Adres, lokum ve köpekbalığı

Güncelleme Tarihi:

Adres, lokum ve köpekbalığı
Oluşturulma Tarihi: Aralık 28, 2000 00:00

İlyas ÖZGÜVENUZUN tatilleri hiç sevmiyorum. İtiraf etmeliyim. İçimdeki kıskançlık duygusunu bastıramıyorum. Ne yapalım bizim de kaderimiz bu. Siz tatil yapın, gezin, eğlenin, keyifle gazetenizi okuyun biz de çalışalım. Yok öyle yağma, bugün cezalısınız. Size üç anımı anlatacağım. YANLIŞ ADRES ŞU anda Yeni Asır'ın Haber Müdürü Hasan Çömlekçi ile çalışıyoruz. Benim ilk, Hasan'ın ikinci yılı. Polis muhabiriyiz. Cinayet, yaralama, kavga, gürültü. Bana göre değil ama işten de kaçmıyorum. Hasan'la Gürçeşme'de bir intihar olayına gidiyoruz. En zor haberlerden biridir. Acılı, öfkeli insanlardan bilgi ve fotoğraf alacaksınız, eli boş döndüğünüzde de karşınızda Cemalettin Özdoğan gibi bir şefiniz olacak. Elimizdeki adres eksik. Sora sora cenaze evini buluyoruz. Üzgün bir ifadeyle başsağlığı dileyip girip oturuyoruz. Hasan çok üzgün görünüyor, dokunsanız ağlayacak. Herkes yüzümüze, ‘‘Gazetecilerin burada ne işi var?’’ gibi bir tuhaf bakıyor. Birşeyler olduğunu seziyorum, Hasan lafı fotoğrafa getirip istiyor. İnsanlar şaşırıyor ama fotoğrafı da veriyor. HASAN fotoğrafı alınca rahatlıyor, artık soruları direkt olarak sorabiliyor. ‘‘Neden böyle yaptı? Bir sorunu var mıydı?’’ gibi soruları ardarda sıralıyor. Sonunda yaşlıca birisi, ‘‘Babam uzun süredir hastaydı, eceliyle öldü’’ deyince bizim jeton düşüyor. Sokak numarası dışında, apartman, daire numarası, hatta ölenin adı bile aynı ama yanlış evde olduğumuzu anlıyoruz. Bozuntuya vermeden ‘‘Allah rahmet eylesin’’ deyip usul usul daireden çıkarken merdivenleri koşarak iniyoruz. ISLAK LOKUM DSP'nin ilk yılları. Hani Ecevit'in seçim gezilerini meşhur ‘‘Urla minibüsü’’ ile yaptığı yıllar. Meslekte daha yeniyim. Aslında takip için muhabir de göndermeyecekler ama ‘‘Kaybımız da olmaz’’ deyip beni yolluyorlar. Çocukluğumun efsane lideri Ecevit ile minibüsde yolculuk yapıyoruz. Manisa'nın beldelerini dolaşıp Turgutlu-Kemalpaşa-Torbalı üzerinden Ödemiş'e ulaşacağız. Plan program yok. Bir yere gittiğimizde Rahşan Hanım ikinci ulaşacağımız noktaya kaç saatde varacağımızı öğrenip telefon ediyor, ‘‘Geliyoruz’’ diye. Bizim Urla minibüsü tam adına yakışır bir şekilde dura kalka gidiyor. Herşey Rahşan Hanım'ın kontrolü altında. Bizlere, dışarıya karşı soğuk, buz gibi gözleri eşine yönelince başka türlü pırıldıyor. Elinde de bir kutu lokum var. Mitinglerden önce Ecevit'in ağzına sokuşturuyor, sesi açılsın diye. Ancak kutuda biraz beklemiş olacak lokum tozu ıslanmış. ‘‘Vah vah tazesini almamışlar?’’ diye içimden üzülüyorum. Dönüşde bir yol lokantasına oturan Ecevit çifti beni de yanlarına çağırıyor, kuru fasulye pilav ısmarlıyor. Ecevit keyifle kuruya kaşık sallıyor. Bu fotoraf Hürriyet'in birinci sayfasında yayınlanırken benim için unutulmaz bir anı olarak kalıyor. Çünkü sonraki yıllarda Ecevit, askerlerin indirdiği basamakları koşarak çıkmaya başlayınca hiçbir gazeteci bu kadar özel anlarını paylaşamıyor. HABER VE KÖPEKBALIĞI ÖZAL'ı Marmaris Okluk Koyu'nda izliyoruz. Özal yılda birkaç kez gelip uzun sürelerle burada tatil yapıyor. Bekar olduğum için Erdal İzgi her seferinde beni gönderiyor. Foto muhabirleri Gazanfer Karpat, Aydın Atar, Aykut Fırat değişiyor ben değişmiyorum. Takip ediyoruz, ama Özal'ı da gördüğümüz yok. Bazen yüzerken uzaktan izliyoruz, o kadar. Dünya kadar masraf var haber yok. Birkaç gün geçince birbirimizi tırmalamaya başlıyoruz. Balıkçının biriyle ahbaplık ediyorum. Bana bir gün önce Özal yüzerken Okluk Koyu'na köpekbalığı girdiğini, korumaların da bunu gördüğünü, bu yüzden koyu yüzerek geçen Özal'ın geriye kayıkla döndüğünü anlatıyor. Avcı yalanı olabilir. Köşkü arayıp Basın Danışmanı Can Pulak'dan bilgi almaya çalışıyorum ama çıkmıyor. Bu durum o zamanlar normal. Köşkün kapıları ve telefonları sadece genel yayın yönetmenlerine açılıyor. BİR yatçı da durumu doğruluyor. Gazanfer Karpat'la bir gün beklemeye karar veriyoruz. Ertesi gün Özal bizden 500-600 metre uzakta yüzüyor. Güvenlik önlemi her zamankinden fazla. Eşlik eden iki kayığın içinde otomatik tüfekli korumalar. Kuşkumuz kalmıyor. Biraz da aralık kapı bırakıp haberi geçiyorum. Ertesi gün haber Hürriyet'in birinci sayfasında, gazetede köpekbalıklı karikatür bile var. Sevincimiz aynı haberin Sabah'da da olduğunu görünce biraz gölgeleniyor. Balıkçı meğer beni satmış. Her zamanki yerimizde nöbete başladığımız anda bölgedeki tek ankesörlü telefon çalıyor. Can Pulak beni ismen çağırıyor; ‘‘Ne yaptın İlyas? Hiç böyle birşey yok’’ diyor. Ben, ‘‘Ama Sabah'da da var. Sizi aradım ama’’ diyerek durumu kurtarmaya çalışırken bir yandan da sabahki kıskançlığımı bir yana bırakıp ‘‘İyiki onlarda da çıkmış’’ diyorum. Ancak köpekbalığı gerçek miydi, değil miydi, hiçbir zaman öğrenemiyoruz. Diğer gazetelerden gelen arkadaşlar Sabah muhabiriyle beni yalancılıkla suçluyor ama o günden sonra da Okluk Koyu'nda yüzerken 15-20 metreden fazla kimse açılmıyor. İZİNİ, tatili, düzenli çalışma saati de olmasa mesleğimi seviyorum. Muhabirlik günlerimi özlüyorum. Doğan Haber Ajansı ve Hürriyet Ailesi ile ‘‘Bayram sevincini içinizden eksik etmeyin’’ diyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!