Bizler iyilik korsanıydık

Güncelleme Tarihi:

Bizler iyilik korsanıydık
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 21, 2010 00:00

14 yıl önce Avrasya feribotunu kaçırdıktan sonra İsrail komandolarının bastığı Mavi Marmara gemisindeki aktivistler arasında yer aldığı ortaya çıkan Erdinç Tekir, Hürriyet’e konuştu. İHH’de 10 yıldır gönüllü, 2 yıldır resmi çalıştığı söyleyen Tekir, “İsrail’le tek ortak noktamız, ikimizin de korsan oluşu. Avrasya’nın kaçırıldığı zamanlar bizim ismimiz de ‘korsan’dı ama biz ‘iyilik korsanları’ydık. İsrailliler ise zalim” dedi.

AVRASYA feribotunu 1996’da kaçırdıktan sonra 3 yıl 8 ay hapis cezası alan ve İsrail komandolarının saldırdığı Mavi Marmara gemisinde bulunan Hacerat kod adlı 44 yaşındaki Erdinç Tekir, eski hükümlü kontenjanından İnsani Yardım Vakfı’nda çalışıyor.
Düzce’deki arkadaşları aracılığıyla İHH’yi tanıdığını ve Abhazya, Çeçenistan çalışmaları sırasında vakıfla yakınlaştığını belirten Tekir, Mavi Marmara’ya diğer gönüllüler gibi tamamen insani amaçla bindiğini söyledi. Tekir, “İsrail’le tek ortak noktamız, ikimizin de korsan oluşu. O zamanlar (Avrasya kaçırıldığı zamanlar) bizim ismimiz de ‘korsan’dı ama biz ‘iyilik korsanları’ydık. İsrailliler ise zalim” diye konuştu.
Gemiye binmeden 10 gün önce ikiz çocukları olduğunu söyleyen Tekir, “Eşim de iyilik yapmayı seven ve beni teşvik eden bir insan. İnşallah bir dahaki sefere çocuklarımızla geleceğiz” dedi.

Bombayı denize attım

Erdinç Tekir, şunları anlattı: “İHH’de 10 yıldır gönüllü, iki yıldır resmi çalışıyorum. Mavi Marmara’da olmak için çok uğraştım, benim de bir katkım olsun istedim. Gemide bir tane bile terörist yoktu. Hepsi gönüllü aktivistti. Eğer İsrail’in dediği gibi terörist olsaydım, onlardan ele geçirdiğimiz bombayı denize değil üzerlerine atardım. Bütün silahları, teçhizatları elimizdeydi. İsteseydik helikoptere ateş edebilirdik. Bizi durdurmaya çalışırlar, megafonla, telsizle uyarırlar diyorduk ama böyle bir şey olmadı. Aniden hem havadan hem denizden ateş ederek bastırdılar. Arka taraftan, üstlerden gelir diye düşündük. Öyle de oldu. Giremediler. Direndik ama özel bir çalışmamız yoktu.

Tedavi etmediler

Kaldığım süre içinde psikolojik baskı dahil bir çok şey yaşadım. Yaralıydım, tedavi etmeden cezaevine götürüp, revire soktular. Revirde, yaralarımın üzerindeki bandajı çıkarıp attılar, hücreye attılar. Benden daha kötü olanlar vardı. Birbirimize dayanıp destek vererek yürüyorduk. Yatan arkadaşlardan birinin altını ben değiştiriyordum. Üç ay kalırız diye düşünüyorduk. Başbakan’ın ültimatomundan sonra hemen alelacele bir revir hazırlayıp, bütün yaralara pansuman yapıp, ellerimize birer analiz zarfı ve ilaçlar verdiler. Birbirimizle konuşturmadılar.

Komutanlar ağlıyordu

Pervomayskaya baskınını yapan Salman Raduyev, geri çekilirken bir köye sıkışmıştı. Köydeki insanlar katlediliyordu. Kafkas kökenliyim. Arkadaşlarla, Çeçenistan’ın sesini dünyaya duyurabilmek için eylem yapmaya karar verdik. Tesadüf Trabzon’daydık. Akşam arkadaşlarla ne yapalım diye konuşurken ertesi gün tasadüf Avrasya gemisi denk geldi. O günkü şartlarda bunu başaracağımızı tahmin etmemiştik ama oldu. Avrasya eyleminden sonra bizi alan SAT komondoları, komutanlar, polisler ağlıyordu. Bizi hem alıyorlardı hem de hüngür hüngür ağlıyorlardı. O günkü şartlarda herkes Çeçenistan’a destek veriyordu, hiçbir sıkıntı yoktu. Hiç pişman olmadım.”
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!