Girit'ten Drama'ya

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Tarih inatçıdır. Ondan kaçmaya çalışsanız da o sizi bırakmaz. Nitekim, Makedonya Cumhurbaşkanı Kiro Gligorov Girit'teki Balkan Zirvesi için ‘‘Bu aslında eski Osmanlı ülkeleri zirvesiydi’’ derken gerçeğin tam üzerine basmış.

Doğru, Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Bosna, Arnavutluk, Makedonya, Yunanistan ve Türkiye, eksiği var fazlası yok, söz konusu devletlerin istisnasız hepsi, halkların kolektif hafızasında sonsuz kısa bir süreye tekabül eden yeni zamanlara kadar Büyük İmparatorluğumuza dahildiler.

Zaten, çok değil daha 1912 öncesinde, ‘‘Debreli Hasan’’ımız Makedon vadide ‘‘martini’’ atarak ‘‘Drama Köprüsü'nü’’ beklemiyor muydu?

Zaten, Kandiye ve Hanya camilerinde okunan son ezan-ı şerifi dinleyerek dönüşü olmayacak bir Edremit hicreti için köhne mavnalara doluşan gözü yaşlı muhacirlerimiz, yine çok değil henüz 1898 öncesinde, bugün Balkan Zirvesi'nin yapıldığı Girit yamaçlarında zeytuni türküler söylemiyor muydu?

Evet, evet, evet!...

Tarih inatçıdır ve bütün dağlara ‘‘Balkan’’ ve bütün sulara ‘‘Tuna’’ diyen kollektif bir hafıza halkların derin bilinçaltından kolay kolay silinmez.

Ama yine de duygusallığın tutsağı olmayalım ve gerçekçi tahliller yapalım.

* * *

İLK Cumhuriyet hükümetlerimizi Osmanlı'nın Rumeli mirasını sahiplenmediği ve Büyük Britanya'nın ‘‘Commonwealth’’i veya Fransa'nın ‘‘Frankafon Alan’’ı gibi ‘‘post-emperyal’’ bir yapılanma gerçekleştiremediği için eleştiremeyiz.

Bu işkembe-i kübradan atmak olur. Tarih kendi şartlarında değerlendirilir.

19. yüzyıl sonundan İkinci Savaş nihayetine kadar kabile milliyetçiliğinin tüm Balkan'ı tutuşturduğu bir dönemde, genç Türkiye ‘‘eski vasi’’ sıfatıyla söz konusu coğrafya üzerinde yeni bir ‘‘nüfuz hakkı’’ talep edemezdi.

Buna ne bölge ülkeleri rıza gösterirdi, ne de zaten çok kısa süre öncesine kadar hepsiyle kanlı bıçaklı olmuş bir imparatorluğun son kalıntısı üzerinde yükselmeye çalışan Ankara'nın böyle bir mecali ve manevra marjı vardı.

Ama Mustafa Kemal yine de mümkünün azamisini gerçekleştirdi. Atina'yla yakınlaşma ve Balkan Paktı, Gazi'nin dış politikadaki zaferini de taçlandırdı.

Doğruya doğru, İsmet Paşa hükümetlerinin de yapabileceği çok şey yoktu.

Ülkeyi Savaş dışında tutmak en büyük başarıydı. Daha sonraki dönemde ise bu kez Soğuk Savaş statükosu oluşmuştu. Değil Türkiye'nin Rumeli tarihindeki yerini hatırlatması, Kapıkule'nin ötesine bakması bile uzak bir hayaldi.

Ve bu statüko Sovyet İmparatorluğunun çöktüğü güne kadar devam etti.

* * *

ANCAK şimdi statüko nihayete erdi. Ne Balkan'da, ne de başka bir yerde ise yeni statüko henüz oluşmadı. Dört bir yanda kaotik geçiş dönemleri yaşıyoruz.

Ve her eskinin bitiminde olduğu gibi, halkların kolektif hafızası dondurulmuş olduğu noktadan itibaren tekrar çalışmaya başlıyor.

İşte bunun için de Makedonya Cumhurbaşkanı Balkan Zirvesini ‘‘eski Osmanlı ülkeleri zirvesi’’ olarak tanımlıyor. Yugoslavya Cumhurbaşkanı O'nun eksiğini tamamlıyor. Zaten eski Rumelimizin liderleri de eski Girit'imizde toplanıyor.

Ve ben diyorum ki, statüko bitti, ister istemez yaşamak zorunda kalmış olduğumuz unutkanlık da artık bitsin.

Diyorum ki, kolektif hafızamızı bir nebze zorlayarak hatırlayacağımız her şey bizi yeni statükonun oluşumunda söz, hak ve güç sahibi yapacaktır.

Diyorum ki, duygusallık gerçekçiliği illa engelemez. Hatta, dış politikada usturuplu ölçüde kullanıldığı takdirde bu gerçekçiliği bazen pekiştirir.

Şimdi, ‘‘Drama Köprüsü, Hasan...’’

Yazarın Tüm Yazıları