Gitar çalan adamlar

Bir varmış, bir yokmuş. Rüyaların delil, tanıkların katil, mahkumların masum olduğu günlermiş. Sonunda gökten üç elma düşmüş.

Biri benim, biri sizin, biri DNA’nın başına. Anlatacaklarım masal değil. Dünyanın bir yerinde olmuş, her yerinde olabilecek, gitar çalan iki adamın gerçek yaşam öyküsü.

ABD’nin Kansas kentinde bir bahar gecesiydi. Biyoloji öğretmeni ve amatör müzisyen Dennis Fritz’in annesiyle teyzesi çoktan yatmaya gitmişti. Siyah saçlı, mavi gözlü, ufak tefek genç adam televizyonun karşısındaki kanapede hafiften uyukluyordu. Aslında Oklahoma City’ye iki saat uzaklıktaki Ada kasabasındandı. Birkaç gün önce annesinin evini boyamak için Kansas’a gelmişti. Yorgundu. Birden telefon çaldı. "Gecenin bir yarısında annemi kim arar? Herhalde yanlış olmalı. " diye düşündü. "Merhaba, Dennis Fritz siz misiniz? diye sordu bir kadın sesi. "Evet" diye yanıtladı şaşkınlıkla Fritz. Kadın, telefonu yüzüne kapatttı.

10-15 dakika sonra evin önünde bir otomobil kapısının kapandığını duydu. Merak edip pencereden baktı, gözlerine inanamadı. Tüfeklerini doğrultmuş, sadece gözleri görünen onlarca polis etrafı çevirmişti. Kapıya çıktı. Sivil giyimli iki kişi ona doğru yürüdü. Birini tanıdı. Geldiği kasabanın polislerinden biriydi. "Dennis Fritz sen misin?" diye sordu öbürü. "Evet" dedi. "Ellerini kaldır. Seni Debra Sue Carter’in ırzına geçmek ve onu öldürmekten tutukluyoruz." "Debra Carter de kim?" diye düşündü. Bu isimde birini tanımıyordu.

Dennis Fritz, 1987’nin o bahar gecesi, annesinin evini elleri kelepçeli terk etti. Tıpkı, ara sıra birlikte gitar çaldığı Ron Williamson’un, birkaç gece önce annesinin evinden çıktığı gibi.

CESEDE KETÇAPLA YAZILANLAR

8 Aralık 1982 sabahı, Oklahoma eyaleti Ada kasabasında dedektif Dennis Smith başkanlığındaki bir polis ekibi, Debra Sue Carter’in sokak kapısı kırık dairesinde delil topluyordu. Genç kadın, oraya buraya atılmış pelüş hayvanlar, elbiseler, battaniye, çarşaf ve yastıklar arasında yüzükoyun yatıyordu. Ayağındaki beyaz kısa çorapları dışında, çırılçıplaktı.

21 yaşındaki, Coach Light kulübü garsonunun sırtına ketçapla "Duke Graham", göğsüne kırmızı tırnak cilasıyla "Öl" yazılmıştı. Polisler, duvara rujla yazılan "Bundan sonra Jim Smith ölecek" ve mutfak masası üzerindeki "Bizi başka yerde arama" cümlelerinin fotoğrafını çekti. Memur Jerry Peters, kapının pervazında bir sürü parmakizi, yatağın yan tarafına gelen duvarda kanlı bir avuç izi buldu.

Polisler, genç kadının ağzının içindeki, boğazına kadar uzanan kanlı elbezini, hemen başının altındaki telefon kablosu ile kemeri, üzerindeki saç ve kılları, ayrıca lekeli çarşafı özenle paketlediler ve gittiler.

Ertesi gün otopside, Oklahoma Eyaleti adli tabiplerinden Dr. Fred Jordan, ketçap şişesinin kapağını Debra’nın anüsünden çıkarttı. Vücudundaki darp izlerinin hiçbiri ölümcül değildi. Genç kadını, ağzına tıkılan bez ve boğazını sıkan kablo öldürmüştü. 15 bin nüfuslu Ada kasabası, sakin ve huzurlu bir yerdi. Bu tür cinayetlere alışık değildi.

KATİLİ BULDUĞUNU SANDI

Soruşturmanın başlangıcında dedektif Dennis Smith’in, Debra cinayetiyle ilgili iki tanığı vardı. İlki, aynı kulüpte garson olan Gina Vietta’ydı. Gina, izinli olduğu 7 Aralık gecesinde, saat 1.30’a doğru Debra’nın aradığını anlattı. Bir müşteri, kendisini rahatsız etmiş, tek başına dışarı çıkmaya korktuğundan, arabayla gelip almasını rica etmişti. Tam evden ayrılmak üzereyken Debra yeniden telefon etmiş, gelmesine gerek kalmadığını söylemişti. Arkadaşını rahatsız edenin kim olduğunu bilmiyordu.

İkinci tanık, kurbanın liseden sınıf arkadaşı Glen Gore’du. Anlattıkları, ilk tanığın söyledikleriyle örtüşüyordu. Glen, o gece Coach Light’a gittiğini, Debra’nın geç bir saatte yanına gelerek bir müşterinin davranışlarından şikayetçi olduğunu, yardımcı olmasını rica ettiğini anlattı. Kızı rahatlatmak üzere, bir süre onunla dans etmiş, daha sonra bardan ayrılmıştı. Debra’yı taciz edeni tanıyordu, Ron Williamson.

Dedektif Smith mutluydu. Katile çok yaklaşmıştı. Ron Williamson denen serseriyi biliyordu. Gitar çalardı. Zaten kızın sırtına da ketçapla Duke Graham yazılmıştı. Duke, gitar çalan bir müzisyendi.

KAN VE TÜKÜRÜK ALINDI

Glen Gore, adını vermemiş olsaydı da, dedektif Dennis Smith, cinayetle ilgili olarak Ron Williamson’u sorgulardı. Bir zamanlar sadece kasabanın değil, tüm Oklahoma eyaletinin en iyi sporcusu olan Ron, evlendikten sonra bir hayli değişmiş, durmadan içmeye, avuç dolusu Quaalude (benzodiyazepin türevi bir uyku ilacı) almaya başlamıştı. Karısından boşandıktan sonra iki kez tecavüzle suçlanmış, beraat etmiş, bir kaç kez psikiyatrik tedavi görmüş, sonunda annesinin Ada’daki evine dönmüştü.

Ada kasabası kadınları, Ron Williamson’un kapılardan sığmayan boyundan, küfürlü ve açık saçık konuşmalarından korkardı. İşsizdi, günde 20 saat uyurdu. Bir zamanlar kasabanın kahramanı olan yıldız atletinin artık sessiz ve sakin biyoloji öğretmeni Dennis Fritz’den başka arkadaşı yoktu. İkisi de boşanmıştı, ikisi de gitar çalardı. Hatta zaman zaman birlikte çapkınlık ederlerdi. Bu nedenlerle, dedektif Smith’in 14 Mart 1983 günü kapısını çalması çok doğaldı.

Ron, Debra’nın fotoğrafını gördüğünde, onu tanıyıp tanımadığından emin olamadı. Hiç itiraz etmeden karakola gitti, kendisinden istenen saç ve tükürük örneklerini verdi. Dedektif, olay yerinden toplanan tüm delillerle birlikte, bu örnekleri de Oklahoma Eyaleti Soruşturma Bürosu’nun kriminal laboratuvarına gönderdi.

Dedektif, Ron’u sorguladıktan hemen sonra biyoloji öğretmeni arkadaşıyla görüştü. Öğretmen, 2-3 aydır Coach Light kulübüne gitmemiş, Ron’u da görmemişti, öldürülen garson kadını tanımıyordu. Polis, onun da saç ve tükürük örneklerini Oklahoma’ya gönderdi.

RAPOR İÇİN 3 YIL BEKLENDİ

Oklahoma’dan gelen ilk rapor, çarşaf üzerindeki sperm ve kan lekeleriyle ilgiliydi. Ancak dedektif Smith’in hiç işine yaramadı. İncelemeyi yapan kimyacı Mary Long’a göre, kurbanın ve çarşaftaki kanın grubu (A)’ydı. Ron ve öğretmeninki ise, sıfır. Bu durumda kan lekeleri, ölene aitti. Öte yandan erkekler "sekretör" değildi. Yani tükürük ve spermlerinde kan grubu maddeleri bulunmuyordu. Çarşafın üzerindeki sperm de, sekretör olmayan birisine aitti. Kısacası, ya şüphelilerden birine, ya diğerine, ya da tamamen farklı birine ait olabilirdi.

Dedektif Smith’i mutsuz eden bir diğer rapor, uzman Jerry Peters’in kapının pervazından elde ettiği parmak izleri ve duvardaki kanlı avuç iziyle ilgiliydi. İzler, ne şüphelendiği kişilere, ne de kurbana aitti. Yoksa, katil bir başkasıydı da, yanlış kişilere mi saplanıp kalmıştı?

Oklahoma kriminalin saç ve kıllarla ilgili raporu, cinayetten ancak üç yıl sonra, 1985 aralığında gelebildi. Olay yerinden toplanan saç ve kılları, Ron ve Dennis’ten alınan örneklerle mikroskobik olarak karşılaştıran kimyacı Melvin Hett, 13 örnekten dördünün Ron Williamson’a, kalanının öğretmen Dennis’e ait olduğu sonucuna varmıştı.

1980’lerin sonu, saç ve kılların mikroskopla karşılaştırılmasının artık masaya yatırıldığı ve kesin delil olarak kullanılmalarından vazgeçildiği yıllardı. Dedektif Smith’in ısrarına rağmen savcı, saç ve kıllara dayanarak iddianame hazırlamayı reddetti. Zaten parmak izleri ve avuç izi de tutmuyordu. Kan grupları da katili bulmaya yetmiyordu.

RÜYA, İKRAR KABUL EDİLDİ

Bu arada beklenmedik bir şey oldu. Ron Williamson çek sahteciliğinden tutuklandı ve Pontotoc cezaevine kondu. Bir psikiyatrik muayeneden geçti ve ceza ehliyetine sahip olmadığına karar verildi.

1987 Nisan’ında Ada polisi, cezaevinden bir mektup aldı. Mahkumlardan Terri Holland, Ron Williamson ile cezaevinde tanıştığını, Debra Carter’i nasıl öldürdüğünü telefonda birisine anlatırken kulak misafiri olduğunu yazıyordu.

Bu ihbarı değerlendiren polis, elindeki tek şüpheli Ron Williamson’u, cinayetle ilgili yeniden sorguladı. Ron, polis memuru Rogers’e, 8 Aralık 1982 gecesi Coach Light kulübüne gittiğini, garson kıza bir süre asıldığını, onu dansa kaldırmak istediğini, başaramadığını söyledi. Bu noktadan sonra Ron, o gece gördüğü bir rüyadan söz etmeye başladı. Arkadaşı öğretmen Dennis Fritz ile birlikte Debra’yı evine kadar takip etmiş, tecavüz etmiş, kabloyla boğmuştu.

Polis, teybe kaydettiği görüşmeyi, cinayetin ikrarı olarak kabul etmek istedi. Ancak suç yerindeki parmak izleri ile duvardaki kanlı avuç izinin Ron’a ait olmayışı, tutuklamanın önündeki en önemli engeldi. İzlerin karşılaştırılmasında hata yapılmış olabileceğini düşünen polis, Debra Carter’in mezarını açmaya karar verdi. Hálá bütünlüğünü koruyan ellerin izini aldı. Duvardaki kanlı avuç izinin kurbanın kendisine ait olduğu ortaya çıktı. Böylelikle, Ron Williamson ile arkadaşının tutuklanmasının önündeki engel kalkmış oldu.

Cinayetten 5 yıl sonra iki arkadaş, öldürülen kadının liseden arkadaşı Glen Gore ile cezaevindeki telefon konuşmasını duyduğunu söyleyen mahkum Terri Holland’ın tanıklığı ve ceza ehliyeti bulunmayan şüphelinin rüyasından başka delil olmaksızın, Debra Sue Carter’i öldürmekten cezaevine girdiler.

EN GÜVENİLİR TANIK KATİL ÇIKTI

Herhalde, gerçek katilin bulunup, bulunmadığını merak etmişsinizdir. Hatırlarsanız, polisin başlıca iki tanığından birinin, öldürülenin lise arkadaşı Glen Gore olduğunu söylemiştim. Cinayetin hemen ertesi günü Glen, Debra Carter’i gece kulübünde taciz edenin Ron Williamson olduğunu anlatmış, dedektif Smith bu bilgi üzerine Ron ile arkadaşından şüphelenmeye başlamıştı.

Debra’nın öldürülmesinden birkaç yıl sonra Gore, gasp, adam kaçırma ve adam öldürmeye teşebbüs suçlarından yargılandı, üç kez 40’ar yıl hapse mahkum oldu ve Oklahoma cezaevine kondu. Çıkartılan yasaya uygun olarak, her mahkum gibi onun da DNA profili incelendi ve Ulusal DNA Bankası’nda yerini aldı. Debra Carter’in üzerindeki saç ve kılların, çarşaftaki spermin DNA profili bankadaki bilgilerle karşılaştırıldığında, onun adına rastlandı. 12 Mayıs 2003 günü, yani Debra’nın ölümünden 21 yıl sonra, gerçek katil yargı önüne çıkartıldı. Dava, 2006 Haziran’ına kadar sürdü. Önce idama mahkum edildi. Daha sonra cezası ömür boyu hapse dönüştürüldü.

Glen Gore, şimdilerde Oklahoma’nın McAlester cezaevinin H bölümünün 153663 sayılı mahkumu olarak internete e-postalar gönderiyor. Kahverengi gözlü, kahverengi saçlı, yarı kızılderili yarı beyaz olduğundan, vücut geliştirme ve her türlü müzikten, özellikle gitardan hoşlandığından bahisle, yazışacak arkadaş arıyor.

BİR İDAM VE MÜEBBET HAPİS

Ron Williamson ve Dennis Smith, 1988 Nisan’ından itibaren iki ayrı jüri önünde yargılanmaya başladı. Ron, idam cezasına, öğretmen müebbet hapse mahkum oldu. Ron, iki yıl Oklahoma Eyalet Cezaevi’nde tutulduktan sonra ölüm cezasını bekleyen mahkumlar için özel inşa edilmiş bir cezaevine nakledildi. Beton, penceresiz bir hücrede, aylarca yıkanmadan ve gereği gibi beslenmeden tutuldu ve 27 Eylül 1994 olarak belirlenen idam cezasının infazını beklemeye başladı. Oklahoma barosunun atadığı avukatı Mark Barrett’in hukuk mücadelesi, idama beş gün kala ilk meyvesini verdi. İdam durduruldu, Ron, tedavi edilmek üzere bir psikiyatri kliniğine gönderildi. 10 Nisan 1997’de, 10. Bölge Temyiz Mahkemesi, Ron’un tekrar yargılanmasına, teknolojideki yeni gelişmelerden yararlanılmasına ve gerek saç ve kılların, gerekse çarşaf üzerindeki sperm lekelerinin DNA analizlerinin yapılmasına karar verdi.

Yıllar önce kan gruplarını çalışarak sonuca varmaktan başka olanağı bulunmayan Oklahoma Eyaleti uzmanı, kimyacı Mary Long, bu kez DNA analizlerini yaptı. Ne saç ve kılların, ne de çarşafın üzerindeki sperm lekesinin DNA profili, Ron Williamson ya da onunla birlikte mahkum olan öğretmen Dennis Fritz’in DNA özelliklerini tutuyordu. 1999 Nisan’ında her ikisi de serbest kaldı. 2002’de Oklahoma Eyaleti’nden tazminat aldılar. Adalet Bakanlığı miktarın gizli tutulmasını şart koştu. Bir zamanların yıldız sporcusu Ron, 2004 Aralık’ında 51 yaşında bir akıl hastanesinde karaciğer sirozundan öldü.

Dennis, bir daha biyoloji öğretmenliği yapamadı, gitar da çalmadı. Halen, cezaevindeki başka masumların kurtulabilmesi için uğraş veren derneklerde çalışıyor, televizyon programlarına çıkıyor ve 12 yıl ayrı kaldığı kızıyla hasret gideriyor.
Yazarın Tüm Yazıları