’Gözlerimi istiyorum komutanım!’

GAZİ Hüseyin... Güneydoğu’da PKK’lı teröristlerle mücadele ederken patlayan mayınla gözlerini kaybeden bir kahramanımız... Artık ömür boyu kapkaranlık bir dünyada yaşayacak.

Komutan, hastanede soruyor: "Bir isteğin var mı evladım?"

Gazi Hüseyin Özlük’
ün yüreğindeki acı, bedenindeki acılardan daha katmerlidir. Yüreğinden beynine giden ses, dudaklarından kelimeler halinde dökülüyor:

"Gözlerimi istiyorum komutanım!"

Zamanın durduğu bir andır bu... Sessizlik... Kör karanlık gibi uçsuz bucaksız bir sessizlik!

* * *

Hüseyin Özlük’ün yazdığı, Bilgi Yayınevi’nin bastığı "Gözlerimi İstiyorum Komutanım" kitabında, onun anılarını okurken o bölgenin sarp yolları, uçurumları, binlerce kez büyütülmüş köpek dişlerine benzeyen sivri kayaları gözlerimin önünde canlandı.

Hüseyin Özlük’ün çarpıştığı Beytüşşbep dağlarında yıllar önce ben de yedeksubay teğmen olarak görev yapmıştım. Uludere - Beytüşşebap bölgesini, iki insanın yan yana yürüyemeyeceği kadar dar, sarp ve dik patika yolları iyi bilirim. Bir yanınızda yüzlerce metrelik sarp kayalar yükselir, öbür yanınızda korkunç uçurumlar başınızı döndürür. Ayağınız kayıp, uçuruma düştünüz mü, paramparça oldunuz demektir.

Şenoba, Uludere, Uzungeçit, Beytüşşebap ve Suvarihalil geçidi... Vahşi bir coğrafya... Ölüm tuzaklarıyla dolu bir bölge... Bu tehlikeli dağlarda ben de çeşitli çatışmalara girmiştim. O tarihte bölge eşkıya doluydu. Anılarımdan esinlenerek, vahşi dağlarda, silahların gölgesinde yaşanan bir aşkın romanını da yazmıştım. (Dağların Sesi - Bilgi Yayınevi)

Hüseyin Özlük’
ün kitabında geçen yerler bu yüzden bana hep aşina idi... Aynı yollardan ben de defalarca geçmiştim. Kurulan kalleş tuzakları bilirim. Fakat bizim zamanımızda sadece eşkıya ve kaçakçılar vardı, teröristler yoktu.

Bu defa PKK’lı teröristler, Gazi Hüseyin Çavuş ve ekibinin yoluna mayınlar döşemişlerdi... İtalyan yapımı "kalleş ve katil" mayınlar!

* * *

Gittikleri patikanın bir yanı uçurumdur ama buna aldırış bile etmiyorlar."Yeter ki şu kahpelerin pususuna ya da tuzaklarına düşmeyelim" diye düşünüyorlar. Hüseyin Çavuş tespit ettiği üç mayından ikisini etkisiz hale getiriyor. Üçüncü mayını da saf dışı bırakmak için tahrip kalıbını yerleştirirken, başının üzerinden PKK mermileri vınlayarak geçiyor. Kurşunlar dolu gibi yağdığı için rahat çalışamıyor. Her şey bir anda oluyor. Korkunç bir patlama... Sanki demirden bir el yüzünü kavrayıp var gücüyle sıkıyor, vücudu hissizleşiyor...

Bu acı bir anlık olay... O acıyla birlikte havaya fırlayıp uçtuğunu hissediyor. Uçurumun kenarındaki ağaçlara takılarak bir ağacın dibine yığılıyor. Çatışmalarda defalarca gördüğü olay artık onun başına gelmiştir. Demek vurulmak ve yaralanmak böyle oluyor!

Yüzü parçalanmıştır ama hiçbir şey hissetmiyor, acı duymuyor. Arkadaşları:

"Kolu... Kolu yere düştü" diye bağırıyorlardı. Hareket edemiyor. Artık kapkara bir dünya var. Dünya gözüyle son gördüğü, üzerinde 50 rakamı yazılı olan yeşil renkli mayın ve sarı renkli tahrip kalıbıdır. Kanlar içindeki Hüseyin, arkadaşlarına yalvarıyor:

"Allah aşkına beni vurun... Allahınızı seviyorsanız öldürün beni!"

Az sonra helikopter geliyor, onu hastaneye kaldırıyorlar. Haftalarca ölümle boğuşuyor, ameliyattan ameliyata alınıyor, ölümü yeniyor ama artık görmeyen gözlerle yaşamak zorundadır. Aylar, yıllar geçiyor. Şimdi hayata bağlı, coşkulu, yaşadıklarını, eskiden gördüklerini görmeden yazan bir Gazi Hüseyin Özlük var:

"Bir insan olarak gözlerimi kaybettiğime çok üzüldüm. Fakat asker olduğum ve gözlerimi vatanıma verdiğim için asla pişmanlık duymadım. Dünyaya bir kez daha gelsem, yine asker olurum. Gözlerim bu vatana feda olsun."

Böyle diyor Hüseyin... Görmeyen gözleriyle bu ülkedeki çok kişiden daha iyi görüyor!
Yazarın Tüm Yazıları