Gül’ün amacı Başbakan’ı sıkıştırmak

DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül’ün, geçen dönemden kalan "cumhurbaşkanlığı adaylığı" ile ilgili açıklamalarından sonra herkes birbirine aynı şeyi sordu: Ne dedi, ne dedi?

Abdullah Gül öyle bir açıklama yaptı ki ilk bakışta hiçbir şeyi açıklamıyor.

Daha doğrusu açıklamayı anlayabilmek için "siyaset yorumcusu" olmak gerek.

Bizde ádet böyle işte! Gerçek niyetini söyleyebilmek için lafı dolaştırmak ve içinden çıkılmaz hale getirmek gibi bir siyasi geleneğimiz var.

Siyasetin halkın anlayabileceği bir dille yapılmaması sonucunu da doğuruyor bu.

"Meydanların işaretini görmezden gelemem. Kimse kimseye yasak koyamaz" derken aslında "Ben yine adayım" demek istiyor.

Bu sözler daha çok Başbakan’ı sıkıştırmaya yönelik sözler.

Başbakan’ın seçimden önce verdiği "Bir liste ile giderim, uzlaşma ararım" sözünün Abdullah Gül tarafından "duymazdan gelindiğini" gösteriyor.

Abdullah Gül, "şimdi seçim neticelerini iyi bir şekilde tahlil etmeliyiz. Türk halkı ne söylemiştir, mesajı nedir buna bakılmalı" da diyor.

Eğer bu söylediğini kendisi daha önce yapmış olsa adaylığı ile ilgili olarak şöyle bir açıklama yapmalıydı: "Yeni bir TBMM seçildi, yeni bir AKP grubu var. Benim adaylığım geçen dönemdeydi. Bu dönem aday gösterilirsem elbette bunu memnuniyetle kabul ederim ama karar benim değil, partinin yetkili organlarınındır."

Çünkü eğer Abdullah Gül, herkese yapmasını önerdiği tahlili yapmış olsaydı, halkın itiş-kakıştan, iddialaşmaktan, kavgadan ve gerilimden yana değil, istikrar ve huzurdan yana oy kullandığını görmesi sadece iki dakikasını alırdı.

Sadece bu bile Abdullah Gül’ün iyi bir cumhurbaşkanı olup olamayacağına ilişkin ipuçlarını veriyor.

AKP, Abdullah Gül’ün peşinde daha TBMM’nin ilk ayında yeni bir krize sürüklenmeyi göze alacak mı, bekleyip göreceğiz.

Gitmek istese de bırakmazlar ki

SEÇİM gecesi DP Genel Başkanlığı görevinden ayrıldığını açıklayan Mehmet Ağar’a, partisinden geri dönmesi için baskı yapılıyormuş.

"Yenilginin sorumlusu sen değilsin, gereken gayreti gösterdin" deniliyormuş.

"Ben yazmıştım, ben söylemiştim" gibisinden böbürlenmeleri pek sevmem ama böyle olacağını seçimden bir hafta kadar önce yazdığımı hatırlıyorum.

Olası bir seçim yenilgisinden sonra istifa eden parti liderinin peşinin, bizzat o partinin yöneticileri tarafından bırakılamayacağını yazmıştım.

Bunun en temel nedeni Türkiye’de parti içi demokrasi kurumunun zayıf olmasıdır.

Çünkü bizim siyaset düzenimizde, parti yönetim kademelerinde görev alabilmek, bir üst mevkilere seçilebilmek, milletvekili aday listelerine girebilmek ancak ve ancak lidere tam sadakat ile mümkündür.

Parti içi görevlendirmelerde partinin kendi demokratik mekanizmaları işlemediği için üst görevlerde bulunanların "tabanı" yoktur. Liderler, kendilerine zarar veremeyeceğini düşündüklerini seçerler. Parti kademeleri içinde kendisine tehdit oluşturabileceğini düşündüklerini de tasfiye ederler, kimse başını kaldıramaz.

Bu nedenle liderin şu ya da bu nedenle görevinden ayrılıyor olması, en çok o lidere dayanarak parti yönetim kademelerine gelebilen kişileri paniğe sevk eder.

Örgüt ile sağlıklı ilişkileri olmadığı için, yeni seçim sürecinde kendilerini ne tür tehditlerin bekleyebileceğini içgüdüleriyle sezerler çünkü.

Ağar’ın da "Partimden gelen istekleri kıramadım" diyerek geri dönmesi yakındır bana sorarsanız. Bakalım seçim tahminimde olduğu gibi, bu tahminimde de yanılacak mıyım?

Kadın cumhurbaşkanı neden olmasın?

BİLİYORUM ki bu yazdıklarım birçok kişi için bir "fantezi"den öteye değer taşımayacak.

Ama yine de yazmak istiyorum.

Bu dönem parlamentodaki kadın milletvekili sayısı çok partili yaşama geçtiğimizden bu yana görülmemiş bir sayıya ulaştı.

Bu tarihi rekorun kırılmasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, parti listelerini kadınlara açmasının önemli bir rolü oldu.

Yani bir tarihi rekordan söz edeceksek, bu rekor öncelikle Erdoğan’ın hanesine yazılmalı.

Şimdi cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle Erdoğan’ın önüne "kolayca kırılamayacak bir rekoru tesis etme" fırsatı da geçmiş bulunuyor.

Başbakan, bir kadın parlamenteri cumhurbaşkanlığı için önerse ve desteklese, TBMM’de belki de birinci turda bile cumhurbaşkanını seçebilir diye düşünüyorum.

"Köşk’te türban"
sorununu da AKP’nin tabanındaki bir çevreyi kırmadan çözmeye yarayacak bir formül olabilir bu.
Yazarın Tüm Yazıları