28 yılda 29 bakan eskitti

Güncelleme Tarihi:

28 yılda 29 bakan eskitti
Oluşturulma Tarihi: Haziran 03, 2001 00:00



Faruk BİLDİRİCİ
Haberin Devamı

Mehmet Özel, 29 yıl boyunca Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü görevini yürüterek, ‘‘Türkiye bürokrasi tarihi’’nde kırılması güç bir rekora imza attı. Aynı zamanda ‘‘Köy Enstitüsü mezunlarının devlet hizmetindeki son temsilcisi’’ olan Özel, 7 Mayıs'ta emekliye ayrıldı. Geriye 28 bakan, 6 cumhurbaşkanıyla birlikte kültür ve sanat alanında yapılan görünür ve görünmez yığınla işler, yüzlerce şehitlik anıtı, Cumhuriyet'in fotoğraflarla belgelenmesi anlamına gelen 20 kadar büyük boyutlu kitap kaldı. Özel, şimdi kendini resimlerine verdi. Devlet ile ilişkisi ise Başbakanlık Sanat Danışmanı olarak sürecek.

Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nde bu kadar uzun süre kalmayı nasıl başardınız? Bunun sırrı nerede?

- Aslında bunun özel bir sırrı yok. Malazgirt Zaferi’nin 900. yılı kutlamalarını ve sonra Cumhuriyet'in 50. yılı kutlamalarını yürüttüm. Bu kutlamalarda gösterdiğim başarıdan dolayı bakanların itimatını kazandım. Ondan sonra gelen 28 bakanla da kalıcı birşey yapmak başarısını da gösterdim. Hemen hemen bütün siyasi görüşlerle çalıştım.

Farklı siyasi görüşteki bakanlara kendini kabul ettirebilmek çok zor değil mi? Hani Türkiye'de bir söz vardır, ‘‘Her devrin adamı’’ derler...

- Tabii önce biraz sıkıntı çektim. ‘‘Her devrin adamı’’ dediklerini ben de duydum. Ama ben köy enstitüsü mezunuyum, köyden geldim. Dedim ki, ‘‘Beni görevden alsalar, öğretmen yaparlar. Devlet ne verdi? Genel müdürlük. Kim verdi? Cumhuriyet. Cumhuriyeti kim kurdu? Atatürk. O zaman benim görevim Atatürk'e, Cumhuriyet'e, çağdaş sanata hizmet etmektir.’’

Pusulanızı böyle belirlemeniz görevde kalabilmek için yeterli oldu mu?

- Evet. ‘‘Falan kişi sizin yerine gelecek’’ sözlerini çok duydum. Ama hiç dert edinmedim. Mesela bazı bakanların hoşuna gitmeyen konular oldu; fakat ben onu ısrarla imzaya getirdim. Yapmak istediğimi sonunda mutlaka yaptılar, sonra kendileri de kamuoyundan aferin alınca ‘‘Demek ki Mehmet Özel'in yaptığı işler güzel işlermiş’’ dediler.

İSMET İNÖNÜ’DEN TALEP

12 Eylül döneminde bürokrasi alt üst edilirken sorun çıkmadı mı?

- Atatürk'ün doğumun 100. yıl kutlamaları hazırlıkları 1978'de başlamıştı. Orada beraber çalıştığımız komutanlar da vardı. 12 Eylül'den sonra da ‘‘100. Yıl hazırlıklarını Mehmet Özel iyi yürütür’’ dediler kaldım. Hiçbir politikacı çıkıp ‘‘Mehmet Özel hükümet değişirken bize geldi aman yerimde kalayım filan bakana söyle dedi’’ diyemez.

Genel Müdürlükte ilk icraatınız neydi?

- Güzel Sanatlar Genel Müdürü olarak ilk görevim yeni sanat kurumları açmaktı. 1971 sonunda genel müdür olduğumda bir tek Cumhurbaşkanı Senfoni Orkestrası vardı; bir de Güzel Sanatlar Akademisi. Konserde, ‘‘Yeni Genel müdürümüz’’ diyerek beni İsmet İnönü'ye takdim ettiler. İsmet Paşa kalktı, ‘‘Delikanlı, yalnız Ankara senfoni izlemesin. İstanbul'da senfoni açmanın zamanı gelmedi mi?’’ dedi. ‘‘Paşam yeni göreve geldim. En büyük amacım da İstanbul'da senfoni açmak’’ dedim.

Hemen ulaşabildiniz mi bu hedefinize?

- Başbakanlığa, İsmail Arar'a gittim. ‘‘Paşa'nın böyle emri var’’ dedim. İstanbul Senfoni Orkestrası’nın açılması için onayını yazdı. Kısa sürede orkestra açıldı ve İsmet Paşa'dan ‘‘Aferin’’ aldım. Bugün Türkiye'nin 5-6 senfoni orkestrası var.

O zaman Başbakanlığa bağlı çalışıyordunuz sanırım.

-Öyle. Kültür Bakanlığı dört defa kapandı, yeniden açıldı. Genel Müdürlüğüm devam etti. Fakat kağıt başlıkları değişti. Mesela Devlet Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı, tekrar Kültür Bakanlığı gibi...

Bağlanmadığınız bir Orman Bakanlığı kalmış!

- Bir ara Orman Bakanlığı'na bağlanacağı dedikoduları da çıktı. Bereket gerçekleşmedi. Kültür Bakanlığı adına kitaplar yayımlamaya o zaman başladım. 10 bin kadar resim kullandım, 20 kitap hazırladım. Hiçbir kitabın altına Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü yazmadım. Gelen bakanlar da çok değerli insanlardı ve kültür yerinde kaldı. Şimdi en arzu edilen bakanlık.

Öğrencilik yıllarına dönersek; Anıtkabir'in yapımında çalışmışsınız.

- 1951'de Anıtkabir inşatı yapılırken resim bölümü öğrencisiydim. Birileri okula geldi, ‘‘Anıtkabir'de süslemeler yapıştırılacak, eli yatkın sanat öğrencileri lazım’’ dedi. 8-10 öğrenci koşa koşa gittik Anıtkabir'e. İskeleye yatıp öyle yapıştırıyorduk mozayikleri tavana. Kilim desenlerini, Türk motiflerini yapıştırıp aşağı iniyor, orada da yere yatıp öyle bakıyorduk tavana. Beni çok beğendiler 175 kuruş yevmiye verdiler, sonra 250 kuruşa çıkardılar. Öbür arkadaşlar katlanamadı bu çalışmaya. Toplam 7.5 ay çalıştım. Zühtü Müridoğlu da merdivenlerdeki rölyefleri yapıyordu. Ona yardım ettim. ‘‘İyi bir delikanlısın. İnşallah genel müdür olursun’’ dedi.

Genel Müdür olduktan sonra görüştünüz mü?

-Gel zaman git zaman genel müdür oldum. Güzel Sanatlar Akademisi bana bağlandı. Zühdü Bey’le 5-6 sene birlikte çalışma imkanı bulduk.

Cumhurbaşkanlarıyla ilgili anılarınızdan söz edebilir misiniz?

- Altı cumhurbaşkanıyla çalıştım. İlk defa rahmetli Cevdet Sunay ile tanıştım. Cumhuriyetin 50. yıl kutlama programlarını çok beğenmişti. Takdirname verdi. Arkasından Fahri Korutürk. Eşi Emel Korutürk, çok iyi yetişmiş bir ressamdı. Bana dedi ki, ‘‘Mehmet Bey, teşvik edelim, bankalar, zenginler özel galeriler açsınlar.’’ Özel galeri nedir bilmiyordum o zamana kadar.

Devlet Resim Heykel Müzesi’ni o dönemde mi açtınız?

- Türkocağı binasının yakılıp yıkılmış halini gördüm ve Devlet Resim Heykel Müzesi yapılması için rapor sundum kendilerine. Fahri Korutürk, ‘‘Ben ayrılmadan bunun yetişmesi lazım’’ dedi. Anıtlar Kurulu'ndan karar çıkartmaya çalıştım. Mimarı Hikmet Koyunoğlu'nu öldü sanıyordum. Birisi sağ olduğunu söyledi. İstanbul'a gittim, evini buldum. Profesör olan kızı çıktı. Babam fotoğraf tab ediyor dedi. 96 yaşındaki Hikmet Koyunoğlu, az sonra elinde fotoğraf sallayarak geldi. ‘‘Yav sen yaman bir adamsın. Buraya ilk defa Hamdullah Suphi Bey geldi, Hikmet abi bu binayı yaptıracağım dedi yaptıramadı’’ dedi. Ankara'ya götürmek istediğimizi söyledim. ‘‘Giderim ama şartım var; lüks bir arabayla giderim. Her saat başı mutlaka durup küçük çişimi yaparım’’ dedi. Kabul ettim. Opera'nın bir arabasıyla 12 saatte Ankara'ya getirdim. Fahri Paşa, 2 Nisan'da müzenin açılışını yaptı; 6 Nisan'da Cumhurbaşkanlığından ayrıldı.

OKULDAN KAÇMIŞ

Veda gecesinde ‘‘Kendimi okuldan kaçmış çocuk gibi hissediyorum’’ demiştiniz. Emekliliğe alışabildiniz mi?

-46 yıl önce 23 yaşındayken lise müdürü olmuştum. O gün bugündür hergün 07.30'da evden çıkar, akşam 20.00'de eve dönerim. 7 Mayıs'ta emekli oldum, 6 Mayıs'a kadar daireydim. Önce boşluğa düştüm, ‘‘Bu saatte niye dolaşıyor derler’’ diye sokağa bile çıkamadım. Artık alıştım, dışarı çıkabiliyorum.

Zaten boş sayılmazsınız. Başbakanlık Sanat danışmanlığına atandınız.

- Türkiye'nin birçok yerinde şehitlik anıtları yaptırmıştım. Başbakanlık Sanat danışmanı olarak bu konudaki çalışmalarım devam edecek. Eksik kalanları tamamlayacağım. Bir de Genelkurmay Başkanlığı'nın, Anıtkabir'in altındaki 3 bin metrekarelik boş alanın bir tür müze olarak düzenlenmesi projesinde çalışıyorum. Benim için ulvi bir görev bu.

Yerinize genel müdürlüğe gelecek kişiye tavsiyeleriniz var mı?

-Politikaya karışmadan, baştaki kişinin, bakanın siyasi görüşlerini düşünmeden, Atatürk ve Cumhuriyet ilkeleri doğrultusunda Türk kültür sanatına yardımcı olmasını tavsiye ediyorum. Sanatçılar olduğu için orada oturduğunu bilmesi, sanatçıları horgörmemesi, sanatçıları bekletmemesi lazım. Genel müdürün işinin dörtte üçü sanatçıyladır. Orası sıradan bir genel müdürlük değildir; işi sanattır, sanatçıdır.

GÜRER AYKAL'IN ŞEFLİĞİ DEDİKODUYA KURBAN OLACAKTI

Her sanatçı kendisini dünyanın en büyük sanatçısı zanneder. Şikayetler gelirdi, bana rol vermediler; beni seyahate götürmediler gibi. Mesela 1974'te, Gürer Aykal, İngiltere'de şefliği bitirmiş geldi. Şeflik yazısını gönderdim. Fakat hükümet düştü. Neyse ki bakanlığa Nermin Neftçi hanım geldi. Gürer'i de götürdüm, ‘‘Aman şef yapalım’’ dedi, onayını imzalattım. Gece telefon etti, ‘‘Bana hata yaptırdın. Gürer Aykal şeflik yapamazmış’’ dedi. Bir grup sanatçı gitmiş, konuşmuş. ‘‘Arkadaşlar, hiç yerli şef yok, hep yabancı. Bu daha ne kadar sürecek? Deneyelim, şeflik yapamazsa zaten kendiliğinden gider’’ dedim. Ses çıkarmadılar. Bakan, ‘‘Haklıymışsın’’ dedi, Gürer Aykal böyle ortaya çıktı.

KİTAPLARLA KARIN DOYURULAN OKUL

Köy Enstitüleri’nin adı aşırı sol olarak çıkmıştı. Bakan sağcıysa, birileri muhakkak ‘‘Bu adam zaten Köy Enstitüsü mezunu. Ne yapsa hayır gelmez’’ diye kötülerlerdi. Bedri Rahmi, Hikmet Onat gibi büyük sanatçıları orada tanıdım. Mesela her öğrenci 80 dünya klasiğini okumak mecburiyetindeydi. Kitaplarımızı bavullarımızda taşırdık. Birgün İnönü enstitüye ziyarete geliyor. Bir idareci, ‘‘Öğrencilerimiz aç’’ diyor. İsmet Paşa bir öğrencinin bavulunu açıyor, bakıyor ki kitap var, bir kağıt içinde de ekmek var. İdareciye dönüyor, ‘‘Bunlar bununla besleniyor’’ diyor. Zorluklarla okuduk ama genel müdürlük dönemimde bana çok faydası olmuştur. Lüks bir yerde otururken, dondurma yerken görülmedim. Bakanlarla yurtdışı gezilere gitmedim. Görev dışında ancak sergilerde dolaşırım.

CİHAD BABAN'IN AYAKLARINI OVDUM

Doktor, hukukçu, mülkiyeli, mühendis bakanlar geldi geçti. Bazıları beni görevden almak için peşin hükümle geldi, sonra fikrini değiştirdi. En üzüldüğüm, yüreğimi sızlatan rahmetli Bakan Cihad Baban. Kültür adamıydı, basından gelmişti. Ağır şeker hastasıydı, ayaklarının bir kısmı kesilmişti. Bir gün girdim makama. Ayakkabılarını çıkarmıştı, ızdırap içindeydi. Soğuk suyla ayaklarını ovdum, o durumda bile görevini devam ettirdi, hastaneye gitmedi. Böyle bakanlarla da çalıştım.

6 cumhurbaşkanıyla çalıştım. Korutürk'ün eşi Emel Korutürk iyi yetişmiş bir ressamdı. Bana ‘‘Mehmet Bey teşvik edelim bankalar özel galeriler açsın’’ dedi.

BENİM DÜNYAM

İlk sergimi 1969'da açtım. Semih Sancar Genelkurmay Başkanı’ydı. Öksüz subay çocuklarına yardım için sergi arıyorlardı. 60 resim sergiledim onlar satıldı. Oyak Renault arabalar yeni çıkmıştı. Sancar, ‘‘Mehmet Bey’e araba hediye edelim’’ diye emir verdi. Arabayı almadım. Sonra Vakko Galerisi’nde açtığım sergiyi görmüşler, istediler. Roma Merkez Bankası galerisinde sergi açtım. Sekiz resmim şu anda Roma'da Santa Maria Müzesi’nde. Paris'te, Budapeşte'de de sergiler açtım. Şimdi, apartmanda dokuz numarada otururuz. Çalıştığım yer binanın en alt katında. Bazen daireden direkt buraya gelirim. Zile basarım, eşim Nermin Hanım’a ‘‘Ben geldim’’ der, fırçayı alıp resme başlarım. Resimli dev kitapları da burada hazırladım. Bu ev, bu bahçe benim dünyam...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!