Gül ile Erdoğan nerede ayrışıyor?

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün Strasbourg ziyareti sırasında başkanlık sistemi, yeni anayasa, parlamentonun temsil çeşitliliği ve yeni siyaset diline ilişkin yaptığı açıklamalar, dikkatlerin bir kez daha Çankaya Köşkü’ne çevrilmesine yol açtı.

Hal böyle olunca, projektörler bu başlıklarda Çankaya Köşkü ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın pozisyonları arasındaki farklılıklara da ışık tutuyor.
Baştan belirtelim ki, Gül’ün son açıklamaları büyük ölçüde daha önce söylediklerinin tekrarı gibi gözüküyor. Gül, özellikle temsil ve siyaset dili konularındaki görüşlerini geçen sonbaharda ve özellikle 1 Ekim 2010 tarihinde TBMM Genel Kurulu’na hitaben yaptığı konuşmada detaylı bir şekilde duyurmuştu.
Cumhurbaşkanı, anayasa ve başkanlık konularında ise bilinen ama kuvvetle dile getirmediği görüşlerini bu kez altını çizerek ifade etmiş oldu.
GÜL BARAJIN DÜŞÜRÜLMESİNE SICAK
Birinci başlık yüzde 10 seçim barajı. Gül, son dönemde ısrarla, belli başlı siyasi akımların hepsinin temsil edildiği bir parlamentodan yana olduğu söylüyor. Cumhurbaşkanı, gerçi “Baraj düşürülmelidir” gibi bir cümle telaffuz etmiyor. Ancak 1 Ekim TBMM konuşmasında “Öncelikle TBMM’de siyasi temsilin derinleştirilmesi ve çeşitlendirilmesi sağlanmalıdır. Siyasi istikrar ile çoğulculuk birbirini dışlamaz” şeklindeki sözleri, bu beklentinin dolaylı bir ifadesidir. Erdoğan ise son Ukrayna gezisinde kayda geçirdiği gibi barajın düşürülmesine özellikle siyasi ve ekonomik istikrar açısından kuvvetle karşı çıkıyor.
Gül’ün, keza Strasbourg açıklamaları sırasında bugünkü TBMM’nin temsil açısından “iyi bir Meclis olduğunu” söylemesi de önemlidir. Aynı görüşü geçen eylül ayında “Bu Meclis aranır. Temsil kabiliyeti en yüksek bir Meclis bu...” diyerek ifade etmişti.
Cumhurbaşkanı’nın bu görüşünün gerisinde, açıkça söylemese de MHP’nin temsil edilmediği, ancak BDP’li milletvekillerinin bağımsız olarak seçildiği bir Meclis’in Türkiye açısından sancılı bir durum yaratacağı yolundaki kaygılarının da rol oynadığı tahmin edilebilir.
Gül’ün bu açıklamaları, Başbakan Erdoğan’ın TBMM’de Anayasa’yı tek başına değiştirebilecek siyasi güce sahip olabilmek için MHP’yi baraj altında bırakmayı hedef alan bir stratejiye yöneldiği, bu nedenle milliyetçi oylara göz kırptığı bir zamanlamaya denk düşüyor. Bu açıdan bakıldığında, Erdoğan’ın stratejisiyle Gül’ün duruşu aynı dalga boyunda buluşmuyor.
ÇATIŞMACI OLMAYAN YENİ BİR SİYASET DİLİ
Başkanlık sistemi konusunda da Gül ile Erdoğan’ın farklı çizgilerde durduklarını söylemek hata olmaz. Başbakan Erdoğan’ın bu konuyu en azından kafasının içinde tarttığı bir sır değil. Nitekim Başbakan, dün Erzurum’da yaptığı açıklamada “Benim halkım her şeyi bilmeli. Başkanlık sistemi nedir, bunu bilmeli. Amerika bunu uyguluyorsa, nedir, nasıl bir şeydir?” diyerek bu konudaki tartışmayı teşvik eden bir tutum sergiledi.
Erdoğan’ın bu çıkışının, Gül’ün son dönemde Başkanlık sistemine dönük çekincelerini açıkça dile getirmesinin hemen ertesine denk gelmesi dikkat çekicidir. Son dönemde Gül’ün en çok vurguladığı temalardan biri de siyaset dilinin değişmesi gereğini konu alıyor. Cumhurbaşkanı’nın Strasbourg’da da “Seçim sonrası herkesin en ciddi meseleleri konuşabileceği bir atmosfer olması lazım” şeklindeki sözleri aslında bütün siyasi partilere seçim kampanyasının sert bir dille yürütülmemesi yolunda verilen genel bir mesaj olarak görülebilir. Bu mesajın adreslerinden birinin CHP ve MHP olduğu kadar genelde çatışmacı çizgisiyle bilinen Başbakan Erdoğan olduğunu öne sürmek yanıltıcı olmaz. Gül, TBMM açış konuşmasında da eskinin “çatışmacı siyaset dili” yerine, “diyalog ortamının oluşmasını kolaylaştıracak, hoşgörülü yeni bir siyaset dilinin yerleşmesi gerektiğini” söylemişti.
Ve son olarak Gül’ün anayasanın geniş katılım yoluyla uzlaşıyı yansıtan bir şekilde hazırlanması yolundaki görüşlerinin de Erdoğan liderliğinin TBMM’de yeni Anayasa’yı tek başına değiştirebilecek çoğunluğa sahip olma arayışıyla örtüştüğünü söyleyebilmek güçtür.
Cumhurbaşkanı’nın bu başlıklardaki görüşlerinin özellikle genel seçimden sonra daha büyük bir önem kazanacağını söyleyebiliriz.
DÜZELTME: Dünkü yazımızda merhum Muhsin Yazıcıoğlu’ndan BBP yerine yanlışlıkla BDP Genel Başkanı diye söz etmişiz. Düzeltir, özür dileriz.
Yazarın Tüm Yazıları