Gökyüzü aşkın yüzü

Güncelleme Tarihi:

Gökyüzü aşkın yüzü
Oluşturulma Tarihi: Aralık 30, 2010 00:00

Van Gogh’un en son resmine başlayıp, daha tamamlamadan göğsüne kurşunlar sıkıp intihar ettiği buğday tarlalarının içinde dolaşıyorduk.

Uzun bir belgeselin içindeydik. Etkinliğe katılan her sanatçı belgeselin biryerinde, kendi belirlediği bir mekanın içinde kendi Van Gogh’unu anıyordu. Ben, intihar ettiği tarlanın karşı kıyısında, Teo ve Van Gogh’un mütevazı mezarlarının yanıbaşını seçmiştim konuşmak için. Ressam Ekrem Kahraman, daha bir uzaklara çekildi; buğday tarlalarının içinden ufka doğru yürüyerek, hem Van Gogh’un, hem de kendi resimlerinin içinde gezindi.Ömrünü adadığı Akdeniz coğrafyasının (anayurdunun) içinde yitip gitti sanki. Aslında kendi resminin içinde dolanıp duruyordu, yorgun bir haziran ikindisinde. Ve kendi Van Gogh’unu anlattı dakikalarca.

Tarzını, biçemini çok erken oluşturmuş sayılı ressamlardan biridir Kahraman.Yıllardır sürdürdüğü sanatsal uğraşında, değişerek kendi kaldı hep.

İmgelerin kabuğunu kırdı

Verili biçemlere karşı duran, özgül bir anlam yükledi resimlerine. İçeriğini çeşitlendirdiği Çukurova’nın renkleriyle, sesleriyle yüklü resimlerle kendi özgül söylemine ulaştı. Kendi imgelerinin ardı sıra yürüdü tuvallerinin içinde.Sanat serüveninin her bir evresinde; şaşırtıcı dönüşümlerle sundu yapıtlarını.Düşünsel akışının peşi sıra yürüyerek,yeni biçemlelerle, yeni yapıtlarda denedi kendini.

Eskitilmiş sonsuz mekanlar

Her bir yapıtının yansısında, yeni bakışlara açıldı. Kabuğunu soydu yeni imgelerin. Sınırsız üretme ve tüketme üzerine kurulu bir yaşam seçeneğinin zaafına yenilen günümüz insanının,isteklerine boyun eğdirdiği doğanın, en dayanılmaz cehennemine karşı durarak;yalnızca astarı kalmış yeryüzü cehenneminin, en yamalı ve çöl sessizliğine isyan ederek,kendi düşsel cennetini yarattı Akdeniz resimleriyle.

Yeni bir biçemle, yepyeni resimlerin kıyısında duruyor Galeri Arete’deki son yapıtlarında. Herşey ıssızlığa bürünmüş bu resimlerde. Yalnızlıkla tutuşmuş bir ıssızlığın orta yerinde herşey. Sanki ölü melekler zamanı. Dingin, dilsiz bir gökyüzünün altında, insan gölgelerinin olmadığı bir yeryüzü uzanıyor resimlerinde. İçinde yılgılar çoğalmış, çığlığı saklı, acımasızca eskitilmiş sonsuz mekanlar diyarında gibiyiz. Beşikten mezara; üstünde, altında yaşadığımız toprak küllere dönüşmüş gibi. En cennet hallerini yitirmiş yeryüzü. Ve tepesinde, ıssızlığı içine çekmiş bulutlar dolanıyor. Hırçınlığını yitirmiş, uysallaşmış, çırılçıplak bir doğada şekilleniyor herşey.

Kimi resimlerde; geceye yığılmış bir karanlığı aydınlatıyor sanki uçarı bulutlar; ışığı, zamanın izini düşürüyorlar yere. Herşeyin silikleştiği bir mekanın en küçük taşlarına bile künyesi yazılıyor ıssızlığın. Yalınlığın kendi gölgesini beklediği bir gerçeklik;bungun bir bulutun çığlığına dönüşüyor, bir masumiyetin en duru görüngülerine. Aslında gökyüzü; aşkın yüzü oluyor en kirlenmemiş haliyle. Bir gökyüzü aşkının resimsel şiirleriyle buluşmak ve kendinizle hesaplaşmak istiyorsanız, mutlaka izleyin bu resimleri Sahi, sanatçı vicdanı mıdır çağının?
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!