Gerçekten komik olurdu

SABAH uyanır uyanmaz kahve makinesini çalıştırdım. Son derece modası geçmiş, ihtiyarlamış bir makine bu ve yaptığı kahve de korkunç kötü.

Ama sesi hoşuma gidiyor onun, fıkır fıkır fıkır, sanki gerçek bir kahve makinesiymiş havalarında çalışıyor ve sabahın köründe insan en azından o sesi dinlerken sonuçta gerçek bir kahve içecekmiş gibi hayal kurma fırsatını buluyor.

Yıllardır da var etrafta o kahve makinesi, son üç yıldır New York'ta beni bekliyordu ve şimdi tekrar kavuşmuşken, daha yeni birbirimize ısınmaya başlarken sadece eskidi diye onu atmam da imkánsız gayet tabii ki.

Brooklyn'de güneş doğdu biraz önce.

Haberlere hızla bakıyorum. ABD'ye terör saldırısı yapılması kesinmiş, hatta nükleer bir saldırı da olabilirmiş bu.

Biraz düşündüm bu haberi okuyunca.

Sonra yanımda durmakta olan köpeğimiz Afet'e dönüp dedim ki: ‘‘Yahu Afet, Yalıkavak'ta yaşıyordun şimdi New York'a geldin. Senin ölümün de bir nükleer saldırıda olursa bu gerçekten komik olur ha, haberin olsun.’’

Böyle dedim ama Afet her zaman olduğu gibi yine gülümsemedi, kendi yaşamında olabilecek kara mizahsal bir olası gelişmenin değerini yeterince bilemedi.

* * *

ANAP karışmış, Ecevit'in yerine kim geçecek, dolar ne olacak, dolar daha artarsa ben burada dilenmek zorunda kalacak mıyım, liderlerin hepsinin hastanede toplanacak olması Türkiye'nin gerçek halini yansıtan güzel bir metafor değil mi, Derviş neden erken seçim diyor hiç durmadan, adamcağız kafayı mı yedi falan filan.

Bunlar da önemli de ama ben bugün çamaşır yıkamak zorundayım ve kişisel düzeyde işlere baktığınızda bu, okuduğum haberlerin hepsinden çok daha stres yaratıcı bir olay bence.

Çamaşır torbasını hazırlayıp yola çıktım.

Çamaşırhaneyi gayet tabii ki Çinliler işletiyor. Red Kit'in döneminden beri bu böyle Amerika'da ve bunun nedenlerini de tam olarak anlamak mümkün değil bence.

Parayı attım makineye ve sonra önemli bir sorunla karşı karşıya kaldım.

Çamaşır suyunun makineye koyulması için üç aşamalı bir işlem yapmak gerekiyor, böyle yazıyordu talimatlarda. Böyle temelde basit bir işlemin bile Amerika'da tek bir aşamada olabilmesi nedense mümkün değil hiçbir zaman.

Ancak makinenin üstünü açtığımda üç ayrı deliğin dikey olarak sıralanmalarına rağmen numara sıralamasının alttan mı yoksa üstten mi başladığına dair hiçbir ipucu yoktu etrafta.

Anladığım kadarıyla bu bilgi makinenin üzerine yazılması gerekmeyecek kadar basit ve ben hariç dünyadaki tüm insanlar tarafından ezbere bilinen bir şeydi.

Arka tarafa yürüdüm ve gözleri dönmüş bir şekilde, son derece hızla ve tavizsiz çamaşır katlamakta olan ve günün 12 saatinde hiç durmadan bu işi yapmak zorunda olan Çinli genç kıza olayı nasıl çözeceğimi sordum.

Aynen şöyle bir cevap aldım:

%///7***333=====+++++++++:...'''''''''''''!!!!!!!!____++++++++++++++++XXXXXXXXXX++++++++++++++++++ééééééééééééé++++++++''''''_=====((((()))))))))))))))))))))&&&&&&&XXXXXXX***********%%%%%%%%%%'''''''''''''''éééééééééé''''''''''''===+++++***33

Duyma sistemimde ani, beklenmedik ve olağanüstü bir arıza yaşamakta olduğum kuşkusuyla sorumu yeniledim.

Bunun üzerine o tekrar konuşmaya başladı:

‰'''''))))))))))(((((((((((%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%**************''''''''''''')))))%%%XXXXXXXXXXeeeeWWWWWW*********************ÔHHH+++++++++++++++++++++''''''''''!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!EEEEEEE*********************====????????!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

* * *

Kendisine teşekkür ettim ve geri döndüm.

Soruyu bir daha yenileyemezdim çünkü kendisini anlamak yeteneğim olmadığı için bana kızmaya başlamıştı bile.

İki kız vardı arkada çalışan ve yüksek sesle Çince konuşmaya başladılar aralarında. Arada bir de bana bakışlar atıyorlardı. Çok öfkelenmişlerdi bir İngilizceyi bile doğru dürüst anlayamadığım için bana.

Ben çamaşır makinesinin yarattığı problemi Türk usulüyle çözdüm bu arada.

Talimatları okumayı tamamen bir kenara bırakarak, tam ortadaki deliğe çamaşır suyunu boşalttım ve makinenin çalışmasının her aşamasında yapılması gereken işlemleri tamamen askıya aldım.

Talimatlara tamamen uyarak işi yapanlarla yüzde 100 aynı sonuç aldım makineden.

Bu Amerika gerçekten de büyük ülke ya! Bir kere birbirleriyle en basit iletişimi kurmaları tamamen imkánsız olan milyonlarca insanı bir arada tutabiliyor.

Bir arada tutmak ne kelime, ayrıca da onların hiçbirinin anlamadığı bir lisanda yazılmış olan bütün talimatlara harfiyen uymalarını da sağlıyor.

Üstelik o talimatların hiçbirinin işe yaramamasına rağmen bunu başarıyor.

Büyük devlet kavramının anlamı bu değilse başka nedir bunun anlamı bilemem yani!
Yazarın Tüm Yazıları