Gezi fidanını ezmesen be birader

O park, yani -yeşiline kurban- Taksim Gezi Parkı...

Haberin Devamı

Ezber kuyularına devrilenlerin...
Demokrasi kaplamaları hemencecik dökülenlerin...
Küflü siyasi bagajları çok kıymet verdikleri çer ve çöple dolu olanların...
Güdük adımlarla yerlerinde saydıkları yoldan çıkmaktan feci şekilde korkanların...
Bu alandan yapılan hoşgörü, barış, özgürlük, birlikte yaşama, başkaldırı temalı şahane yayını uydudan alanların...
Siyaseti sadece –simgesel olarak- Ankara’da yapılan bir meslek veya bir kimlik kartı olarak kucaklayanların anlamakta güçlük çekebilecekleri bir alan.

*

Orasını burasını kurcalamaları gerekiyor. Kendi kafalarındaki taşları kaldırıp bakmaları ve yaşanan direnişin altında komplo, mihrak, fevkaladenin fevkinde felaket senaryoları, beyaz kuvvet, “zello” bulmaları gerekiyor.
Bu süreci günden geceye arkaik kalmış, taca çıkmış, sadece mevki ve makamlara yaranmaya meyyal dilleri ve düşünceleriyle anlamalarını ve anlatmalarını beklemek haksızlık olur tabii, yazık...
Oysa o güzel parka üşenmeyip gitseler bir tur atsalar ayrılmak istemeyecekler, an itibariyle arkaik kalmış demokrasi algılarının ferahladığını hissedecekler (biber gazı sinüs de açıyor bu arada abiler!) ve emin olun her kim olursa olsunlar hoş karşılanacaklar.

*

Böyle “hadiseyi çözmüş adam” gibi ahkâm kesmek istemiyorum aslında; yetersiz kalırım, ayıp ederim diye korkarım.
Mümkün mertebe içinde durarak anlamaya çalışanlardanım.
Sadece Alberto Manguel ve Gianni Guadalupi’nin eşsiz eserleri “Hayali Yerler Sözlüğü”nde rastlanabilecek türden bir ütopya sanki. Ve işin en şahane yeri, o sözlükteki hayali yerlerin aksine her şey gerçek, her şey şu anda, burada...
Antikapitalist Müslümanlarla Çarşı grubunun kandil hazırlıkları için sol örgütlerin “İçki yok” çağrısı yapıp hasır ve branda aradıkları, Kardeş Türküler’in saygı gösterisi olarak parkta verecekleri konseri öteledikleri bir park işte...
Birlikte yaşama, diyalog, empati, dayanışma adına dikilen ve pamuklarla sarmalanması gereken bu fidanı, siyasetin, medyanın, değişiklikten ödü kopan sistemin tüm aygıtlarının ezme hırsını yenmeleri güç gözüküyor ne yazık ki.
“Şiddet yok, küfür yok” çağrılarına kulaklarını sağırlaştıranların, yine ne yazık ki bulaşan şiddet enfeksiyonunu parmakla, demeçle, manşetle işaret edip megafonlarına sarılmalarını bazen başım önüme düşse de ibretle izliyorum.
Nobran dil, küflenmiş siyasi bagaj, her oyunu bilen komplo zihniyetine karşı, diren Gezi Parkı.
Belki bir gün onlar da gelir ağacının gölgesine...

Yazarın Tüm Yazıları