Ä°rtica ile mücadele için daha iyisi gelmeliydi

Güncelleme Tarihi:

İrtica ile mücadele için daha iyisi gelmeliydi
OluÅŸturulma Tarihi: Temmuz 06, 2008 00:00

Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu, halefi Orgeneral Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı’na atanmasına karşı çıktığını doğruladı. Kıvrıkoğlu, "Evet, doğrudur, Hilmi Özkök’ü istemiyordum" dedi.

KıvrıkoÄŸlu, gerekçesini şöyle açıkladı: "Yüzbaşı iken farklı olunur, ama yetkili kiÅŸiyken farklı olunur. Komutan olarak 2 yıl kendisini izledim. Ä°rtica ile daha iyi mücadele edecek birinin gelmesini istedim."    Â

EMEKLİ Orgeneral Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı’na getirilmesi süreci ile ilgili dünkü yazım üzerine selefi emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu aradı. "Orgeneral Kıvrıkoğlu’nu aradım, ama ulaşamadım" demiştim. Paşa, "Notunuzu almadım" diyerek, konuya girdi. Ardından, "Bu konularda konuşmama kararı almış biriyim. Ancak sabah bir iki eski bakan arkadaşım aradı. Şükrü Küçükşahin, ne söylersen onu yazar, hiç değiştirmez dediler. O nedenle sizi aradım" dedi. Kendisinin bu iltifatına teşekkür ettikten sonra, Kıvrıkoğlu ile aramızda, daha çok onun açıklamalar yaptığı şu konuşma geçti: Yazınızda yanlışlıklar var. Bazı da anlamadığım bölümler. Örneğin, yazdıklarınızın Özkök’ün bazı kesimlerin neden hedefi olduğunu da ortaya koyar nitelikte, demişsiniz. Hangi kesimleri kast ediyorsunuz?

GÖREV UZATMAYI BEN İSTEMEDİM

İrticaya karşı yeterli tutum almadığı için kendisini eleştiren siyasiler, yazarlar ve siyasi gruplar oldu.

Bakın ben size süreci anlatayım. 15 Temmuz 2002 günü, pazartesiydi, beni aradılar. Sayın Başbakan rahmetli Bülent Ecevit’in görüşmek istediğini söylediler. Ne zaman ve nerede olduğunu sordular. Ben de ’Sayın Başbakan’a uygun saatte olur’ dedim. Saat 18.00 için Başbakanlık Konutu’nu söylediler. Saatinde gittiğimde Sayın Başbakan beni kapıda karşıladı; içeri girdiğimde ise Sayın Şükrü Sina Gürel vardı. Kendisi Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak kabineye yeni girmişti. Çay içtik. Sonra rahmetli Başbakan konuşmaya başladı. 5 yıldır birlikte çalıştığımızı vurguladı. Çevredeki gelişmeler, Kıbrıs konusu falan... Sonra görev süremin uzatılmasını önerdi.

SÄ°YASETÄ°N PÄ°NGPONG TOPU YAPMAM

Bu tevazuya teşekkür edip şunları dedim: Ben bunu kabul etmem. Bunu asker kamuoyu hoş karşılamaz. Ben yasada belirtilen 67 yaş sınırını da 4 yıllık görev süresini de dolduruyorum. Sürenin uzaması için kanun çıkması gerekir. Hükümetinizin Meclis’teki sandalye sayısı ise şu anda 259 (Salt çoğunluğun altında). Genelkurmay Başkanlığı gibi üst düzey bir makama ait bir konunun, milletvekillerin, siyasilerin elinde pingpong topu gibi oynanmasına müsaade etmem. Kendileri ısrar edince konuyu uzatmamak için perşembe günü Sayın Cumhurbaşkanı ile haftalık görüşmelerimiz olacağını belirtip, ’Konuyu orada da birlikte konuşalım’ dedim. Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e çıktım. Kendisine, birazdan Sayın Başbakan’ın geleceğini, benim görev süremin uzatılmasını önereceğini, benim buna karşı çıktığımı, bunun asker kamuoyunda hoş karşılanmayacağını söyledim. Sayın Başbakan’a söylediklerimi, aynen tekrarladım; pingpong topu, yaş falan.

YENİ BİR KOMUTAN ÖNERİMİ SÖYLEDİM

Bir saat sonra rahmetli Ecevit geldi ve konuyu açtı. Yine aynı şeyleri söyledim. Ama onlara sonra dedim ki, ’Ama ben size yeni bir Genelkurmay Başkanı öneriyorum’. Yeni bir Kara Kuvvetleri Komutanı (Kıvrıkoğlu, o günün Jandarma Genel Komutanı Org. Aytaç Yalman’ı ima ediyor) atanacak. Bunları 18 Temmuz’da konuşuyoruz. Yeni komutan 30 Ağustos’ta göreve başlayacak. Bu arada siz Genelkurmay Başkanlığı’na atama yapmazsınız, yeni kuvvet komutanı da 30 Ağustos’ta görevi aldıktan sonra eylül ayının ilk haftasında onu Genelkurmay Başkanı atarsınız. Yeni komutanın kim olacağını söylemedim.

ÖZKÖK’Ü 2 YIL İZLEDİM, İSTEMEDİM

Böylece o günkü Kara Kuvvetleri Komutanı Hilmi Özkök olamayacak. Siz istemediniz yani.

Doğrudur, Hilmi Özkök’ü istemiyordum. Şimdi yazınızda var; ’Madem gençliğinden beri tanıyordun; o zaman niye Kara Kuvvetleri Komutanı yaptın, kuşkusuna neden oldu’, demişsiniz. Doğrudur; ama unutmayın yüzbaşı iken ayrı, farklı tutum gösterirsin, yetkili komutan olunca farklı. Ben 2 yıl kendisini komutan olarak izledim. Bunun sonucunda da irtica ile mücadeleyi daha iyi yapacak birinin gelmesini istedim.

BAHÇELİ DE SÜREM UZASIN İSTEDİ

Bakın bir nokta daha var. 1 Ağustos Perşembe günü Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli ve Milli Savunma Bakanı Sayın Sabahattin Çakmakoğlu ile de Milli Savunma Bakanlığı’nda akşam saat 18.00’de görüştük. Bahçeli de görev süremin uzatılmasının yararlı olacağını söyledi. Orada da Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a da ifade ettiğim görüşlerimin aynısını kendisine de anlatarak uzatmayı kesinlikle kabul edemeyeceğimi belirttim.

UZATSALAR DA HEMEN Ä°STÄ°FA EDECEKTÄ°M

Bir şey daha; Sayın Şükrü Sina Gürel’in bana 3 kez geldiğini yazmışsınız. Hayır, 1 kez geldi. O da süre uzatmak için kanun çıkarmak gerektiğini, bunu çıkaramayacaklarını söyledi. Ben de o zaman, ’Zaten ben bunu size söyledim’ dedim. Benim bilgim dışımda Sayın Gürel’in bir çalışma yaptığını o zaman öğrendim. Ve ben şunu düşündüm: Eğer benim bilgim dışında uzatma yapsalardı bile istifa edecektim. Bir defa da Sayın Gürel ile o Başbakanlık Konutu’nda görüştük; ama o gün kendisi hiç konuşmadı. Zaten Sayın Cumhurbaşkanı Sezer sağ, her şeyi bilir.

Onu rahat hareket ettirmedik

Mesut Yılmaz ile tartışma konusunda bir şey söyleyecek misiniz?

Benim görev süremin uzatılması teklif edildiğinde, sadece kanun, yaş, 4 yıllık süre, Meclis’teki sandalye sayısını söylemedim. ANAP da bunu istemez, dedim.

İLK ANLAŞMAZLIĞIMIZ FETHULLAH GÜLEN’Dİ

Çünkü Mesut Yılmaz ile hep tartışmalı olduk. Mesut Yılmaz rahat hareket edemedi. Kendiyle ilk defa Fethullah Gülen konusunda tartıştım. Cumhurbaşkanı olmak istiyordu. Kendisinin cumhurbaşkanı olmaması için mektup yağmuruna tutuldum. Ziyaretçi akınına uğradım ve bu konudaki görüşlerimi zamanın başbakanına da açıkladım. Beyaz Enerji davasını hatırlarsınız. Türban konusunda da tartıştık. Liseli kızlara türban giydirmek istediler. Beyhan Aslan grup başkanvekilleriydi o zaman. Kanun yapmak istediler.

MİLLİ GÜVENLİĞİ ÖNEMSEMİYORDU

2002 Mart’ında milli güvenlikle ilgili bir tartışma açtı. Milli güvenlik konusunda nasıl Silahlı Kuvvetleri silkeledikse, MHP’yi de silkeleriz şeklinde açıklaması oldu. Ben Arnavutluk’taydım, dönünce, yüz yüze görüştük kendisine cevabımı verdim. Yanımızda iki Başbakan Yardımcısı da vardı. Kendisini Milli güvenlik konusunu önemsemiyordu. Zaten daha önce de 2001 Ağustos’unda aynı konuyu partisinin grup toplantısında gündeme getirdi. Silahlı Kuvvetleri suçlamıştı. O gün de ağır bir açıklama yapmıştım. Biz milli güvenlikle demokratik gelişmelerin bir dengede gitmesini istiyorduk, birbirinin alternatifi olamayacağını söylüyorduk. Bakın ne oldu? Kanunları değiştirdiler; sonra AKP geldi, onlar da bazı yetkileri yeniden azalttılar; ama daha sonra baktılar ki güvenlik kuvvetleri görevlerini yapamaz hale geldi. Bu düzenlemelerin bir kısmını geri aldılar; polis ve jandarmanın yetkilerini biraz daha artırdılar.

Ben emrettim

Edip Başer’in Kara Kuvvetleri Komutanı olması gerekirken, Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman’ı önerdiniz.

Evet, bir de o konu var, yazınızda. Kara Kuvvetleri Komutanlığı için teklif etme yetkisi tamamen Genelkurmay Başkanı’na aittir. Sayın Gürel ile bu konuyu da konuşmadık. Ben 2 Ağustos günü emir verdim: Aytaç Yalman Paşa’nın Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanması ile ilgili kararnameyi yazıp getirin. Ben buradayım, işin içindekiler de her şeyi biliyor.

/images/100/0x0/55eacc89f018fbb8f8976d08

GENELKURMAY eski Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök, selefi Hüseyin Kıvrıkoğlu ile ilişkilerini, "Gayet iyi gidiyordu; ama sonra bir şey oldu" diye açıkladı. Özkök ile dün Ankara’da başlayan, "Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği" sempozyumunda karşılaştık. Gazeteci Mehmet Ali Birand, Hilmi Özkök’e, "Bazı kesimlerin size neden saldırdığını düşünüp dururdum; ama yanıtını bulamamıştım. Şükrü Küçükşahin’in yazısını okuyunca bunu öğrendim. İlginç bir yazı, okudunuz mu?" dedi. Özkök, bana dönerek, "Daha okumadım, ne yazmışsınız?" diye sordu. Bu soru üzerine Birand, kesip yanında getirdiği yazıyı Özkök’e verdi; "İşte yazı, okuyun bir" dedi. Özkök, yazıyı alıp yanımızdan ayrıldı. Öğle arası verildiğinde emekli komutanla yeniden karşılaştım. Önce "Yazınızı okudum, ilginç; ama no comment (Yorum yok)" dedi; ardından şu kısa değerlendirmeyi yaptı: "Sadece şunu söyleyebilirim; iki komutan olarak gayet güzel çalışıyorduk; ama, sonra bir şeyler oldu. Neden oldu derseniz, işte onu da bilmiyorum."
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!