Gökdelen otele Kızılay da Taksim’e dönüşüyor

Sami Güner’in çektiği bir resim duruyor önümde. Kim mi Sami Bey? Hani ünlü MFÖ grubunun üyesi Fuat Güner var ya; onun fotoğraf sanatçısı olan babası...

Kızılay Meydanı’ çekmiş. Sanıyorum 1960’lı yılların sonu. Fotoğrafın sol tarafında meşhur Gökdelen, sağ tarafında ise üç katlı tarihi Kızılay Binası görünüyor. Gökdelen’le karşı köşeleri tutan şimdiki Soysal Han’ın yerinde ise inşaat çalışması var. Giriş katında Atatürk’le özdeşleşen Karpiç Restoran’ın yerini dolduran ünlü Süreyya Restoran’ı da barındıran Soysal Apartmanı yıkılmış, yerine bugünkü Soysal Han inşa edilmeye başlamış. Diğer bir köşe de ise Güvenpark.

Parkta, bu binaların önünde ve Çankaya’ya doğru uzanan Atatürk Bulvarı’nda, o günlerin şartlarında modern ve temiz giyimli insan yürüyor. Fotoğraf karesine ne bir işportacı, ne de dilenci girmiş. Yolun orta refüjündeki sıralı ağaçlar ise sanıyorum kestane ağaçlarından oluşuyor. Dallarındaki kuşların bir kısmını kaldırım kenarlarını süsleyen çiçeklerde de görüyorum. O an aklıma Gökdelen ve Kızılay Binası kadar, bulvar üzerindeki mağazalar geliyor. Vakko, Talip Mağazası, Vog Çorapçısı, Bulvar Eczanesi, Mısırlı Triko, Piknik Restoran, Büyük Sinema, Lufthansa, Pan American havayolu şirketleri, Milli Piyango, Hacı Bekir, Spor-Toto, Sağyaşar Plak, Meram, Flamingo, Penguen pastaneleri.

RANDEVUYA DA TEKSAS TOMMİKS AŞKINA DA GİDİLİRDİ

Bulvarda volta atarken, beynimize kazınan bu mekanlar film şeridi gibi gözümün önünden geçerken 1966 yılında yaşamımıza giren Gökdelen’in ilk günlerini hatırlıyorum. Ankara’nın, hatta Türkiye’nin en yüksek binası olarak nasıl da turistik bir misyon üstlenmişti! Seyir ve fotoğraf çekimi için bugün Atakule nasıl rağbet görüyorsa, o zamanlar da Gökdelen aynı ilgiye tabi tutuluyordu. Ayrıca, Başkentlilerin buluşma noktalarının başında geliyordu. Vakko’dan aldığı ipek gömlek, Adam Mağazası’ndan edindiği açık renk bol paçalı pantolon ve uzun saçlarıyla erkekler, kız arkadaşlarını bekliyordu. Dolgu topuklu, ekose desenli mini etekli kızlar ise tavus kuşu gibi kabarmış saçlarıyla postanenin önünde buluşup, Set Kafeterya’da ağırlanmaya hazırlanıyordu. O sıra derme çatma standları süsleyen Teksas, Tommiks, Red Kid çizgi romanların ikinci el satışları ise çocukların akınına sebep oluyordu. Bu ikinci el piyasası mahalledeki misketlerden, iç içe konan naylon toplardan ve kaykayların atası sayılan tornetlerden daha cazip gelmiyor muydu hepimize? Üstelik yaşı biraz daha büyükler için versiyonu ise sayfaları çevrilmekten eskimiş Playboy dergileri rüyaları süslemiyor muydu?

GÖKDELEN BİLE HAYALET ŞEHRE DÖNÜŞÜRKEN BİR TEK O DİRENİYOR

Ve geliyoruz bugünlere. Çatısında büyük bir amblemin yer aldığı sarı üç katlı Kızılay Binası çoktan yıkıldı ve yerine dev bir çarşı merkezi yapıldı. Artık bahçesinde Kızılay Maden Suyu içilerek serinlenen küçük büfeden ise eser yok. Güvenpark ise Ankara’nın göbeğine hayat veren yeşil alanıyla bir vaha olarak kalabilmek için çabalayıp duruyor. Bir yandan Belediye’nin "Üstü park kalsın, altına katlı otopark yapalım" kurnaz fikrine, diğer yandan da dolmuş ve otobüs duraklarının tecavüzüne direniyor.

İnşa edildiği 1966 tarihinde Türkiye’nin en yüksek binası olduğu için ’’Gökdelen’’ olarak isimlendirilen Ankara’nın sembol yapılarından Emek İşhanı ise şu sıralar tam bir hayalet mekan görünümünde. Bilindiği üzere 2006 yılında, Emekli Sandığı’na ait iken özelleştirilerek yaklaşık 55.5 milyon dolar bedelle işadamı Talip Kahraman’a satılmıştı. Türkiye vergi rekortmeni Talip Bey’e geçtikten sonra tadilat çalışmaları başlamış ve mal sahibinin açtığı tahliye davaları nedeniyle binadaki hemen hemen tüm kiracılar kapı dışarı edilmişti.

BİR YANDAN TAHLİYE SÜRÜYOR, DİĞER YANDAN YIKIM

Aralarında Carrefour, PTT ve Ziraat Bankası gibi kuruluşların bulunduğu 200 kiracıdan bugün 10 tanesi tahliye davasıyla boğuşmaya devam ediyor. Onların "Pes" etmesi de an meselesi.

Tüm kiracılar çıktıktan sonra ise Talip Kahraman’ın gönlünde yatan proje hayata geçecek. Bu projeye göre de, Ankara yeni bir beş yıldızlı otele daha kavuşacak. Ünlü iş adamı şimdiden kolları sıvamış durumda. Tadilat çalışmalarına zemin ve altındaki katlarda gecikmeden başlamış. Otelin otopark gereksinimi karşılamak için tüm bölmeler yıkılıyor ve yaklaşık 500 arabalık bir alan açılıyor. Yukarı katlarda ise tüm ara bölmeler yıkılıp, otel odalarına dönüştürülüyor. Carrefour’un yer aldığı büyük bölüme ise 2 bin 500 kişilik kongre merkezi yapılıyor. Bir yıl gibi kısa bir sürede bitirilecek tadilatlar sonucunda, Kızılay Meydanı manzaralı restoran, kafe ve barlar da yapılacak. Gökdelen’in terası ise Set Kafeterya’nın ilk günlerindeki ihtişamını aratmayacak bir görünüme bürünecek.

YILLARDIR VERGİ REKORTMENLERİ LİSTESİNDE

1965’de müteahhit olarak iş yaşamına atılan Talip Kahraman, 1983 yılında kurduğu ilk şirketle büyümeye başladı. Turizm ve inşaat sektörlerinde faaliyetlerde bulunuyor. Dev yatırımları ve alımlarıyla tanınıyor. Onu yıllarca Ankara, bir kaç kez de Türkiye vergi rekortmeni yapan birikiminin ise hazine bonosu faiz gelirlerinin olduğu biliniyor. Antalya Belek’teki Altis Golf ile Alanya’daki Grand Cortes Otel’lerinin sahibi. Ülke parası dışarı çıkmasın diye yurt dışına yatırım yapmayan Kahraman, medyaya yansıtmadan yüklü miktarda sosyal yardımlarda bulunmasıyla da tanınıyor.

Bu arada Kızılay’ın her geçen gün kötüye giden gidişatına "dur" diyen başka projeler de var. Kızılay- Kurtuluş hattında, yani Ziya Gökalp Caddesi üzerinde birbirinden güzel iki otel daha yapılıyor. Hem de tarihi binalar restore edilerek. Anlaşılan o ki, yakın bir gelecekte bu güzergah İstanbul’un Taksim- Talimhane güzergahına rakip olacak. Bilmeyenler için İstanbul’un bu arteri 60’a yakın tesisiyle tam bir oteller cenneti.

MİSYONLARI DEĞİŞİYOR AMA TARİHİ BİNALAR BİR BİR ONARILIYOR

Tekrar bizim Kızılay hattına dönecek olursak, 2003 yılında Princess Hotel olarak hizmete sokulan tesis gibi, daha birçok dört yıldızlı otelin faaliyette olduğunu belirteyim. Princess, yıllarca Emlak Bankası Genel Müdürlüğü’ne ev sahipliği yapan bina restore edilerek faaliyete geçmişti.

Bu tarihi binalardan ilki, seneler senesi Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait Kolej Kavşağı’ndaki tarihi bina. 39 yıllığına kiralanan yaklaşık 9 bin metrekarelik kapalı alana sahip yapı, baştan aşağı elden geçiriliyor. 2009 yılının ortalarında tamamlanacak bu çalışmalar sonucunda 430 yatak kapasiteli, kongre ve toplantı salonları olan bir otel ortaya çıkacak. Otel, uluslararası bir zincirin Türkiye’deki ilk halkasını oluşturacak ve adı "The Peninsula Chrlotte Hotel" olacak. Tesisin sahibi ise Türk turizminin duayenlerinden Tarık Pekkan. Ülkemize Belek’teki Asteria Tatil Köyü gibi birçok tesis kazandıran Pekkan, iki dönem de kısa adı BETÜYAB olan Belek Turizm Yatırımcıları Birliği’nin başkanlığını üstlenmişti. Onun zamanında dinler merkezi gibi bir çok proje hayata geçmişti.

YILLARCA RANDEVULARIN MİHENK TAŞIYDI

Otel olacak bir diğer yapı ise Ajans Türk Topluluğu’nun Ziya Gökalp Caddesi üzerindeki tarihi binası. 1964 yılında Ankara’nın ilk ofset baskı tesislerini bu binada kuran Ajans Türk, yaklaşık 30 yıl adres sormaların mihenk taşlarından biriydi. Tüm posta pullarının basıldığı, ders kitaplarının üretildiği bu bina ihtiyaca cevap veremez hale gelince, Ajans Türk matbaası İstanbul yolu üzerindeki dev tesislerine taşınmış, tarihini binanın alt katları müze gibi kullanılırken, üst katları da değişik şirketlere kiraya verilmişti.

Bugünlerde tüm katları boşaltılan bina lüks bir otel olma yolunda. Türkiye’deki Ada Otellerinin sahibi Adem Kırmış, yaklaşık 6 ay sonra zincirinin bir halkası olarak Ajans Türk binasını Ada Hotel olarak açmaya hazırlanıyor.

Bölgedeki bir diğer önemli yatırım ise 2010 yılında tamamlanacak. Yıllar yılı ilk ve orta okul olarak binlerce öğrenci yetiştiren tarihi TED Koleji Binası, TED Üniversitesi olacak. Türk Eğitim Derneği Ahlatlıbel’de Avrupa’nın en büyük okul kampüsünü kurarken, bu binaları terk etmiş, bir kısmı Çankaya Belediyesi’ne, diğer kısımları da şirketlere kiraya verilmişti.

RİXOS ZİNCİRİ NİHAYET ANKARA’YA DA GİRDİ

Son olarak ilginç bir gelişmeden de bahsedeyim. Geçen haftalarda yazmıştım. İnşaatının bittiği 1966 yılından sonra yaklaşık 35 yıl Başkent’in siyasi, kültürel ve sosyal gündemini belirleyen Büyük Ankara Oteli, kapsamlı bir onarımdan sonra kapılarını tekrar müşteriye açmaya hazırlanıyor. Tesis, özelleştirme yoluyla satıldıktan sonra 4-5 sene kapalı kalmıştı. Üstelik bu dönemde Emekli Sandığı tarafından içindeki eşyalar internetten açık arttırma ile satılmıştı. Emekli Sandığı’na ait bu tarihi oteli de Çelikler İnşaat’ın sahibi Tahir Çelik satın almıştı. O da, yeniden bir otel inşaa edecek kadar maliyeti onarım için harcamıştı. Yılbaşında faaliyete geçecek otelde bu günlerde yeni bir heyacan daha yaşanıyor. Çelikler İnşaat tesisin işletme hakkını Rixos Oteller Zinciri’ne verdi. Sessiz sedasız gerçekleşen anlaşma yakın bir zamanda tüm medyaya duyurulacak.

GEÇİTLER ÇARE OLMUYOR TRAFİK DAHA DA ÇILDIRTIYOR

Kısa bir süre önce Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı Melih Gökçek’in, alt üst geçitleriyle övünürken, cadde ve sokaklara verdiği tahribatı yazmıştım. 29 Ekim günü Başbakan Erdoğan ile kol kola girip, 13 köprülü kavşak açılışını da medyadan takip etmişsinizdir. Son günlerde fark ettiniz mi bilmiyorum ama, geçitler yapılan arterlerde bile trafik çekilmez hal aldı. Özellikle işe gidiş ve çıkış saatlerinde araçlar milim milim gidiyor. Şimdi diyeceksiniz ki, "Kardeşim bu saatlerde trafiğin yoğun olması doğal, sen öbür saatlere bak". Bakayım bakmasına da, bu geçit ve kavşaklar yoğun saatlerde de araç akışını rahatlatmak için yapılmıyor mu? Yoksa gecenin bilmem saat kaçında herkes evindeyken, bize ne boş sokak ve caddelerden.

Buradan şuna gelmek istiyorum. İstediğin kadar yol genişlet, kavşak yap, köprü kur; toplu taşıma yönelmediğin sürece trafiği rahatlatamazsın. Üstelik otobana dönmüş yollarla şehrin ruhunu yok edersin. Türkiye, planlı kentleşmenin önemini anımsatmak için tüm dünya ülkeleriyle birlikte 8 Kasım’da Dünya Şehircilik Günü’nü kutlamaya hazırlanıyor. Ama Başkent bu özel güne utanç içinde giriyor. Zira Yaya Hakları’nın hiç düşünülmediği, şehir plancılığının keyfe keder düzenlendiği bir metropolde yaşıyoruz.

OTOBANA DÖNEN CADDELERDE CAN PAZARI

Avrupa Yaya Hakları Bildirgesi’nin ikinci maddesi ne diyor? "Yayanın; motorlu taşıt değil, insan ihtiyaçlarına göre şekillenmiş kent merkezlerinde yaşama hakkı vardır." Ankara’da ise bırakın yaya haklarını, kent kültürünün hiçe sayıldığı uygulamalar ile neredeyse yürüyen insan yokmuş gibi davranılıyor. Karşıdan karşıya geçiş için büyük beceri gerektiren üç dört şeritli yollar, ölümlü kazalara davetiye çıkarmıyor mu? Ya şehrin göbeğinde otobana dönmüş ana cadde ve sokaklara ne demeli? Göstermelik kaldırımlar yayaların yan yana yürümesini bile imkánsız kılmıyor mu? Bazı güzergáhlarda karşıdan karşıya geçmek için yüzlerce metre yol kat etmek hepimizin ortak sorunu değil mi?

Geçenlerde ekibimin usta foto muhabiri Bülent Ercan, kısa bir Ankara turu yaptı ve çok ilginç fotoğraf kareleriyle geri döndü. Bir kısmını sizinle paylaşıyorum ki, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Yazarın Tüm Yazıları