gerek kalmadı. Brugge’liler adeta “Bu muydu ünlü Galatasaray” diye, acıyarak bize bakar oldular.Maç sonrasında Fatih Terim’in basınla konuşurken söylediklerini duyunca adeta küçük dilimi yutacaktım. Fatih hoca, takımın oyunundan son derece memnun olduğunu söylüyordu.“Acaba biz başka maça gittikte, GS başka bir stad da mı oynadı?” demekten kendimi alamadım.GS kelimenin tam anlamıyla döküldü.Eğer, iyi oynayıp yenilmek başarı ise, söylenecek birşey yok. Ancak benim için önemli olan, ne pahasına olursa olsun, yenmekti.* * *BRÜKSEL SEZEN AKSU’YU BEKLİYORSezen Aksu’nun Türkiye’de büyük gürültüler koparan konseri şimdi de Brüksel’de tekrarlanacak. İKV-TUSİAD-TOBB tarafından desteklenen ve parası karşılanan proje, AB başkentinde heyecan yaratmış.Kuşkulu olanlar merak içindeler. Acaba AB yetkilileri de konser’i izleyecekler mi, yoksa Türk Türk’e mi reklam yapacağız?Son gelen haberler konserin hem Türk hem de yabancılar arasında büyük ilgi topladığı şeklinde... Hadi hayırlısı.* * *KONAK PİER, BİR GERDANLIK GİBİ...“İzmir’in denizi kız, kızı deniz kokar”.. Gençlik yıllarımda İzmir denilince bu dize, bir imbat esintisi gibi beni okşardı. Bugünün Kordon’u, eskiden “Kordelia” idi; İzmir’in inci gerdanlığı.. Sonra, el yordamıyla ve hoyratça uygulanmaya başlayan kapitalizm ile özünde köylülüğün tortuları bulunan yerel yönetim anlayışının harmanına, kente yığılan göçler de eklendi Sonunda deniz, İzmir’e küstü. Kendisini ölmeye bıraktı; çürümenin kokusu ve rengi Körfez’e damgasını vurdu. Çağdaş kentli bilinci ise Körfez’i kurtarmak için yirmi yılı aşkın bir süredir savaş veriyor. Şükür ki bu çabalar, deniz ile İzmir’i yeniden barıştırıp-buluşturdu. Sahilde, balık tutanlar insan zinciri oluşturuyor artık; yelken yarışları yeniden başladı. Altı yıllık inanılmaz bir çabanın sonunda ise, Körfez’e bir de taç sunuldu. Birkaç gün önce açılan KONAK PIER’den sözediyorum. 1800’lü yılların Eski Gümrük Yarımadası’ndaki yapılar, en ince ayrıntılarına kadar orijinaline sadık biçimde ve dantela gibi işlenerek restore edilmiş. Çürümeye terkedilmiş koca bir tarih, ayağa kaldırılmış, yeniden yaşama kavuşturulmuş.KONAK PIER, deniz ile dudak-dudağa, kucak-kucağa. Hem İzmir’liler, hem de turistler için tarih ve denizin içiçeliğinde, fantastik bir mekân. Birbirinden şık mağazalar, kafelerin, restoranların, kültürel aktivite alanlarının, sinema ve toplantı salonlarının arasına yedirilmiş. Kültür Bakanlığı ise, çok yönlü kültürel aktiviteler için güzel bir proje uyguluyor. Tariş de, Ege’nin bilge ağacı zeytinin ürünlerini enfes bir estetik içinde sunuyor. KONAK PIER Projesi’nin ikinci bir etabı daha var. Bu etap, tarihi mendirek üzerindeki adacıkta spor ve gençlik merkezini ve bir marinayı kapsıyor. Yeniden canlanan İzmir Körfezi’ne incelik ve zerafet içinde yerleştirilen bu taç, İzmir’e çok yakışmış... Türkiye’de güzel şeyler de oluyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!