Günah varsa şehvet yok

Bakar mısınız, şu güzelliğe? Gerçekten insan, gözünü alamıyor.

Tek kusuru, biraz fazla ince olması. Arielle Dombasle, Shop and Miles’ın davetlisi olarak haziran ayında Türkiye’ye geliyor, Bodrum Maça Kızı’nda çıkacak. Röportaj esnasında Bernard Henri Levi yanımıza geldi, kibarca selam verdi, ne yalan söyleyeyim gayet yakışıklı bir adam. Arielle, ona görünce kedi sesiyle mırıldanmaya başladı. Ben Fransızca bilmiyorum, Selin Habbab Özkaynak’tan kaçmaz tabii, kulak vermiş olmalı ki, “Vay be, kadın arka arkaya amma çok aşk sözcüğü sıraladı!” dedi. Sonra Levy gitti. Paris’ten ayrılmadan o da benden kaçmaz, kaldıkları otelin resepsiyonuna Levy adına yazılmış bir mektup bıraktım. “Röportaj vereceğiniz ilk Türk gazeteci ben olmak isterim” diye. Hayat bu, belli mi olur, belki bir gün...

Günah varsa şehvet yok

Bernard Henri Levy ile Milano’da La Scala’nın çıkışında çarpıştınız ve...

Ve aşık olduk. 7 yıl “gizli aşıklar”dık.

O ne demek?

O evliydi, ben de evliydim demek. E tabii evliyken, bir başkasına aşık olmak iyi bir şey değil. Hatta, kötü bir şey. Çok kötü. İnsanları üzüyorsunuz. Ama bazen yapacak bir şey olmuyor. Ben o süre boyunca geceleri hep yalnız çıktım. Asla bir erkekle çıkmadım.

Mösyö Levy’e bağlılığınızı göstermek için mi?

Elbette. Benim ki müthiş bir özgürlük ama aynı zamanda sonsuz bir bağlılık. Bunlar birbirleriyle çelişen kavramlar gibi görünse de, değil.

Kadınlara “Aşka atlayın” diyorsun, “Yaralansanız da, oranız buranız kanasa da...”

Aşk, yakalandığın bir hastalık. Ama hayatı anlamlı kılan da bu hastalık. O yüzden bütün kadınlara ben, “Gözünüzü, kalbinizi açın” diyorum, “Kendinizi korumaktan da vazgeçin! Orada sizi bekleyen muhteşem bir şey var, atlayın aşka.” Ama korkuyorlar. Onları anlıyorum da. Fakat can acıkmayan aşk yok. Ne kadar derin yaşarsan aşkı, o kadar canın yanar. Ben tabii başka şeyler de söylüyorum. “Sınır yoksa tabu yoksa, tabu yoksa günah yok, günah yoksa şehvet yok gibi.” Sınırları, tabuları yıkmak gerekiyor. Gerçek hazza öyle ulaşılıyor.

Baştan çıkarıcı, erotik, provokatör ama aynı zamanda sadık, bağlı, tek eşli... Tüm bunlar bir imajınızın bir parçası mı?

Ne imajı? Bu benim. Ben hepsiyim.

Peki Bernard Levy, sizi siz yapan bu şeyleri, bir araya getirmenizde yardımcı oldu mu?

O yaptığım bir sürü şeyden hoşlanmıyor ki. Çektirdiğim fotoğraflar mesele. Ama tuhaf, bende sevmediği şeyler, aynı zamanda sevdiği işler. İnsan, karmaşık bir yaratık. Her şeyi çok kolay izah edemiyoruz.

Erotik fotoğraflarınızın olduğu dergiler evde bir yerde üst üste durur mu?

Yok canım. Ben saklamam.

Fotoğrafçı arkadaşımın yanında bir dergi var, bir fotoğraf dergisi, müthiş fotoğraflarınız var içinde. Bu fotoğrafları gazeteye basmak isterdim ama mümkün değil...

Bakim hangi dergi o? A hiç görmedim bu dergiyi...

(Gerçekten de içinde kendi fotoğrafların olduğu dergiye, ilgi ve biraz da hayretle bakıyor. “Çektirdikten sonra, fotoğraflar dolaşıma giriyor, bir daha ne zaman, nerede karşına çıkacak bilmiyorsun. Ama tüm bunları beni heyecanlandırdığı için yaptım. Çok da estetik gördüğün gibi. Hiç pişman değilim...” diyor.)

Gizli aşk yaşadığınız dönemi şimdi nasıl hatırlıyorsunuz?

Felaketti. Hem acı hem de en çok zevk veren dönemdi. “Günah varsa şehvet yok” derken bunu kastediyorum.

Fransa’da her erkeğin metresinin olduğu doğru mu?

Tabii ki değil. Fransız erkekleri, “iyi aşık” olarak anılmak istedikleri için böyle bir hava yaratıyorlar. Tutkunun, uzmanlık alanlarının olduğunu vurgulamak istiyorlar. İnsanları üzmek iyi bir şey değil. Biz istemeden, bir takım insanları üzdük.

Eski eşiniz ve sevgilinizin eşi sizi affetti mi?

Tabii ki hayır. Hayat, çok basit olurdu öyle değil mi? Aşk, bir dramadır. Senin mutluluğun bir şekilde birilerini üzer. Sen de haklısındır, onlar da...

Bir erkeğin için sizin gibi bir kadınla birlikte olması kolay olmasa gerek. Çok özgür bir ruhsunuz, kalbinizin sizi götürdüğü yere gidiyorsunuz ve tutarlı değilsiniz...

Şu konuda anlaşalım: Mesleğim konusunda tutarlıyım. Hem de çok. Orada şaşırtmam. İyi müzik dinlersin, iyi bir gösteri izlersin. Görsel bir şölene dönüştüğü bile olur...

Sizin sevgilinizde olan, başka hiçbir erkekte olmayan şey ne?

Tuhaf bir hüzün var Bernard’da, tarifi, tanımlaması zor olan. Bayılıyorum o hüzne...

Yine entelektüel olsaydı ama yakışıklı olmasaydı... Birlikte olur muydunuz?

Benim aldığım paketin içinde ikisi de vardı.

“Bir erkeğin en sevdiğiniz özelliği...” diye size bir soru soruluyor, siz de tek kelimeyle yanıt veriyorsunuz: “Penetrasyon.” Doğru mu?

Doğru ama çok abarttılar bu işi. Marcel Proust’un meşhur testi vardır ya, o soruların arasında vardı. Önce, “Bir kadının en sevdiğiniz özelliği?” dediler, hatırlamıyorum şimdi ne cevap verdiğimi ama cevapladım. Sonra, “Bir erkeğin en sevdiğiniz özelliği?”ne geldi sıra, biraz da esprili ve fırlama bir cevap olsun istedim. “Penetrasyon” dedim. Bu arada bu sözcüğün sadece seksüel bir anlamı yok ki, “entelektüel penetrasyon” denilen bir şey de var yeryüzünde...

Sevgilinizin bir röportajını okudum, ona da sürekli bu aranızdaki tutkunun sebebi soruluyor, “Arielle’in duygularını kendi içinde yaşar. Mood değişimini bana yansıtmaz. Çok üzgünse bilmem” diyor. Hep eğlenceli biri olduğunuzu anlatıyor. Bu, iyi bir şey mi kötü bir şey tam anlamadım. İnsanın hayatındaki insan, onun her şeyinden haberdar değil midir?

Bence olmamalı. Bunu sakın samimiyetsizlik olarak değerlendirme. Duygusal çukurlara düşüyoruz hepimiz, oradan oraya yuvarlanıyoruz, ama partnerlerimizi de sürüklemenin ne manası var? Ben, Bernard’ı kendimden de korumak istiyorum. Yükleri, aşığa taşıtmak iyi değil, git kendi köşende ağla...

Peki son olarak şu park cezalarını sorayım...

Paris bu açıdan felaket bir yer, araba kullanmak bela, onu park etmek daha da bela. Yıllarca arabamı park yasağı olan yerlere pak ettim. Ve eve, kâğıtlar gelmeye başladı. Yanlış yere park eden kişi hakkında bilgi soruyorlar, adres değişikliği vesaire söz konusu. Bir de tabii: “Kanunu ihlal eden bu kişi hâlâ hayatta mı?” Öyle bir soru da vardı. Ben de bir cinlik yapıp, her seferinde, “Hayır, artık hayatta değil” ibaresini işaretliyordum. Çünkü gerçek soyadım bu değil, ben annemin kızlık soyadını kullanıyorum. Uzun bir sürü kimse uyanmadı bu duruma, sonra birileri fark etti. Çok utandım tabii, 20 bin küsur euro ceza ödemek zorunda kaldım. Artık arabam yok. Park sorunum da yok.
Yazarın Tüm Yazıları