Günay’ın istifası

Heykel tartışması istifaya kadar gitmiş olabilir mi?

Haberin Devamı

Şimdi Ankara’daki zor sorulardan birisi budur.

Bülent Arınç da zor bir isimdir.

Kolay kolay özür dilemez. Ama nasıl olduysa bu defa özür diledi.

Başbakan’ı savunmak isterken zor durumda kalan Ertuğrul Günay için “Onun yerinde olmak istemezdim!” diyen Arınç, hem de tartışmanın küllendiği yerde özür diledi?

Peki niye?                                                                                               

Üç cevabı olabilir;

1) CHP Arınç’ın sözünü kullanarak Günay’a çok ağır yüklendi. Günay yalnızlaştırıldı.Başbakan bundan rahatsız oldu. Ve Arınç’tan durumu yumuşatmasını istedi.

2) Günay, Arınç’tan gelen söz karşısında istifa kararı aldı. Bunu Başbakan’a iletti. Arınç sözünü düzeltti. Ama Günay’ın “Allah’a havale etmesi” yeterli olmadığını gösteriyor.

Haberin Devamı

3) Arınç vicdanıyla hesaplaştı. Ve Günay’a haksızlık yaptığını düşündü.

Sonuç olarak ucube tartışmasında Arınç’ın Günay’a yaptığı büyük yanlıştı. CHP’nin de saldırısı ölçüsüz oldu.

Ertuğrul Günay’ı 20 yıldır tanırım. Vicdanındaki ayna paslanmamıştır. Kendisine oradan bakabilen insanlardandır.

Siyasi tercihi o aynayı karartmaz..

Eğer istifa etmediyse bile uykusuz gecelerde çok düşünmüştür.

Birkaç kez gidip gelmiştir…

İKİNCİ YAZI

 

Tutuksuz yargı tutuklu yazgı

 

Sanki duvarla konuşuyoruz. Sağır bir düzene sesleniyoruz.

Yankı bile yok.

Yazıyoruz, çığılık atıyoruz, ağlıyoruz, bağırıyoruz, duyulmuyor.

Cinayetle, işkenceyle yargılanan Hizbullahçılar serbest kalınca sistemin bütün ambalajı dökülüyor.

 Halkın nefesi kesiliyor. Şaşkınlık yetmiyor, öfke tıkanıp kalıyor.

“Nasıl olur?” soruları üzerine saatlerce konuşmalar yapılıyor.

Her şeyi bilen ve her konudan anlayan gazeteciler ekranlarda en keskin açıklamalarını yapıyor.

Ak saçlı hukukçular kanun maddeleri üzerinden hiç anlamadığımız şeyler söylüyor.

Siyasetçiler suçu yargıya, yargı siyasetçilere atıyor.

Yani herkes rolünü oynuyor.

İLK SAHNE

Haberin Devamı

Oyunun adı, “tutuklu yargılama, tutuksuz yargıya karşı…”

Dekor Türkiye ekranları!

İlk sahne şu:

Bir salonda yargıçlar cübbeleriyle oturmaktadır.

Birinci yargıç: “Evet 10 yılla sınırlayalım!

Diğer yargıçlar katılır.

İkinci Sahne:

-Cezaevinin kapısı açılır. Ve onlarca insana işkence yapan, öldüren, mezarev bekçileri törenle  dışarı çıkar…

Üçüncü sahnede halk rolünü şaşırarak oynar.

Siyasetçi, yargıyı suçlayarak.

Yargı siyasetçiye yüklenerek.

Gazeteler alışlagelmiş muhalif yazılarını yazar.

Son ve asıl sahnedeki gerçek ise şudur:

-Türkiye’deki cezaevlerinde bulunanların yüzde 52’si tutukludur. AB ortalaması ise yüzde 25’tir..

-Onbinlerce insan yargılanmak için cezaevlerinde bekler.

Haberin Devamı

 Perde kapanır ve unutkanlık dış ses olarak seslenir:

-Yargıdaki bu yazgı değişir mi?

 

ÜÇÜNCÜ YAZI

 

Tam burada gördüm

 

Otobüsümüz komünizmin pirinç tarlalarında ilerlerken bir kez daha anlıyorum.

Hanoi’de yaşayan 99 yaşındaki general Giab şahittir.

Bir asırlık ömründe iki işgalciye karşı savaşan halk kahramanı anlatıyor.

İşte Vietnam!

Asya…

Ve bütün atlasların kıyısına sürgün edilmiş hayatlar.

İşte tam burada gördüm ölümlerin nasıl unutulduğunu.

Mesela işgalciler hep aynı…

Bizde Adana’ya giren Fransızlar, Vietnam’da My Tho’yu işgal etmişler.

Sonradan tatlı tatlı büyük bir İncirlik halini alan Saygon uzun yıllar Amerikan askerlerine karargah olmuş.

İşgalde dökülen kan, kurtuluşta daha fazla akmış.

Milyonlarca insan ölmüş.

Haberin Devamı

Dün Saygon’da bir Amerikalı’yla tanıştım. Vietnamlı bir kızla evli. Firma temsilcisi.

Geçen yıl Vietnam Ulaştırma Bakanlığı’na ciddi bir satış yapmışlar.

Ve o da şimdi gülerek soruyor:

-Sahi biz niye işgal etmiştik burayı?

Ben de sordum:

-Neden kimyasal bombalarla eridi o çocukların küçücük bedenleri?

Şimdi işgalsiz markalar geliyor. Mesela Simens önemli bir anlaşma yapıyor.

Ruslar Vietnam’a hala MİG 21 satıyor.

Adana’yı işgal eden Fransızlar bize Airbus satıyor.

Ve işgale süt tozuyla başlayan Amerikalılar ne varsa bize satıyor.

Öyleyse bu insanlar niye ölüyor?

İşte tam burada gördüm.

Saygonda!

Ve artık çok daha iyi biliyorum..

Zaman nasıl bir silgidir. Tarih nasıl bir kalem.

Haberin Devamı

İşte devletin hain ilan ettiği Ahmet Kaya için anma töreni düzenleyen devlet.

İşte Deniz Gezmiş için idam kararı veren Meclis. İşte yıllar sonra Deniz Gezmiş diyen  Meclis..

İşte Yılmaz Güney’i yasaklayan devletin Yılmaz Güney festivali..

İşte gencecik çocukları asan devletin yıllar sonraki sessiz utancı.

İşte devletin astığı Menderes’in adına verilen havaalanı.

İşte “Kürt yoktur Kart kurt vardır” diyen devletin akan kandan sonra TRT’den açtığı Kürtçe devlet kanalı.

Budur utanç tarihi. Budur hafızaların utancı.

Gördüm ve sordum:

Bir şehitlikte sade bir tören alanı olarak mı kalacak o çocuklar.

50 yıl sonra kim hatırlayacak bugün dökülen kanı?

Yazarın Tüm Yazıları