Göçebe gelinler Londra’yı fethetti

700 kişilik salona bin 100 kişi geldi, birçok önemli editör kapıda bekledi. Konukların çoğu Bora Aksu’nun 2008 yaz şovunu ayakta izledi. İşte Aksu’nun çok konuluşan göçebe gelinlerinin hikayesi...

Geçtiğimiz hafta, Londra Tarih Müzesi’nde gerçekleşen Bora Aksu defilesi için moda çevreleri, "Londra Moda Haftası çok renkli başladı" yorumunu yaptı. Vogue dergisi ise bu renkli hikayenin kahramanlarını "savaşçı gelinler" olarak yorumlarına taşıdı. 700 kişilik salonu yaklaşık bin 100 kişinin doldurduğu defilede izdiham yaşandığını belirten Aksu; "O sırada panik atak geçirdiği için defileye gelemeyecek olan iki modelin yerine model aradığımız için hepimiz çok telaşlıydık. Neyse ki, çok gecikmeden başladık" diyor.

Yaz koleksiyonu "Nomadic Bride"da farklı bölgelere yolculuk eden, hiç olmadığı kadar renkli bir gelinin yolculuğunu anlatan ödüllü tasarımcı, el iplikleri ve örgülerini ustaca kullandığı koleksiyonuyla yine tüm prestijli moda yayınlarından övgü aldı. Bora Aksu yeni göçebe gelinlerini ve Japon Vogue’un sayfalarını süsleyen projesini Kelebek’e anlattı:

n Nomadic Bride’ın "gelinleri"nin hikayesi nedir?

- İlginç bir gelinin hikayesi bu. Bir yandan durağan olmak ve yerleşik yaşama adım atmak istiyor, bir yandan da göçebe ruhunun bir getirisi olan yolculuklarını hiç bitiremiyor. Hüzünlü değil, ama arayış içinde... Batı kültürlerinin empoze ettiği beyazlar içinde yaşamdan soyutlanmış bir gelin yerine, tozla karışmış, canlı renklerle barışık, gülen, koşturan, her şeyden önce yaşayabilen bu göçebe gelin bana nedense çok daha gerçek geldi.

Bu göçebe gelinin özünde iki kontrastın çarpışması yatıyor aslında; bir yandan gelin olmanın getirdiği güzel olmak ve beğenilmek dürtüsü bir yandan yolculuk halinde olmasının gerektirdiği pratik olmak ve rahat hareket edebilme gerekliliği... Bunlar koleksiyonun özünü oluşturdu.

n Onu bu renkli yolculukta yalnız bırakmayan detaylar nedir?

- Bu gelininin yolculuğunun hareketliliği ve hareket ile feminenlik arasında yakalamaya çalıştığım bağ, koleksiyonun bütününde kendini gösteriyor. Dış dünyadan kopuk kalmış yörelerdeki düğünleri araştırmak ve o farklı yörelerin gelinlik detaylarını koleksiyonun içerisinde yorumlayabilmek benim için çok önemliydi. Gana, Kenya, Tibet, Hindistan ve Türkiye’nin bazı yörelerindeki düğün detayları ön plana çıktı. Temmuz ayında Hindistan’ın Tamil Nadu yöresinde farklı köylerde geçirdiğim iki hafta, özellikle koleksiyonun renklerinin oluşmasında önemli bir rol oynadı. Yöresel detaylar, kumaşlardaki ayna işlemeleri, saç örgüleri veya plise teknikleri koleksiyonun genelinde ortaya çıkan detaylar oldu.

Boncuk örgüler ve çok yoğun boncukların bir arada kullanılarak oluşturduğu kıyafetler yine farklı yörelerden alınmış öğelerle oluştu.

n Yaz sezonunda örgüyü detaylarda kullanmak fikri nasıl doğdu? Neden örgü?

- Koleksiyonda kullandığım örgü, hem el, hem de makina örgüsü. Örgünün kendine has esnekliği ve ayarlanılabilen incelik ve kalınlığı var. Bu da kıyafetlerin formunu yaratmada önemli. Tasarlarımların kurgusu kadar giyilebilir olması da benim için çok önemliydi. Aslında koleksiyonun öz estetiğini el emeği oluşturuyor diyebilirim.

n Converse ile işbirliğiniz bu defilede de devam etti mi?

- 2008 yazı için tasarladığım Converse - örgü sandaletler, bu işbirliğinin devamı. Bu sandaletler hem markanın rahatlığını göçebe gelinin uzun yolculuğuna taşıyor, hem de tığ işi ve renkli örgüleriyle bir gelinin giyebileceği özel ve özgün tasarımları oluşturuyor.

n Sizce, modanın geleceğinde "bireysellik" mi yatıyor?

- Modada bireyselliğin yaratılması anlamında genelden özele doğru gidiliyor. Giysi artık örtünmenin ötesinde, kişinin kim olduğu hakkında en çabuk, en sessiz ama belki de en güçlü mesajı iletebilen bir yaşam dili haline dönüşmüş durumda. Modanın güncel konseptlerinin yaratımı ise tamamen kişilerin elinde. Herkes onlara sunulanları istediği şekilde giyme özgürlüğüne sahip. Bence yenilik burada gizli. Yeni konseptler yaratıp alıcıya ulaştırmaktansa, alıcılar ellerinde olanlarla konsept yaratmaya başlıyorlar. Trendlerin bir yaptırımdan çok seçenek olmaya başlaması ve kişinin bireysel özelliklerine göre değişmesi artık günümüz modasının yeni tanımı.

Bora Aksu geçtiğimiz haftalarda Japon Vogue dergisinin sponsorluğunda gerçekleşen "People Tree" projesinde yer aldı. Dünyada adil işçilik şartlarının moda ve trend yaratılmasına baz olabileceğini kanıtlamak için gerçeklesen bu projeyi Aksu şöyle anlatıyor:

"Londra ve New York moda dünyasından seçilen üç modacı, ben, Richard Nicoll ve Thakoon’un tasarımları üç top model Lily Cole, Helena Christensen ve Shalom Harlow’un üzerinde sergilendi. Tasarımcıların ve mankenlerin hiç ücret almadan katıldıkları bu projeye dünya basını büyük ilgi gösterdi. Helena Christensen benim tasarımımı giydi."

MODA HABER

Tasarım farkı

Siyahla bütünleşen, özgüveni olan ve sıra dışı giyinmeyi tercih eden kadınlara seslenen BNG, her tarza ve yaşa uygun tasarımlarıyla farkını ortaya koyuyor. Kesim detayları göze çarpan koleksiyonda, deriler farklı şekillerde triko ile kombine ediliyor. BNG tasarımı bir hırka, uzun ve kısa olarak iki şekilde kullanılabiliyor. Yün ve koton dokulu tasarımlar konsepte uygun şapka, kemer gibi aksesuarlarla tamamlanıyor.

Enerji veriyor

Desa, şehrin enerjisinden ve sosyal yaşamın dinamizminden esinlenerek oluşturduğu yeni koleksiyonunda modern ve sade çizgilere yer verdi. Koleksiyon, şehir hayatının nabzını tutan, sosyal yaşamın tam ortasında yer alan ve farklı zevklere sahip herkese hitap ediyor. Metropol yaşantısının ritmine ayak uydurmak amacıyla yaratılan bu çok özel tasarımlar, yaşamın her anında kullanılabilecek alternatifler olarak koleksiyondaki yerini alıyor.

Şıklık detaylarda gizli

Cacharel, 2007-08 sonbahar - kış koleksiyonuyla çok yönlü erkeğin hayatının her aşamasını şekillendirmeye devam ediyor. Geniş ve tamamen Cacharel için özel tasarımlar içeren zengin koleksiyonda takımlar ve tek ceketlerde, markanın kendisine özgü üretim teknikleriyle sağlanan yumuşatma devam ediyor. Yünlü panama dokular, tüvitler ve parlak kumaşlar dikkat çekiyor. Takımlarda pilesiz pantolonlar ise ağırlıkta.

BENİM OLMALI

Sınırsız hayaller kurun

Canlı, yoğun ve her zaman sürprizlerle dolu New York’un ruhunu tasarımlarına yansıtan Dona Karan, şehrin ritmini DKNY Jeans koleksiyonuyla sizlere ulaştırıyor. Günlük giyimde denimleri, tişört, triko, kazak, mont, elbise ve birçok şık seçeneğiyle alışverişin önemli duraklarından. DKNY Jeans, Çelet Holding tarafından Türkiye’ye getiriliyor ve İstinye Park’ta sizlerle buluşuyor.

Bu sergi görülmeli

"Couture’ün altın çağı" olarak nitelendirilen 1947-57 yıllarına damgasını vuran kıyafetler, çok özel bir sergiyle modaseverlerle buluşuyor.

Christian Dior’un "Couture’ün altın çağı" olarak nitelendirdiği 1947-57 yıllarının mimarı olan İngiliz ve Fransız modacıların, böyle bir döneme adını yazdıran tasarımları, Londra’da Victoria ve Albert Müzesi’nde sergileniyor. 22 Eylül’de başlayan sergide Balenciaga, Norman Hartnell, Givenchy, Dior gibi ustaların başyapıtlarını görebilirsiniz. Couture’ün bu yükseliş dönemini başlatan isim ise 1947’de sergilediği koleksiyonuyla "feminenliğe" yeni bir yorum getiren Dior. Sergi, 6 Ocak’a kadar görülebilecek. Gidemeyenler içinse işte müzeden ilk ve çok özel görüntüler...
Yazarın Tüm Yazıları