Gerçek idealizm

Hüsamettin Koçan’ın idealizmini hayata geçirerek dağ başına kurduğu müzesindeki son sergi, mesafelerin temasa engel olmadığını kanıtlıyor.

İdealistim demek kolay...
Ve fakat, amaca ulaşmak için bir yöntem geliştirmediğiniz sürece bu idealizmin altı boş.
Hüsamettin Koçan, etrafımdaki en idealist adam. Ve hayatını bu idealizmin altını doldurmaya adıyor.
Öyle ki, idealizmi hem insanın gözlerini dolduruyor hem de korkutuyor.
“Ya onun için işler yolunda gitmezse” diye...
Koçan bir müze yaptı.
Bu müzeyi de hiç beklenmedik bir yere, dağ başına dikti.
Bayburt’un son köyü Bayraktar’a, çocukluğunda gurbete giden babasını beklediği Çoruh manzaralı tepeye...
10 gün önce, uçak ve karayolu ile toplam yedi saat yol kat ederek Baksı Müzesi’ndeki sergi açılışına gittim.
Bir geceliğine...
Bir günlüğüne New York’a gidip dönmek gibi...
Değdi mi?
Kesinlikle.
Koçan ya da etrafındakilerin hitabıyla Hüsam Hoca, yıllardır bu müzeyi kurup gelecekte de sürdürebilmek için çaba içerisinde.
Bu çaba o kadar samimi ve yoğun ki sanatçısından tasarımcısına, siyasetçisinden gönüllüsüne her geçen gün artan sayıda destekçi kazanıyor.
O, 10 yılda devletten hiçbir yardım almadan imece usulüyle yerden yükselttiği bu müzeyle birçok şeyi aynı anda başarıyor.
Bir kere, memleketi Bayburt’taki kadınlara müzede sergilenen işlere katkıda bulunma imkanını yaratarak istihdam sağlıyor.
İkincisi, yerel zanaatların yaşamasını sağlıyor.
Üçüncüsü, sanatı taşranın taşrasına götürüp bir şekilde halkın iyiye dönüşümüne katkı sağlıyor. Türkiye’nin en yoğun göç veren bölgelerinden birine yaşam soluğunu sanatla yeniden kazandırarak bölgenin ekonomik yaşamını canlandırıyor.
Dördüncüsü, birçok sanatçı ve tasarımcıyı yerelle temas ettiriyor. Yerelden evrensele ulaşmayı hedefliyor.
Geçtiğimiz hafta Baksı Müzesi kuruluşunun ikinci yılını tasarım, moda, yemek kültürü ve sanatı buluşturan “Mesafe ve Temas” sergisiyle kutladı.
Sanat bölümünde Fırat Arapoğlu, Mürteza Fidan ve Kurucu Koçanoğlu’nun imzası vardı.
Tasarım bölümünü hazırlayan Faruk Malhan genç tasarımcıları yönlendirerek fikirlerini tasarıma dönüştürmelerine yardımcı oldu.
Serginin moda bölümünü Arzu Kaprol, StudioKaprol tasarımcılarından Gülcan Ardıç, Tolga Turan ve Ali Bayramoğlu ile birlikte oluşturdu. Köylü kadınların dokuduğu yörenin geleneksel kumaşları onların tasarımlarıyla birleşti.
Engin Akın, yöresel malzemeler ve tatlara getirdiği çağdaş yorumla bir ziyafet sofrası hazırladı.
Hepsinde, ortaya çıkan ürünlerin Bayburt’ta üretilebilir olması ve böylelikle yörenin istihdamına katkıda bulunması üzerinde özellikle duruldu.
Hüsam Hoca gibileri var olduğu sürece, bu tür etkinliklerin çoğalmasıyla “doğduğu toprakları terk etme” geleneği yok olacak.
Bu sergiden anlaşılıyor ki, kültürel kopuşlar nedeniyle oluşan mesafe bir buluşmaya dönüştürülebilir.
Mesafe temasa engel değil.
Hele de bu çağda.
Yeter ki Hüsam Hocalar idealizmini korusun.
Yazarın Tüm Yazıları