Anıt ağaç katliamı

Güncelleme Tarihi:

Anıt ağaç katliamı
Oluşturulma Tarihi: Aralık 27, 1997 00:00

Faruk BİLDİRİCİ
Haberin Devamı

Dekoratif unsur oldu

Betonlar, önceleri zeytin ağaçlarının çevresindeki kanserli hücrelerdi. Giderek yayıldılar ve zeytin ağaçlarını sardılar. Beton yığınlarının çevrelediği zeytin ağaçları ekonomik değer olmaktan çıktı. Sadece kimi yazlık evlerin önünde birer dekoratif unsur olarak varlığını koruyabildi.

Zeytin bir kültür

Zeytin, aynı zamanda bir kültürdür. Zeytin dalı barışın simgesidir. Dini efsanelere göre gagasında taşıdığı zeytin dalını Nuh'un gemisine götüren güvercin, yaşamın yeniden başladığını da simgeler. Yunan mitolojisinde, Bilgelik ve Barış Tanrıçası olan Pallas Atena, mızrağının bir hamlesiyle Akropolis'te zeytin ağacı yaratır ve ağacın nasıl ekilip kullanılacağını gösterir. Kökeni Suriye ve Lübnan olan zeytin ağacını, yine mitolojiye göre Akdeniz kıyılarına yayan da Herakles'tir.

Buldozerlerle parçalanıypr

Ege'yi Ege yapan ve kutsal kabul edilen zeytin ağaçları, büyük bir hızla sahilleri terk ediyor. Turizm ve yazlık kooperatifleri,

Ege, Marmara ve Akdeniz sahillerindeki zeytin ağaçlarının sayılarının hızla azalmasına neden oluyor. Zeytin ağaçlarının kesilmesinin izne bağlanması da kıyılardaki betonlaşmayı durduramıyor. Her gün yeni bir alan imara açılıyor ve yüzlerce

zeytin ağacı yerinden sökülüyor. Betonlaşmanın yanı sıra yol genişletme çalışmaları da zeytin ağaçlarının düşmanı. İzmir-Balıkesir yolunun Şakran bölümünde çalışan karayolları ekipleri, 100-150 yaşındaki zeytinleri, buldozerlerle söküyor. Oysa zeytin, ekonomik ömrü yüzlerce yıl süren bir ağaç...

Batıda bebek gibi bakılıyor

Bir kültürü ve tarihi yansıtan anıt ağaçlar, Batı ülkelerinde bir bebek özeniyle korunuyor. ‘‘Özel doktoru, bakıcıları’’ var. Çevresinde yapılaşmaya yol yapımı ya da çeşitli kazı faaliyetlerine izin verilmiyor. Bitkibilimciler ve ormancılar, anıt ağacı haşerelerden asit yağmurlarına kadar, çeşitli dış tehlikelerden korumak ve daha sonraki kuşaklara aktarmak için, titiz çalışmalar yapıyorlar. Örneğin İngiltere'de 500 yaşındaki bu meşe ağacı, hem halkın, hem de yetkililerin özeniyle bir doğa ve kültür estetiği olarak varlığını sürdürüyor.

Kuşlar, ağaçların devrildiğini, onlar için yaşamın sona erdiğini henüz farketmemişlerdi. Kuşlar kondukça, yeşilden siyaha yeni dönmüş zeytinler de dallarla birlikte hafiften sarsılıyordu. Bunlar, ağaçlardaki son canlılık belirtileriydi. Sökülmüş köklerin toprakla veda kucaklaşması da sürüyordu. Buldozerlerin palet izleri, kökleri topraktan koparan kaba gücü ele veriyordu. Yaklaşan akşam, karanlığın siyah örtüsünü, toprağa uzanmış onlarca ağaç ölüsünün üzerine örtüyor; mateme, az ötedeki deniz de durgun salınmalarıyla katılıyordu.

Yoldan geçen araçlardaki insanların çoğu doğanın mateminin farkında bile değildi. Onların çoğu, yol genişletme çalışmalarını mutlulukla gözlüyordu:

- Bu yolu genişletmekte geç bile kalmışlardı.

İzmir-Balıkesir-Çanakkale yolunun Şakran mevkiini geçmekte olan yolcular, devrilen zeytin ağaçlarını algılayamıyordu. Asfaltın siyahının yeşilin aleyhine genişlemesi umurlarında bile değildi. Zeytin ağaçlarının başka bir talihsizliği daha vardı:

- Kötü bir tesadüf. Zeytin ağaçları ve turizmin sevdiği yerler ve iklimler tamamen aynı.

Zeytin sahilleri seviyor

Zeytincilik Araştırma Enstitüsü'nün, Tarım Şurası'na çağrılmayan Müdürü Dr. Mustafa Akıllıoğlu'nun bu tespiti çok önemli. Zeytin de sahilleri seviyor, turizm de. Zeytin, turizmle barışık yaşamaya hazır. Ancak turizm buna ne kadar hazır? Sorun burada. İzmir'in güneyinde uzanan sahillerde, zeytin ve turizm birlikte yaşayamıyor; zeytin geri adım atıyor. İzmir'in kuzeyindeki manzara daha farklı. İnsanları, ‘zeytinyağı diyarı’ panolarıyla karşılayan Kuşadası'nda, Burhaniye'de, Altınoluk'ta, Mudanya'da zeytinin düşmanı ‘yazlıkçılık’ anlayışı. Daha 1950'lere kadar deniz dibindeki evlerin pencerelerini dağlara çeviren insanların yüzlerini denize dönmesi, zeytinin felaketi olmuş. İlk beton kooperatifler, zeytinliklerin ortalarına kanserli hücreler gibi yerleştirmiş. 1980'lerde başlayan ‘yazlık kooperatifler’, 1990'larda tam bir furyaya dönmüş. Şimdilerde denizden bakan gözlerin gördüğü manzara, eskinin tam tersi; betonlar ortasında yeşil zeytin öbekleri. Onların da daha ne kadar yaşayacağı meçhul. Kooperatiflerin zeytin ağaçlarına çakılı tabelaları, çelişkinin altını çiziyor: Yeşil Cennet Yapı Kooperatifi. Yeşilbeldem Yapı Kooperatifi...

Kıyılardaki yapılaşma bu kadarla kalsa yine iyi. Sahildeki her belediye bugünlerde imar izni baskısı altında. Her belediye başkanı, yeni yeşil alanları imara açma istekleriyle karşılaşıyor. Çoğu direnemiyor; direnenler de zamana yenik düşüyor. Ayvalık Belediye Başkanı Ahmet Tüfekçi de direnenlerden biri. Bir toplantıda, Cunda adası muhtarı, adada yeni alanların imara açılmasını isteyince, Başkan, ‘‘Yeni imara açılacak alan yok’’ demiş. Adada yılların küçültüğü yeşil alanlardan birini göstermiş:

- Muhtar, şu karşıdaki zeytinlikler kimin biliyor musun?

‘‘Hayır’’ yanıtını alınca, sözlerini gülümseyerek sürdürmüş:

- O zeytinlik benim ve ailemin. İmara açsam, tanesi 20-25 milyar lira eden 80 villam olur. Ama ben oranın yeşil kalmasını istiyorum.

Zeytin ağacı kutsaldır

İşte sorunun odak noktası da bu. Betonun zeytinden daha çok para getirmesi. Ayvalık Ticaret Odası Başkanı Ziya Şensal da, Başkan Tüfekçi'nin sözlerini aktarırken, zeytin ağaçlarıyla ekonomik durum arasında bağ kurdu:

- Zeytin ağacı kutsaldır, zeytin ağacı ölümsüzdür. Ege'de kesilen zeytin ağacı devede kulaktır. Yalnız bugünden sonra ne olur bilemem.

‘‘Neden?’’ demeye fırsat vermeden bu sezonda zeytincilik alanında yaşananları, zeytin ağaçları için de bir dönüm noktası olarak nitelendirdi:

- Her yıl ekim ayında piyasayı açan Tariş, sezon bitti, yağmurlar başladı, 290 bin lira fiyat verdi. Piyasa çöktü. Geçen yıl beş asit zeytinyağını 280 bin liraya satmıştık. Bu yıl tüccar 265 bin liradan alıyor.

Ardı ardına sorular yağdırdı; enflasyondan fındık fiyatlarının artmasından, maliyetlerden sözetti. Her cümlesi hükümete eleştiriyle başlıyordu. Birbirine bağladığı cümlelerine bir nokta koyduğunda bu kez Ayvalık Ziraat Odası Başkanı Ahmet Sucu, isyanını dile getirdi:

- Siz hiç zeytin ağaçlarının bulunduğu yerde yangın duydunuz mu?

Hayır, duymamıştık. ‘‘Evet, çünkü bu yeşili biz koruyoruz.’’ Bu vurguların ardından, beklenmedik bir hesap yaptı:

- Bir ağacı kessen iki ton odun çıkıyor. Odunun kilosu 11 bin lira. 22 milyon lira kazanırım, arazisini de ayrıca satarım. Ben artık kesmeye razıyım. Zeytin ağacını, yeşili düşünmek bize kalmadı.

Odunu daha verimli

Geçimini zeytin ağacından sağlayan insanların bu noktaya gelmeleri üzücü. Daha da kötüsü, Sucu, bu hesabı yapan tek kişi değil. Edremit Körfezi sahillerinde benzer hesapları yapan üretici sayısı, Ankara'dan görülenden daha fazla.

Burhaniye'nin Pelitköyü'nde, üretici Güneri Güven de bir ağaçtan elde edilen zeytin ve odunun değerini kağıda döktü. Zeytin ağaçlarının odun olarak daha fazla para ettiğini anlattı. ‘‘Sahildeki zeytinlikleri kooperatifler milyarlarca liraya alır.’’ Kıyıdaki zeytin ağaçlarının kesilebileceği fikrine hazırdı:

- Kıyıdaki zeytin ağaçlarının verimi yüksek oluyor, ama iç taraftaki ağaçların zeytininin kalitesi daha yüksek.

Hazırlıklarını da yapmış; sahilden uzaktaki arazilerine yeni fidanlar ekmiş. Ataları, dedeleri, hep sahilleri seçmiş; maviyle yeşilin kucaklaşmasını yeğlemişler. Güven gibi düşünüp, sahili betonlara terkeden zeytinciler, iç bölgelerdeki arazilere kayıyorlar. Bunun kanıtı da son 15 yılın rakamları. Zeytinciliğin ağır bastığı illerdeki değişim ortada.

Ağaçların azaldığı iller İzmir, Muğla ve Çanakkale. Ağaçların hemen aynı sayıda kaldığı kentler, Balıkesir, İçel ve Antalya. Ağaç sayısının arttığı kentler ise Aydın, Bursa, Manisa ve Hatay.

Aslında sayıların artmadığı illerdeki ağaçlar da kent içerisinde yer değiştiriyor; içerdeki ilçelere kayıyor. DİE rakamları kentlere göre düzenlendiğinden bunu rakamlara dayandırmak zor. Ancak Zeytincilik Araştırma Enstitüsü'nün tespiti de bu yönde. Kıyıda turizmin zeytincilikle, Manisa ve Akhisar gibi iç bölgelerde de zeytinciliğin tütüncülükle yer değiştirdiğini gözlemlemişler. Yeni fidan talepleri, iç bölgelerden ve GAP bölgesinden geliyor. Türkiye'nin 1980'de 81 milyon olan toplam zeytin ağacı sayısının 1995'te 87 milyona çıkmasının nedeni de bu bölgelerdeki artış...

Zaten iki yıl önce çıkarılan yasanın gerekçesi de aynı saptamalara dayanıyor: ‘‘Özellikle ülkemizin Ege ve Güney kıyılarında yazlık ikinci konut sahibi olmak isteyenlerin bu amaçlarını gerçekleştirmek maksadı ile giriştikleri yapım faaliyetleri sonucu ülke ekonomisine katkıda bulunan zeytinlikler katledilmektedir.’’

Kesmek yasak ama...

Yasa, zeytin ağacı kesilmesini bu nedenle yasaklamış. Yapılaşmanın zeytinliklerin yüzde 10'unu geçemeyeceğini hükme bağlamış. Ağaçların sökülmesini Tarım İl Müdürlüklerinin iznine bağlamış. İl Müdürlükleri de çoğu kez, izin isteklerine olumsuz yanıt veriyor. Ama bu yanıtlar, ağaçların azalmasını önleyemiyor. Ekonomik mantığını yoketmedikçe de zeytin ağaçlarını korumak imkansız. Bir ağaç kesmenin cezası 2-5 milyon lira. Arazisinin değeri ise milyarlar. Bir de zeytin para etmezse? O zaman yüzlerce yıl yaşayabilen bu kutsal ağaçları kim koruyabilir ki? İşte zeytin ağaçlarının kaderini belirleyecek sorun bu...

Gelecek yıl daha kötü olacak

‘Yazlıkçılar’ adlı televizyon dizisinin çekildiği Pelitköy'ün Belediye Başkanı Naci Söyler, ‘‘60 yaşındayım. Hiç bu kadar kötü bir yıl görmedim’’ dedi. Üstelik gelecek yılın daha kötü olacağını tahmin ediyor:

‘‘Geçen yıl var senesiydi, üreticinin eli para gördü. Ama Tariş aldığını ihraç edemedi. Onu eritemediği için bu yıl hiç alım yapmadı. Bizi tüccarın eline teslim etti. Büyük firmaların da elindekiyle birlikte toplam 100 bin ton zeytinyağı stoku kaldı. Gelecek yıla stokla girilince üretici perişan olacak. Devlet müdahale etmezse köylü, gelecek yıl ağacını süremez, bakımını yapamaz. Sahildeki zeytinliğini satanlar da yiyip bitirdiler.’’

Şarköy'de, üreticilerden Fikret Üzülmez, durumunu anlatırken iki yıl önce iki ton zeytinyağı satıp bir Doğan SLX marka araç satın aldığını, ama bu yıl aynı miktar yağla aynı aracı almasının mümkün olmadığını örnek veriyor.

En büyük kıyım Kuşadası’nda

Türkiye'de turizmin en eski adresi olan Kuşadası, zeytin ağaçlarının en fazla kıyıma uğradığı yerlerden biri. Kuşadası Belediye Meclis üyesi Ahmet Altınsoy, betonlarla kaplı sahillere baktıkça ortaokuldaki ders kitaplarını hatırlıyor. ‘‘Kuşadası'nın hem zeytin, hem de tütün üretiminde önde gelen yerlerden biri olduğunu bize öğretmişlerdi. Turizm öne geçince plansız yapılaşma da arttı ve şimdi zeytincilik Kuşadası için ayrıntı haline geldi.’’ Zeytin ağaçlarının, Kuşadası ve çevre köylerinde sadece yeşilin ve çevrenin korunması anlamında önemsendiğini anlatıyor. ‘‘1994'de 10 katlı binalara izin veren imar planı değişikliği dönüm noktası oldu. İtirazlarım üzerine inşaat dışında ağaç kesimi yasaklanmıştı. O karar uygulanmıyor. 1987'de 975 bin olan zeytin ağacı sayısı 1996'da 360 bine düştü.’’

Sofralık zeytinleriyle ünlü Mudanya'nın Ziraat Odası Başkanı Ali Doğru'nun sesi de üzüntülü çıkıyor: ‘‘Güzelyalı civarında bir tek ağaç kalmadı. Mudanya'nın acınacak hali var. En gözde sahilliklerde şimdi yazlık siteler var.’’ Kesilen bir ağacın yerine iç taraflara 10 zeytin ağacı dikildiğini vurguluyor. ‘‘Ama yeni bir ağaç 8-10 yılda zeytin vermeye başlıyor. Hem kıraçtaki ağaçlar tabandakiler kadar verimli olamaz.’’

Erdekli zeytin üreticisi Mazhar Sevim de zeytinin bu yıl fazla para etmemesinden yakınıyor. Erdek'te yaz sezonunun kısa olmasından dolayı turizmin fazla gelişmediğini söylüyor ve ağaçların korunmaya çalışıldığını anlatıyor. ‘‘Yalnız geçen hafta Süleyman Örenler'e ait zeytinyağı fabrikasında ek bina yapımı için 110 zeytin ağacı kesildi.’’

Daha fazla tüketmeliyiz

Burhaniye Ticaret Odası Başkanı Fikret Akova, Yunanistan'ın Avrupa Birliği'ne girmesinin Türkiye'de zeytinyağı üreticilerinin işini daha da zorlaştırdığını vurguluyor. AB'nin üye ülkelerin zeytinyağı üreticilerini desteklediğini, üstelik Türkiye'den AB'ye yapılacak ihracatta da fon engeli uygulandığını söylüyor. En büyük zeytinyağı üreticisi İspanya'nın piyasayı belirlediğini vurgulayan Akova, paneller düzenleyerek çözüm önerileri geliştiriyor. Her yıl vardığı sonuçlar da hep aynı: 1) Zeytinyağı Konseyi kurulmalı 2) Ham dökme zeytinyağı ihracatı serbest bırakılmalı 3) Prim sistemine geçilmeli 4) Tariş özerkleştirilmeli 5) İç tüketimi artırmak için KDV oranı yüzde 1'e indirilmeli, reklam kampanyası açılmalı.

En önemlisi de iç tüketimin artırılması. 1960'larda Türkiye'ye giren büyük tekeller, margarin alışkanlığını öyle bir yerleştirdiler ki, şimdi sıvı yağlara dönmekte kendileri de zorlanıyorlar. Zeytinyağı tüketimi artırılabilse, zeytin üreticilerininin birçok sıkıntısı sona erecek.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!