Gerçekçi hedef

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

Dışişleri Bakanı İsmail Cem telefonla arayarak bir düzeltme yaptı. Geçen yazımda kendisinin Avrupa ile restleşme uslübü içinde olduğunu yazmıştım. İsmail Cem bunun doğru olmadığını söyledi.

‘‘Ben Avrupa ile restleşmiyorum. 'Türkiye'ye tam üyelik perspektifi göstermezseniz Avrupa defterini kapatırız' demiyorum. Avrupa defterini kapalı bulduğumuzu söylüyorum. Şimdi bakalım ne ölçüde açabiliriz. Onun için uğraşıyorum.’’

‘‘Ya durum değişmezse ne olacak? Türkiye için Avrupa hedefi ortadan kalkacak mı?’’ soruma Dışişleri Bakanı şu cevabı verdi:

‘‘Eğer şimdiki durum değişmezse momentum kaybederiz. Türkiye Avrupa ile bütünleşme heyecanını yitirir. Tam üyelik olmaksızın Gümrük Birliği'nin devam etmesi de çok zor.’’

İsmail Cem'in anlattıklarından çıkan sonuç şuydu:

Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan Gündem 2000 raporunda Türkiye'nin tam üyelik hedefi gösterilmeden özel bir ilişki statüsü ile genişleme sürecine eklenmesi kabul edilebilecek bir durum değil.

Bu yüzden çıtayı yüksek tutmak gerekiyor. Cem Avrupa ile restleşmiyor, ama momentum kaçarsa doğacak olan sorunların ciddiyetini kavratmaya çalışıyor.

Bu arada da Türkiye'nin Avrupa ile entegrasyon heyecanını kaybedeceğini söylüyor.

Bu yaklaşımda yıl sonunda Türkiye'ye tam üyelik hedefi gösterilmezse, Avrupa ile ilişkilerin Gümrük Birliği seviyesinin bile gerisine düşebileceği inancı yatıyor.

* * *

Avrupa'ya çıtayı yüksek tutarken, Türkiye'de de Avrupa karşıtı psikoloji momentum kazanıyor.

Çıtayı yüksek tutmak genelde doğru bir politika ama ölçüsü önemli.

Ölçüyü kaçırdınız mı, hedefleriniz gerçekçi olmaz. Yüksek beklentilere yol açarsınız.

Özellikle siyasette yüksek beklentiler politikacılara hareket marjı bırakmayan derin hayal kırıklıkları ve koyu karamsarlıklara dönüverir.

Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak sözü, beklenti çıtasının çok yüksek tutulduğu durumlar için söylenmiştir.

Bugünkü koşullarda bırakın Türkiye ile tam üyelik görüşmelerine başlanmasını, tam üyelik takvimi belirlenmesi konusunda kesin bir tarih verilmesi bile mümkün değil.

Avrupa'nın kendi nedenleri var. Pekiyi ya Türkiye'nin yok mu?

Bugün ‘‘tam üyeliğe tamam’’ deseler Türkiye kendisini Avrupa'nın kollarına atabilecek durumda mı?

İnsan hakları, etnik sorunlar, komşularla ilişkiler konularındaki Kopenhag kriterlerine bile uymakta böylesine ayak sürterken hükümranlık haklarını paylaşmaya ne derece hazır Türkiye?

İtiraf edelim ki bugün Türkiye de Avrupa ile bütünleşmeye hazır değil.

* * *

Ancak Türkiye-AB ilişkilerinin derinleşerek sürmesi için koşullar uygun.

Avrupa Konferansı, aday ülkeleri tam üyeliğe hazırlayan kurumsal bir diyalog ortamı olarak hayata geçer ve Türkiye de konferans içinde yer alırsa bu olumlu bir adım sayılmalıdır.

Hafta başında Brüksel'de Avrupa Dışişleri Bakanları'ndan hiçbiri Fransa, İtalya, Hollanda ve Belçika'nın önerdiği bu görüşe karşı çıkmadı. Birçoğu bu fikri desteklerken, Türkiye'ye tam üyelik takvimini ‘‘görülmeyen bir geleceğe’’ erteleyen Almanya ve Yunanistan sessiz kaldılar, ama ‘‘hayır’’ demediler.

Görünen o ki Türkiye Avrupa Konferansı'nda diğer ülkelerle birlikte yerini alacak. Doğu Avrupa ülkeleri ile AB arasında var olan giriş öncesi strateji mekanizmalarına Türkiye dahil edilmeyebilir.

Bu tam üyelik hedefinin kararması anlamı taşımaz. Doğu Avrupa ülkelerine sağlanan kredilerden Türkiye'nin yararlanmayacağı anlamına gelir. O pürüz de Gümrük Birliği ve MEDA fonları çerçevesinde çözümlenebilir. Avrupa ile bütünleşmede gerçekçi hedeflerden hareket tüm tarafları memnun edecek sonuçlar verecektir.

Yazarın Tüm Yazıları