Genetik miras neden önemli?

Bazı hastalıklar kalıtsaldır. Hücrelerimizin çekirdeğindeki kromozomlarla nesilden nesile aktarılırlar. Kromozomlar DNA’dan oluşur, genetik karakterleri aktaran genler de DNA’larda bulunur. Tıpkı genetik karakterler gibi bazı hastalıklar da genetik kodlarla nesilden nesile aktarılır.

Haberin Devamı

Genlerle aktarılan özelliklere “genetik miras” diyoruz. Bu miras bazen güzellik ya da yakışıklılıkla bazen de hastalıkla ilgili olur ve iyi de olsa kötü de olsa ömür boyu peşinizi bırakmaz.
Genetik miras ile geçen pek çok hastalık var. Mesela bazı kanserler, kalp damar hastalıklarının bazı tipleri ve Haşimato hastalığı genetik mirasla ilişkilidir. Bu listeye şeker hastalığını, bellek sorunlarına yol açan bazı problemleri hipertansiyonu ve daha pek çok sorunu eklememiz mümkün.
Özellikle kalp damar hastalıklarının genetik mirasla ilişkisi çok açık ve net. Bazı ailelerin fertleri koroner kalp hastalığına çok erken dönemde; 30’lu ve 40’lı yaşlarda yakalanabiliyor. Bu ailelerde eğer durum önceden bilinip de gereken önlemler alınmazsa daha 50’li yaşlara bile varılmadan kalp krizleri ya da ani ölümler görülebiliyor. Bu ailelerde bypass operasyonları ve stend uygulamaları neredeyse daha 40’lı yaşlara inebiliyor. Ayrıca bazı ailelerde meme, prostat veya kalın bağırsak kanserine sık rastlanıyor.

GENETİK TESTLER ÖNEMLİ AMA...

Son zamanlarda geliştirilen bazı testler ile genomları hastalık bağlantılı DNA varyantları yönünden tarayarak genetik mirasın bilimsel olarak da tanımlanabileceği ileri sürülüyor. Genetik bilimi ve genetikçiler birçok genetik hastalıkta erken teşhis için çok önemli ilerlemelere imza attılar. Bununla birlikte onların da fikri temelde aynı: “Genetik miras açısından risk taşıdığınız hastalıkları belirlemede ailenizin tıbbi geçmişini dikkatle araştırılması “altın standart” olma özelliğini bugün de koruyor. Eğer böyle bir araştırma sizde tereddütlere yol açıyorsa işte o zaman genetikçilerden yardım istememeniz gerekiyor.
Ayrıca, genetik mirası çok ürkütücü yorumlamak da doğru değil. Anne, baba, kardeşlerinizin ya da yakın akrabalarınızın kalp krizinden şu veya bu kanserden ölmeleri, Alzheimer hastalığına, diyabete, hipertansiyona yakalanmaları bu hastalıkların mutlaka sizde de gelişeceği anlamına gelmiyor. Çünkü genetik olduğu düşünülen hastalıkların çoğunda sizin yaşam tarzınız ve çevresel faktörler de etkili. Genler belirli çevre şartlarında daha kolay ya da zor yeşerebiliyor! Bu nedenle genetik mirası bir korku odağı haline getirmek de çok doğru değil.
Benim tavsiyem şu: Hepimizin ailemizin geçirdiği hastalıklarla ilgili bir bilgi notu hazırlanması, en azından küçük bir araştırması yapması ve bu bilgiyi doktoruyla paylaşması, ne gibi önlemler alması gerektiğini öğrenip uyulamaya hemen geçmesi lazım. Bu, muhtemel sağlık risklerimizi tahmin etmede en azından genetik testler kadar önemli bir nokta. Hatta bazılarına göre özellikle kanser riskini tahmin etmede ailenin tıbbi geçmişini bilmeniz gen testlerinden daha güvenli.

5 altın kural

Kalp damar hastalıklarında genetik miras mı yoksa yaşam alışkanlıkları mı daha etkili sorusunun yanıtı çok ama çok önemli. Kalp damar hastalıklarının bazen biz daha doğarken elimize sıkıştırılmış kötü bir miras olduğu doğru ama araştırmalara göre kötü bir aile geçmişine sahip de olsanız sağlıklı yaşam alışkanlıklarınızı sürdürerek riskinizi ciddi biçimde azaltabiliyorsunuz. Bunun için sadece sigara içmemeniz, alkolü hiç kullanmamanız ya da çok az kullanmanız, sağlıklı beslenmeniz, hareketli, aktif bir hayat sürmeniz ve mümkünse düzenli egzersiz yapmanız, kilo kontrolünüzü dikkatli izlemeniz yetiyor.
Bu beş özelliği kalp uzmanları “beş altın kural” olarak tanımlıyor. Genetik mirasınızın ne kadar kötü olursa olsun bu beş kurala dikkat ederseniz kalp krizi riskiniz ciddi biçimde azalıyor. Eğer bu beşliyi düzenli tıbbi kontrollerle de destekleyebilirseniz işiniz daha da kolaylaşıyor.

Tansiyona yatkınlık dönemi (prehipertansiyon) önemlidir

Damarların henüz elastikiyetini kaybetmediği gençlik döneminde tansiyon değerleri 120/80 mmHg ve altında iken orta yaştan itibaren değerler yükselmeye başlar. Bunun nedeni damarlar çeperinin zamanla sertleşmesidir. Tansiyon değerleri 120/80 ile 139/89 mm Hg arasında çıkan kişilerde “tansiyona yatkınlık” olduğundan bahsedebiliriz.
Tıp dilinde bazen birkaç yıl sürebilen bu döneme (prehipertansiyon) yani tansiyon öncesi dönem adını veriyoruz. Bu dönemi yaşayan hastaların tansiyonları gün içinde birkaç kez yükselip sonra tekrar normale iner. Bu yüzden hastalar tansiyonlarını bir yüksek, bir düşük ölçerler. Bir olaya sinirlendiklerinde tansiyonları yüksek çıkar, kendi kendilerine “acaba ben tansiyon hastası mıyım” diye sorarlar, bir saat sonra bakarlar ki tansiyonları normale inmiş. O zaman da “tamam bende tansiyon yok” diye düşünüp tuzluğu ellerine alırlar.

PREHİPERTANSİYON ŞİKÂYET YAPMAZ

Tansiyonları 140/90 değerinin biraz altında seyreden kişilerin herhangi bir şikâyetleri olmadığı için yüksek tansiyonun alarm zillerini duymazdan gelirler.

Yazarın Tüm Yazıları