Glee, MUCK ve Bir Şarkısın Sen

İtiraf ediyorum, ATV’de yayınlanan “Bir Şarkısın Sen” adlı programı ilk çıktığı yıllarda çocuk istismarı olarak görür, acayip de gıcık olurdum.

Haberin Devamı

Program yıllar içinde daha aklı başında, çocuklara karşı dikkatli, haklarına, psikolojilerine saygılı bir hâl almış olsa da hep mesafeli yaklaşıyordum.
Ta ki “Niye bizde ‘Glee’ kalitesinde bir müzikal dizi yok?” diye düşünene kadar.
Ve son olarak “Bir Şarkısın Sen”e konuk olana kadar.
Önce “Glee”den geleyim...
Son zamanlarda “Glee”ye takmış durumdayım.
Bilinen şarkıları bazen orijinallerinden bile iyi yorumlayan gençleri gördükçe “Niye bizim televizyonlarda böyle bir dizi yok?” diyorum.
“MUCK” ile bu tarz denendi bir ara, ama olmadı.
“Glee” o kadar iyi ki, milyonları peşinden sürükledi.
Yan ürün olarak piyasaya çıkardıkları karışık albümlerin Grammy adaylıkları, platin ve altın albüm ödülleri var.
Dev konser turneleri yaptılar.
“Glee Project” adlı şovlarıyla dizi için yeni müzisyenler, oyuncular seçiyorlar. O şov da reyting rekorları kırıyor.
İşin temelinde emek, para ve zaman var tabii ama en çok da çocukluk yıllarından müzikle iç içe olma durumu.
Avrupa ve Amerika’da çocuklar pazar günleri aileleriyle kiliseye gider, hep birlikte şarkı söylerler.
O da olmasa müzik eğitimi genç yaşta başlar.
Bizde durum farklı ne yazık ki.
Çok az şanslı çocuğumuz var.
İşte “Bir Şarkısın Sen” bu boşluğu dolduruyor, minik yetenekler keşfettiği yetmediği gibi bir de ekran başındaki aileleri çocuk yaşta müzik eğitimine yönlendiriyor.
Pınar Altuğ Atacan, anne olmasının verdiği avantajı ekran tecrübesiyle birleştirince programla özdeşleşti.
Metin Özülkü ve orkestrası Türkiye’nin sayılı müzik insanları, büyük emek ve özveri var yaptıkları işte.
Ve çocuklar...
Nasıl da şanslılar bu yaşta böyle bir eğitim aldıkları, tecrübe edindikleri için.
İçlerinden üçü konservatuvara girmiş bile.
Bu çocuklar “Bir Şarkısın Sen”de çok güzel yetişiyor.
Ve bir o kadarının da onları izleyerek müziğe ilgi duymasına ön ayak oluyorlar.
NOT: Bu not ‘az sonra’ tarzında. Çünkü önce biraz merak uyandırmak istiyorum. Sizden ricam 400’e yakın eseri bulunan Metin Özülkü’nün en sevdiğiniz üç bestesini ogedik@hurriyet.com adresine mail atmanız. Bunları ne yapacağımı, en çok oy alan şarkılarla birlikte haftaya salı burada okuyacaksınız.

Haberin Devamı

O köpek ölmedi, öldürüldü

Haberin Devamı

Aç ve susuz bırakıldığı balkondan atlamak isteyince boynundaki ipe asılı kalarak feci şekilde can veren köpek hepimizi üzdü.
Ben ölüm anı kadar öncesi için de kahroldum.
Balkondan atlayana kadar kim bilir ne acılar çekmiştir zavallı.
Önceleri bir ses, bir nefes istemiştir o küçücük balkonda.
Başını okşayacak bir el belki de.
Sonrasında ise su ve yemek...
Başkanı olduğum HAÇİKO’nun avukatı Osman Serdar Uluç’tan olayla ilgili yorumunu istedim.
Bakın neler dedi:
“Bir köpeği tasmasından bağlayarak yem ve suyu olsa dahi balkonda bırakan kişilerin; köpeğin bir süre sonra o balkondan aşağı atlayacağını ve öleceğini bilmesi gereklidir.
Hukuk sistemimizde bu gibi durumlarda taksirle öldürme değil OLASI yahut BİLİNÇLİ KAST ile öldürme üzerinden ceza verilir. Bunun da cezası taksirle öldürme kadar hafif bir ceza değildir. Burada bence kasta yakın şekilde bir hayvan cinayeti söz konusudur.
Ancak hukuk sistemimizde hayvan hakları, Ceza Hukuku kapsamında olmayıp halen Kabahatler Kanunu çerçevesinde kaldığından bu hayvan sahiplerine ancak idari para cezası kesilebilecektir. Bunun dışında bir yaptırım uygulanabileceği güç bir ihtimaldir.
Bununla birlikte köpek bu şekilde değil de sahipleri tarafından tecavüze uğrayarak yahut başka bir işkenceyle de öldürülseydi sonuç aynı kalacak ve sadece idari para cezası kesilecekti.”
Dolmabahçe’de bir grup hayvanseverle birlikte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan hayvana işkencenin Ceza Kanunu’na alınmasının sözünü alalı bir yıldan fazla oldu.
Yasanın çıkması için daha kaç hayvanın işkence görmesi ya da tecavüze uğraması gerekiyor acaba...

Yazarın Tüm Yazıları