Golfçü paşadan da önemli zırhlı otomobilden de

AKTÜTÜN Karakolu baskınından sonra yaşanan tartışmaları "dışarıdan" izlemek, benim açımdan iyi bir deneyim oldu.

Gazeteci olarak günlük olayları sıcağı sıcağına yaşarken yorumlamanın, belli bir körlük getirdiğine kuşku yok.

İnternetten izleyebildiğim kadarıyla, bu olayda Hava Kuvvetleri Komutanı’nın golf oynamasından tutun da, eski Genelkurmay Başkanı’na alınan zırhlı araca kadar her şey sorgulandı.

Ancak, bir şeyi sorgulamayı ciddi olarak ihmal ettik: Türkiye, bütçesinin çok önemli bir bölümünü savunmaya harcıyor.

Son on yılda yaptığımız toplam harcama 100 milyar dolar civarında olmalı.

Sormamız gereken ilk soru bu: Türkiye’nin savunma öncelikleri nedir? Olası tehditler nereden kaynaklanabilir?

Ve ikinci soru: Bu para acaba Türkiye’nin savunma önceliklerine göre harcandı mı?

Yaptığımız harcama, Suriye, Irak, Ermenistan, Gürcistan, İran gibi komşularımız dikkate alınırsa, çok fazla.

Rusya için ise yetersiz!

"Bulgaristan ve Yunanistan" derseniz yanıtı şu: Aynı askeri ittifak içinde olduğumuz, yakında aynı siyasi birlik içinde olmayı planladığımız iki ülke ile savaşmayı düşünmüyoruz sanırım!

Sorunu böyle tarif edince golf oyuncusu paşa da, zırhlı otomobilli paşa da anlamını yitiriyor.

Mesela, Awacs erken uyarı uçaklarına harcadığımız 1.5 milyar dolar ile sınır güvenliği konusunda daha efektif sonuç verecek alet edevat alabilir miydik?

İngiltere’de 7, Fransa’da dört tane olan bu uçaklardan Türkiye neden dört tane alıyor? Bu uçaklara para ödeyecek beşinci ülke olmamızın anlamı nedir?

"Havadan bağımsız tahrik sistemine sahip denizaltı" alımına harcayacağımız milyar dolarlar gerekli mi? Ya da 100 adet torpido için ayıracağımız 105 milyon dolar?

Soruları artırmak mümkün! Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın internet sitesine girin, alınacak daha neler neler var.

Şu anda en büyük tehlike, Güneydoğu’daki sınırlarımızdan kaynaklanıyor. Orada güvenliği sağlamak için ne almamız gerekiyor, kaç paraya almamız gerekiyor? Tartışmamız gereken budur.

Büyük eğlenceyi kaçırmışız

POLİTİKANIN ve politik tartışmanın sıradan insanların günlük yaşamında nasıl önemli bir yer kaplayabileceğini görmek için, bir seçim döneminde ABD’de olmak iyi bir deneyim sanırım.

Gerçi 12 Eylül’den önce bizde de böyle bir politizasyon vardı ama dozajı oldukça farklıydı.

Başkan yardımcısı adaylarının "çene yarıştırmalarını" izlediğimi dün yazmıştım. Geçen gece de başkan adaylarının "söz düellolarını" izledim.

Neler söylediklerinin önemi yok, gazetelere haber olarak da yansımıştır zaten, bildiğimiz görüşlerini tekrarladılar.

Benim için ilginç olan, barlardaki insanların tutumlarıydı.

Tartışmayı evinden seyredemeyecek olanların, bir maç bekler gibi tartışmayı beklediklerini ve tıpkı bir maç izler gibi bazen tuhaf sesler de çıkararak izlediklerini gördüm.

Daha da tuhafı, tartışmanın ardından neredeyse her televizyon kanalında bir tür "Maraton" ya da "90 Dakika" izleme olanağı bulmamdı. Psikoloji hocaları, giyim uzmanları, politika yorumcuları, oturup saatlerce ikilinin konuşması üzerine yorum yaptılar.

İkilinin tartışması bir saat civarında sürdü, yorumcuların bu konuşmaları tartışmaları en az iki saat!

"Oynatalım Uğurcum"
gibi, görüntülerin ileri-geri alınarak vücut dili analizlerinin yapıldığını, bunların ne anlama geldiğinin yorumlandığını bile gördüm.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, CHP Lideri Deniz Baykal ile televizyonda tartışmaktan kaçarak, bizleri şahane bir eğlenceden mahrum ettiğini, üzülerek belirteyim.

Hekimlerin merak ettiği şey

GEÇEN gün New York Times’ta bir tam sayfayı kaplayan bir ilan yayımlandı.

Böyle bir ilanın maliyetinin ne olabileceğiyle ilgili fikrim var: Rahatlıkla iyi kalite bir otomobil alabilirsiniz!

İlandaki metnin altında çok sayıda doktorun imzası olduğunu belirteyim.

İlan, Cumhuriyetçi Başkan adayı McCain’in sağlık raporlarının kamuoyuna açıklanmasını istiyordu.

İlk bakışta tuhaf bir durum gibi görünüyor: Hasta ile hekim ilişkisinin özel durumunu, hastanın kişilik haklarının korunmasını en çok savunması gereken hekimler, bir "hastanın" kayıtlarının herkese açıklanmasını talep ediyorlar!

Söz konusu "hasta" seçilmeyi başarırsa dört sene süreyle ABD’yi yönetecek ve dünyanın değişik yerlerindeki insanların kaderleri üzerinde de etkili olabilecek bir kişi.

Sağlıklı karar verme yeteneğinin sorgulanmasında yadırganacak bir durum yok bu nedenle.

Üstelik Allah gecinden versin, seçildikten sonra ölür ya da çalışamayacak kadar hasta olursa yerine Sarah Palin geçecek ki, o durumda dünya eminim Bush’u bile mumla arayacaktır!

McCain’in bu talebe ne yanıt vereceğini bilemiyorum elbette.

Ancak benzer bir durum bizde olsa, Başbakan’ın en azından "Kesin sesinizi terbiyesizler" diyeceğini tahmin edebilirim.

Hatta şöyle sözler de söyleyebilir: "Doktor ithal ederek hortumlarını kestiğimiz için saldırıyorlar!"

Öte yandan şöyle bir durum da var: Başbakan, kanındaki şekerin ani düşmesi nedeniyle az kalsın zırhlı otomobilden çıkamayacaktı. Geçtiğimiz ay boyunca tuttuğu oruç yüzünden nasıl öfkeli bir ruh durumuna girdiği de sır değil.

Bana öyle geliyor ki benzer bir çağrıyı bizim Başbakan için de yapmak gerekiyor!
Yazarın Tüm Yazıları