Gülçin yazıyor

Gülçin TELCİ
Haberin Devamı

Bursa'nın ufak tefek taşları

Geçenlerde arkadaşım iç mimar Berna Bora çaya misafirimdi.

Laf döndü dolaştı İstanbul'un çirkinleşen çehresine geldi Berna birden bana 20'nci yüzyıl mimarisinin ön önemli ismi Le Corbusier'in (E Jeanneret l887\1965 ) İstanbul'la ilgili ettiği lafları sıralamaya başladı. Çok hoşuma gitti. Ben de sizlerle bu duygumu paylaşmaya karar verdim. Berna'ya ‘‘Bu kadar lafı aklımda tutamam, bana yarın bir faksla yolla’’ dedim. O da yollamış. Mimar Le Corbusier meğerse 1911'de 7 ay süren Doğu seyahatinde Viyana, Budapeşte, İstanbul ve Edirne'ye inceleme gezisi yapmış. Sonra da gördüklerini bir kitapta toplayıp yayınlatmış. 1911 yılında tutuğu notlarından alıntıları birlikte okuyalım:

‘‘Büyük yatay çizgilerin mimarı değeri'nden satırbaşları...

İstanbul ufkunun yataylığı, deniz / tepeler / gökyüzünün oluşturduğu bu yatay çizgiler insan ruhuna huzur, serinkanlılık, asalet duygusu veriyor. Camilerin minareleri gökyüzüne ince parlak birer ok gibi yükselerek şehrin siluetine, özgün dinamizmi kazandırıyor.

Bu seyahati Türkleri ayrı bir yere koyarak bitiriyorum. Terbiyeli, derin idiler. Eşyanın varlığına karşı saygıları vardı. Büyük, güzel ve muhteşem bir eseri asaletle götürüyorlar.’’

BUGÜNKÜ İSTANBUL

Le Corbusier bugünkü İstanbul'u göremeden gitti. İyi ki görmemiş. Bence görseydi üzüntüden veda ederdi dünyaya. İstanbul'un merkezi yerinde bir gökkafes. Çirkinlik abidesi gibi dikilmiş mağrur bakışlarla aşağıdakilere bakıyor. Sahiblerinin ve ona yardımcı olanların bizlere ‘‘kahkahalarını’’ duyar görür gibiyim. Onlar ceblerine giren veya girecek dolarları sayıyordurlar.

Her yol Bursaya çıkar.

Dünyanın yeşil bitki örtüsü konusunda en güzel beldesi Bursa'da da çirkin yapılaşma almış başını gidiyor. Güzelim Bursa bir beton kent oldu. Ünlü tefeci Nesim Malki Bursa'da öldürüldü. Susurluk olayına karışanlar kaza olmasaydı Bursa'ya gidiyorlardı.

Bursa'nın zengin işadamlarından biri olan Flash TV'nin sahibi Ömer Göktuğ da (Bursa'daki son dedikodulara göre Göktuğ, televizyonunu satmış) İstanbul'daki Gökkafes'i görünce Bursa'ya benzerini dikmeyi kafaya koymuş. Bursa'nın en merkezi yerinde Orhangazi belediyesinden o zamanlar DYP'li Belediye Başkanı'ndan ruhsatı hemen alıvermiş (1993). İnşaata 1995 yılında başlanmış. Tabii kendisinden sonra gelen Anap Belediye başkanı Erdem Saker de gözünü yummuş. Mahkeme kararlarını uygulamaya koymayarak inşaata destek olmuş. Tabii Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker de müdahele etme yetkisini kullanmadı. Osmangazi belediyesini uyarmakla yetindi. İnşaatı yapan firmanın adı ‘‘Göktaş’’. Sahibi bir zamanlar inşaat mühendisleri odası başkanı olan Necati Şahin.

İnşaat yıllardır devam ediyor. İnşaatın son kat (22'nci kat) betonuna gelinince kat aniden çöküverdi. Bir işçi öldü. Üç işçi yaralandı. Olan haberi yazan Bursalı muhabirlere oldu. Zavallılar Ömer Bey tarafından ağır tazminat cezasına çarptırıldılar. Aralarında gazetecilerinde bulunduğu 13 kişiden acele 10 trilyon isteniyor. Üç gün içinde ödenmezse mahkemeye çıkarılacaklar. Gazetecilerin tek suçu inşaattaki kazayı yazmak. Ömer Bey dava açtığı taktirde 90 milyar yatırması gerekecek. Buna kıyacak mı merak ediyorum?

Perdecilik yapan Ömer Bey'in bir avantajı da ağabeysinin Refah Partisi ile iç içe olması. Her zaman hangi parti gelirse gelsin her yol Bursa'da Ömer Bey'e çıkıyor. Ömer Bey hiç bir TV'ye çıkamadığı devirde Alattin Çakıcı'ya TV'sinin ekranlarını açmıştı. Sonra da kanalı DYP'liler basmıştı.

Adalardan bir yar gelir bizlere

GEÇEN hafta Adalar Belediye Başkanı Can Esen'in Çelik Gülersoy'a yaptıklarını yazmam üzerine telefonların bir türlü susmadı. Telefon üstüne telefon, faks üstüne faks geldi. Okuyucular 'Biz Çelik Bey'in yanındayız' diyorlardı. Can Esen'i kınıyor ve İznik'e yerleşme kararı aldığını duyurduğum Çelik Bey'in İstanbul'dan ayrılmamasını istiyorlardı. O kadar çok aranmam ne kadar fazla okunduğumu gösterdiği için daha da bir mutlu oldum.

Adalar'ın 1957 doğumlu Belediye Başkanı Can Esen'den de bir açıklama geldi. Ama Can Bey açıklamasını her nedense Belediye'nin antetli kâğıdına değil, üzerinde 'Av. Can Esen' yazılı bir kâğıda yazıp fakslamıştı. 'Yeni başkan koltuğuna ısınamamış, hâlâ avukatlık günlerinde yaşıyor' diye düşündüm.Benim 'seçilmemiş başkan' başlığım Can Bey'i üzmüştü. Göreve ara seçimlere katılıp geldiğini yazıyor ve İlçe Seçim Kurulu'nun tutanağını gönderiyordu. Sonra benim 'hep mükemmeli ararım' sözlerime atıf yapıp 'Madem ki mükemmeli arıyorsun, işin doğrusunu yaz, seçilmiş olduğumu söyle' diyordu.

Şimdi Can Bey'in söylediği şekilde 'gereğini' yapıyor, 'seçilmemiş başkan' demekle yanlışlık yaptığımı ve onun 'seçilmiş' başkan olduğunu yazıyorum. Ama cevap vermeyip karambole getirdiği asıl konuyu, Çelik Bey'in milyarlar harcayıp Adalılar'a hediye ettiği çardağı neden mühürlediğinin ve Gülersoy'u Ada'dan kaçırmak için elinden geleni niçin ardına koymadığının cevabını beklediğimi Can Bey'e yeniden hatırlatıyorum. Hatta bir de ayrıntı veriyor ve Çelik Bey'in Büyükada'da restore ettiği evlerden birinin aslında devlete ait olduğunu ve Gülersoy'un restorasyonu devlete Turing hesabına değil 'devlete bağış' olarak yaptığını, Can Esen'in bu evle de uzun süre 'uğraştığını' duyuruyorum.

Adalar'ın 'seçilmiş' Belediye Başkanı Can Esen bu konulara hele bir açıklık getirsin; ondan sonra Anadolu Klübü inşaatı konusunda da bazı eğlenceli sorularım olacak.

Yavuz Gökmen

BEN Yavuz Gökmen'in ilk eşi Füsun Özbilgen ile yakın arkadaştım. Müşterek oğulları Altan da elime doğdu sayılır. Yavuz'la zaman zaman 68'li yılları konuşurduk. Yazıları beni kızdırırdı. Kendisini görünce unuturdum. Ama gazetemizde her değişik fikirli yazara yer vardı. Genel Yayın Yönetmenim bundan çok mutluydu. Aykırı yazarlara daha da çok koltuk çıkar, onları korurdu. Arada sırada ‘‘Benim işim çok zor, düşün kimlerle birlikte çalışıyorum’’ diye haklı olarak bizlerle çalışmanın zorluklarını dile getirirdi. Bu konuda çok konuşmazdı. İsimlerimizi sayardı. Etrafta onu dinleyenler mesajı alır ve gülmeye başlarlardı.

Hürriyet Gazetesi her kafadan ayrı ses çıkan çok sesli bir ortamdır ve burada kah kavga edip, kah barışmak çok keyifli olur. Yavuz'un cenazesine katılamadım. Arkadaşlarım anlattı. Her partiden politikacı, yazar katılmış. Yavuz tahminimden çok seviliyormuş. Ankara ziyaretlerimin birinde bir gece coştu ve onun gür sesinden çok özlediğim gençlik yıllarımın favori şarkılarını dinledim. Ne de olsa ikimiz de 68 kuşağındandık. Bir okurumun gönderdiği faksta belirttiği, Romalı bilge Seneca'nın bin yıldan önceki sözleri gibi; ‘‘Hayatın ne kadar uzun olduğu değil, ne kadar güzel olduğu önemlidir.’’

Güle güle Yavuz Gökmen. Orada rahat uyu.

Hürriyet Ailesi'nin başı sağolsun.



Yazarın Tüm Yazıları